KARAGÜZ

9 2 0
                                    

Bilinmeyen bir yerde...

Yağan yağmurun ardından, her yer toprak kokuyordu. Saat gece yarısına yakın olmalıydı. Bir de bulutların ayı gizlediği puslu gökyüzü, beyaz askılı geceliğiyle çimlere basarak, çıplak ayaklarıyla yürümek huzur verici diye geçirdi aklından genç kız

Yürümüyor sanki süzülüyordu.Zaten tek tük olan ve çok az ışık saçan sokak lambalarının da sonuncusunun yanından geçti. Artık ormanın kenarındaki son açıklığa ulaşmıştı

Her gün ormana, biraz daha yaklaşmıştı. Ama orman, evinden çok uzaktaydı. İçinden, neden buradayım diye geçirdi . Her gün biraz daha, biraz daha derken sonunda ulaşmıştı .Uzun beyaz geceliğinin uçlarını çimlerde sürüyerek, gezinmeye başladı. Bir süre dolaştıktan sonra, içinden uzanmak geldi. Kendini yere bırakmadan önce gördüğü son ışık, kasabanın sokak lambasıydı.Sırtüstü uzandı çimlere, puslu gece de bir yıldız ya da Ay'ı görebilmek bulutları delmeye çalıştı bakışlarıyla,

Ne kadar da huzurluydu. Bu sırada çimlere, kulaklarına kadar gömülmüştü. Sırtı ve uzun, dalgalı sarı saçlarının arkada kalan kısmı, hafifçe ıslanmıştı.

Saat kaç acaba dedi kendi kendine, herhalde çok geçti

Birden doğruldu, ellerine, ayaklarına baktı

- Hihhh Geç kaldım,

Ayağa kalktı, kasabaya doğru yürümek için hareketlendi. Ama bu yanlıştı. Nereye geç kalmıştı ?

- Nerdeyim ben ?

Biraz daha dikkatli baktı sağına soluna, bir cevap bulamadı. En mantıklısı kasabaya doğru yürümekti. Adımlarını sıklaştırdı, bir an önce ulaşmalıydı kasabaya, tek tük sokak ışıklarına yaklaştığında başını kaldırdı.

Anlam veremedi önce gördüklerine, kapkara bir bulut kasabanın diğer ucundan kendine doğru geliyordu. Sonra köpek seslerini, duydu. Kaçmalı mıydı? Hiç bir şey yapmamıştı ki!

Giderek sesler, daha da yaklaşıyordu. Kasaba bir dağın, eteklerine kurulmuştu. Zirveden eteklerine doğru gelen kapkara sis bulutu, her an kasabayı biraz daha yutuyor ve ilerledikçe, zaten az olan ışığı yok ediyordu. Köpek sesleri yaklaştıkça, adımlarını geri atmaya başladı.

Hızlı hızlı ilerleyerek, son sokak ışığının yanından geçti. Yeniden, az önce uzun geceliğini sürüyerek gezdiği çimlere gelmişti. Kasabaya yeniden baktığında, sokaklardan kendine doğru koşmakta olan köpekleri fark etti.

Çok korkmuştu. Ormana doğru, koşmaya başladı. Koşarken, köpeklerin yerde sürünen zincirlerinin seslerini duyabiliyordu. Her yer zifiri karanlıktı. Karanlığın içinde çığlık atarak ormanın içinde koşuyordu. Arkasında el fenerleriyle koşan adamlar ve karanlığı yırtarak havlayan köpekler . Ayakları kan içindeydi. Köpek havlamaları, yaklaşan sonun habercisi gibiydi. Üzerindeki beyaz gecelikte, dallara sürtmekten ve vücudundaki çiziklerden, hem yırtılmış, hem de, kan içinde kalmıştı. Koşmaya devam etti. Bir süre sonra bir duvara çarpmış gibi, yere düştü. Hemen toparlanıp, ayağa kalktı. Elleriyle sağını solunu yokladı, görünmeyen duvarın. İlerlemeye çalıştı, ama nafileydi. Birden köpekler ve siyah kıyafetli kirli sakallı ve adamlar, etrafını çevirdi. Hepsi kahkaha atıyordu. Ağızlarını her açtıklarında, kirli dişlerini ve sakallarından süzülen salyalarını görebiliyordu. Dizlerinin üzerine çöktü.

Ne olur yapmayın diye bağırdı.

Kimse O'nu duymuyor, gibiydi. Çığlık çığlığa ağlarken, bir taraftan yardım istiyor, bir taraftan da yalvarıyordu. Ama sesini duyurması ormanın içinde imkansızdı..Köpekler deliye dönmüş, zincirlerini kopartmak için adamları zorluyor, adamlar ise onları güçlükle kontrol ediyorlardı. Yeniden kaçmayı denedi ama hareket edemedi

Henüz on yedi yaşına, yeni girmişti. Burada ne aradığını, neden bu insanların onu kovaladıklarını, anlamaya çalışıyordu. Karanlık sis bulutu, çevrelerini kaplamaya başladı. Bulut yaklaştıkça adamlarda, köpeklerde daha da çıldırıyordu. Kısa bir süre sonra, sis çember halinde etraflarında daralmaya başladı. Önce adamlar, sisin içinde kayboldu. Karşısında sadece köpekler ve askıdaki zincirleri vardı. Yavaş yavaş sisin içinde köpeklerin, zincirleri de yok oldu. Sonra köpekleri de yuttu.Tüm orman, sessizleşti. Karanlık sisin kendisine ulaşmasını beklerken, geçen birkaç metreyi gözleriyle takip ediyor bir taraftan çığlık atıyordu. Son bir hamle yapıp ayağa kalktı. Sırtını görünmeyen duvara dayadı. O sırada sisin içinden, sanki ahtapotun kolları gibi kendine uzanan karanlık bir kol, incecik ayak bileğini yakaladı. Bütün gücüyle, bir çığlık daha attı. Yakalandığı ayağından, sürüklenerek sisin içine çekildi. Artık kaçacak hiçbir yer yoktu. Karanlık sis her yeri kaplamıştı. Nefes almakta güçlük çekiyordu, Sonra aman tanrım diye geçirdi içinden, üzerindeki yaratığı fark etti. Boğazı yırtılır gibi, çığlık atıyordu. Ama çığlıkları sisin içinde kayboldu. Karanlık üzerine çökmüştü. Hiç bir şey görmüyordu. Bacaklarının arasının sızladığını, hissetti. Acıdan daha büyük bir çığlık, daha attı. Kurtulmayı denedi, ama yine başaramadı, gözlerini kapadı ve yalvarmaya başladı. Kendinden geçmeden, aklından geçen tek cümle buydu.

Tanrım ne olur bu yaşadıklarım bir rüya olsun...

Karakalp UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin