Güneş batmıştı, bahçedeki aydınlandırmalar ise yeterli değildi. Viserra sırtını kalenin dış duvarına yasladı ve gözlerini kapattı. Şu an için karanlığın pek bir önemi yoktu.
Viserra Red Keep'teki gün batımlarını severdi. Annesiyle birlikte ejderha sırtında uçarken çoğu zaman bulutların arasında dolanır, güneşi takip ederlerdi. Ama bu eskidendi. Böyle vakit geçirmek eskiden daha güzeldi, gün batımlarının tadı da şimdi eskisi gibi değildi.
Dragonstone'a dönme fikri, Kings Landing'de geçirdiği haftaların ardından prensese cenneti vadediyordu. Viserra Red Keep'i ve kaleye dair pek çok şeyi seviyordu ama kaos ona göre değildi. Dragonstone'a yerleşmelerinden sonra yıllar boyu çekirdek ailesi, birkaç muhafız ve hizmetçilerle yaşamıştı. Şimdi ona çok uzak gelen o zamanlar sadece birkaç hafta gerideydi ama prenses yeniden bu rutine kavuşmak için can atıyordu. Buraya geldiklerinden beri çektiği acıları yeterli buluyor, artık yuvasının sıcaklığına dönmek istiyordu.
Kalede geçirdiği her bir saniye Viserra'ya yıllar boyu değer veren ailesinin onun üzerindeki izlerini siliyor, prensesi olduğundan farklı bir bedene hapsediyordu.
Annesi ve kardeşlerinin nasıl hissettiğine dair kesin fikirleri bulunmasa da prenses, babasının da kendisiyle aynı hisleri paylaştığını söyleyebilirdi. Daemon da artık kaleden, Yeşillerden ve itiraf etmekte biraz zorlansa da artık tamamen ellerinden kayıp gitmiş olan Viserys'den sıkılmıştı.
Dragonstone'da merkeze uzaktılar, bu doğruydu. Ama en azından birliktiler ve sağlamdılar. Siyahların, Yeşil bölgesine dönmüş Kings Landing'de geçirdiği haftalar belli etmek istemeseler bile onları yormuştu.
Bütün bunların yanı sıra Prenses Rhaenyra'nın doğumu yaklaşıyordu. Viserra, Luke ve Jace'in doğumlarına dair pek bir şey hatırlamasa da Visenya için öğrenebileceği kadar öğrenmiş, okuyabileceği kadar okumuştu. Erkek kardeşlerinin zamanında henüz küçük bir kız çocuğu olan Viserra şimdi büyümüş ve gelişmiş hâliyle annesine yardım etmek için hazır bekliyordu. Önemli olan ve asıl istedikleri ise Prenses Visenya'nın ailenin asıl evinde, Dragonstone'da doğmasıydı. Özellikle Daemon bu konuda zamanlama hatası yapmamaları için uğraşıyordu. Kızının bu yılan ininde doğmasına müsade göstermeyecekti.
"Kutlama yakında sona erecek."
Kaçındığı seslerden biri Viserra'yı beklemediği bir anda avlayınca prenses gözlerini açmadan önce irkilerek geri çekildi.
Aemond'un derin sesi yıllar sonra çabucak alışabileceği kadar düşük ve samimi değildi.
"Her zaman gölgelerden mi çıkıverirsin?" diye sorduğunda amcasına bakarken bir yandan da heyecanını dizginlemeye çalışıyordu.
Elleri eteklerini düzeltmek için ilerlerken Viserra, Aemond'dan yüz çevirerek ağaçlar arasına döndü.
"Kitabı hatırlıyorsun, değil mi? Annenin sana okuduğu Ejderin Kalbi'ni." İstediği ilgiyi üzerine çekince prens devam etti. "Orada bir bölüm vardı. Geçirdikleri yolculuk olabildiğince uzun ve meşakkatliydi. Yüzlerce gemiden sadece birkaçı geceyi delip geçen fırtınadan sağ kurtulabilmişti."
Viserra, Aemond'un bahsettiği kısmı hatırlayarak devamını getirdi. "İki yüz altmış beş gemilik filodan yalnızca on üç tanesi fırtına ertesinde sağlam kalmıştı."
"Çocukluğumuzu hatırlıyor musun?" Aemond tekrar sordu.
"Evet," diye cevapladı Viserra. Eski anıları zihninde canlandırmaktan hâlâ çekiniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
song of the goldfinch' viserra targaryen
FanfictionRhaenyra ve Daemon Targaryen'in en büyük çocuğu olmak, Viserra'ya diyarın elde edilmesi güç ayrıcalıklarının yanı sıra çoğu zaman canını yakacak zorluklar da getirmekteydi. Yıllar geçtikçe etrafında olup bitenlerin farkındalığı yüzüne bir tokat gib...