PARFEUM

7 2 0
                                    

Haziran 1996

   Sırt çantamı, ayakkabılarımı giydikten sonra geçirdim omzuma, evden çıkmadan bir kez daha düşündüm. Elektrik şalterini indirmiştim. Suyu da ana vanadan kapatmıştım. Pencereler de kapalıydı . Artık buna kuruntu mu denir, yoksa takıntı mı bilmiyorum ama kapıdan ne zaman çıksam, önce anahtarı aldım mı diye panik on saniye kadar yaşıyordum.

- Her şey tamam dedim

Dört yıldır yaşadığım evden ayrılmak, bana garip hissettirmişti. Sonuçta okul bitmiş ve, eve dönmenin zamanı gelmişti. Hem Lucy de Serdenli'de beni bekliyordu. Lucy ile çok sık görüşemesek de, aynı yerde yaşamak, aynı havayı solumak çok güzel olacaktı.

Tüm bunları düşünürken çıktım kapıdan. Anahtarı, dışarıdaki saksının içine bıraktım. Özel eşyalarım hariç, hiçbir şey almamıştım yanıma. Her şeyi benden sonra gelecek öğrenciye bırakıp, öylece ayrıldım, okul hayatımın geçtiği evden. Dört yıl, göz açıp kapayana kadar geçmişti.Hadi dedim, kendi kendime , oyalanma artık, önünde uzun bir yol var .

Merdivenleri, koşar gibi indim. Küçük, mavi boyalı, demir kapıdan dışarı süzüldüm. Sağlı, sollu on evden oluşan, bir çıkmaz sokağın ortasındaydım. Köşedeki küçük mavi tabelada, beyaz boyayla Hisarkapı Çıkmazı yazıyordu. Sokağa baktım, kimse yoktu. Tanıdık bir yüz aradı gözlerim. Henüz saat çok erkendi. Evin karşısındaki, çöp kutusunu karıştıran kediye, gülümsedim bende

- Vedalaşmak sana nasipmiş pisicik dedim .

Kafasını kaldırıp bana baktı veda eder gibi , sonra umursamadan, çöp kutusunun içine atladı. Arkamı dönüp, sokağın dışına doğru yürümek için, birkaç adım atmıştım ki, sessizliği çöp kutusunun içinden fırlayan iki kedinin çığlıkları yardı.

- Hay senin dedim

Artık iyiyce uyanmıştım. Biraz da korktum açıkçası Seri adımlarla, tren istasyonuna doğru yola çıktım. Saat altı buçukta ki treni kaçırmamalıydım. Yaklaşık, yirmi beş dakika kadar yürüdükten sonra, tren istasyonuna gelmiştim. Trenin kalkmasına, beş dakika daha vardı hemen bindim. Boş bir kompartıman bulup, pencerenin yanına yerleştim. Çok severdim tren yolculuklarını, hele ki, hareket halindeyken trenin içinde dolaşmak, ayrı bir keyifti. Zaten yavaş hareket ettiği için, etrafı doya doya seyrederdim . Kahvaltı etmemiştim evden çıkarken. Sırt çantamın ön gözünde, dün geceden aldığım bisküvi çikolata ve meyve suyu vardı. Kahvaltıyı, bunlarla geçiştirdim. Zaten, bir buçuk saat sonra ulaşmış olacaktım limana oradan simit poğaça falan alabilir, Serdenli'ye gitmeden önce, vapurda çay keyfi yapabilirdim. Ben bisküvileri yerken trenin hareket düdüğü çaldı ve, birkaç saniye sonra motordan gelen itme gücü trendeki herkesi salladı. Tren, birkaç tekerlek turundan sonra, temposunu kazanmış ve, dahahızla hareket etmeye başlamıştı. Ben de henüz bitirdiğim, bisküvi ve meyve suyu paketini, bir poşete koyduktan sonra, çantamın ön gözüne yeniden yerleştirdim. Artık arkama yaslanıp, bu yolculuğun keyfini çıkarma zamanım gelmişti. Pencereden, tren yolunun çevresindeki bahçe ve, yapıları seyretmeye başladım . Her yıl, en az, üç dört kere geçtiğim yol kenarındaki yapılar, hızla değişiyordu. Çantamı kurcaladım biraz daha, müzik çalarımı çıkardım, kulaklığı taktım ve, düğmeye bastım.

Evet dedim içimden müzik iyidir. Her zaman, çok hoşuma giderdi tren yolculuğu ama, bu sefer daha yolculuğun başında, sıkılmıştım. Bir taraftan müzik dinleyip, bir taraftan da pencereden dışarı bakıyordum. Gözlerim ağırlaşmıştı biraz kestireyim derken uyuyakaldım.

Tren istasyona yanaştığında, ter içinde kalmıştım. Trenin istasyona geldiğini bildiren düdük sesi gözlerimi açmamı sağladı. Acele ile toparlandım ve trenden hemen indim. Yirmi metre kadar uzaktaki bankı gözüme kestirdiğim gibi, gidip oturdum. Derin derin nefes almaya başladım. Gördüğüm rüyayı hatırlamak için çabaladım ama, yapamıyordum. Tek hatırlayabildiğim, karanlıkta flaş patlamalarıydı. Boşluktaydım ve karanlığın içine doğru düşüyordum. Çok korkmuştum

Kalktım oturduğum banktan. Birkaç metre sağımdaki büfeye ilerledim. Su içmeliydim. Daha parasını ödemeden, dışarıdaki dolaptan suyu alıp, açtığım gibi içmeye başladım. Birkaç yudumdan sonra, gözlerim iyice açıldı. Biraz daha derin nefes aldıktan sonra, büfeye yanaştım ve, suyun parasını ödedim. Banka geri dönüp, sırt çantamı alıp, vapur iskelesine doğru, yürümeye başladım. Bir süre, boş boş dolaştım. Yolumun üzerindeki kafelerin dışarıya koydukları mönülerini göz ucuyla inceledim.

Aklımı biraz daha dağıtmak istiyordum. Halen gördüğüm rüyanın etkisindeydim. Bir süre sonra iskeleye ulaşmıştım. Biletimi gişeden aldım. Vapurun kalkmasına daha yarım saat kadar vardı. Biraz daha dolaşabilirdim ama, trende gördüğüm rüyadan sonra, daha fazla kalmak istemedim burada, ve kalkmasını beklemeden bindim.

Vapurun ana güvertesine doğru, yürüdüm. Boş banklardan birine oturup, yüzümü denize döndüm. Saat, sekizi biraz geçiyordu. Birkaç saat sonra eve ulaşmış olacaktım. Çok az kalmıştı. Bir taraftan denizi seyrederken bir taraftan da gördüğüm rüyayı hatırlamaya çalışıyordum . Ama bir türlü gözümde parlayan flaşlardan başka birşey gelmedi aklıma . Ben bunları düşünürken vapur haraket etmeye başladı. Ilık deniz rüzgarının yüzümü yalayışı, beni sakinleştirmişti. Yine çantamdan kulaklığımı çıkarıp müzik çalarımı çalıştırdım. 

Karakalp UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin