XXVII. Bölüm: İntikam

176 27 14
                                    

Bu bölümü okurken The Rose'dan sorry şarkısını dinleyebilirsiniz.🌹

Beni bu kadar hızlı affetmiş olması normal değildi, değil mi?
Fazla mı düşünüyordum?
Beni bu kadar kolay affedemezdi. Fazla paronayaklık yapmak gibi bir niyetim yok, sadece inanması zordu. Ona söylediğim yalan az buz bir şey değildi. Bir ayda affedilecek bir şey hiç değildi. Ancak şimdi sevgiliydik. Bu işin içinde bir iş varmış gibi hissediyordum. Bunun bir tür intikam olmasından korkuyordum. Hyunjin öyle bir insan değildi, biliyorum ama içime bir korku doğuyordu işte. Engel olamadığım, bastıramadığım bir düşünceydi. Tabi ki bunu Hyunjin'e söylememiştim. Aramız bozulsun istemiyordum. Üstelik bu düşünce zamanla aptalca bir fikir gibi gelmeye başlamıştı. Ben de bu yüzden Chan'ın fikrini almaya karar verdim.

Hafta sonu Chan'la Han Nehri'nde buluştuk. Bana olan bakışları Hyunjin'le aramda bir şeyler geçtiğini bildiğini gösteriyordu. İmalı ve heyecanlı bakıyordu. Güzel şeyler anlatmamı bekliyor gibiydi.

"Bana çıkma teklifi etti." dedim direkt lafa girerek. Bunları ciddi ve neşesiz dile getirmiş olmam onu şaşırtmış gibiydi.
"Bunun neresi kötü? Ondan hoşlanıyorsun sanıyordum." dedi hayretle.
Omuz silktim. "Hoşlanıyorum. Ama ne bileyim..." diye geveledim.
"Sorun ne?" diye sordu. Elini omzuma koydu ve bana anlayışla baktı.
"Sence... İntikam falan almak için numara yapıyor olabilir mi?" dedim ve gözlerine baktım.
"Ah, anladım. Ona güvenmiyorsun. Çünkü ona güven vermediğinin farkındasın. Değil mi?"
"Evet." dedim kısık sesle.
Kısa ama rahatlatıcı bir sessizlik oldu. Chan hafifçe burnunu çekti ve omzumdaki elini kendine çekip oturduğumuz bankta bana doğru döndü.
"Seni kandırmak için bu kadar zahmete gireceğini sanmıyorum, Lix. Sadece anksiyete yüzünden endişe ediyorsun."
"Anksiyeteyle ilgisi yok." dedim. "Mantıklı düşünmeye çalışıyorum." diye ekledim hemen ardından.
"Bu düşünceyi cidden mantık buluyor musun?" dedi gülerek. "Her olaya entrika katıyorsun. Hadi ama, filmde falan değiliz. İntikammış, hah!" benimle dalga geçerken bile kibar olmayı başarmıştı. İşte Chan böyle birisiydi.
"İnsanlardan her şeyi beklerim ben." dedim ciddiyetimi koruyarak.
"Eh, o konuda haklısın işte."

Chan bu konudaki fikrini söylemişti. Hyunjin'in bunu yapmayacağını düşünüyordu. Bu fikrimi de saçma bulmuştu tabii. Konuyu uzatmaya gerek yoktu.
Ben de konuyu değiştirdim ve ona sordum.
"Seungmin'le aran nasıl?" ona sırıttım ve kolunu dirseğimle dürttüm.
Gülmeye başladı. "Üç kez reddedildikten sonra iyi olduğunu söyleyemem sanırım." dedi utangaç bir şekilde başını öne eğerek.
Ağzım açık kaldı. Seungmin'in ondan hoşlandından o kadar emindim ki, bunu duymak ben cidden şaşırtmıştı.
"O mu? Seni reddetti öyle mi?"
Başını onaylar biçimde defalarca salladı.
"Üç ayda üç kez sordum. Üçü de olumsuz." yinede gülüyordu. Tanrım. Ben üç kez reddedilmiş olsaydım kış uykusuna falan yatar kimseye bakmazdım.
Depresyona girerdim demek istiyorum...
"Vayy. Cidden hırslısın ha. Bir daha sormayı düşünüyor musun?"
"Bir kez daha reddedilmek mi? Yok almayayım."
"Bana kalırsa seni seviyor."
"Pek sanmıyorum." dedi.
"Naz falan yapıyordur belki." dedim ona ümit vermeye çalışarak.
"Eehh, bu kadar naz çekemem sanırım."
"Haklısın tabii." dedim. "Ama yinede onu seviyorsun değil mi?"
"Seviyorum." dedi ve dudaklarını birbirine bastırdı.
"Ah, bence kesinlikle bir kez daha sormalısın."
Bana dik dik baktı. "Sen olsan sorar mıydın?"
Cevabını ikimiz de biliyorduk. Hayır. Bunu asla yapmazdım. Hatta iki defa sormak bile benim için utanç vericiydi. Ancak bu onun hırsını küçümsediğim anlamına gelmiyor. Üç veya dört kez sorması onun cesaretini gösterirdi. Bu da beni korkak yapardı tabii. Korkak olduğumu kabul ediyordum. Risk almayı hiçbir zaman sevmemişimdir. Bu benim için hep böyleydi ve eminim ki bu şekilde de devam edecekti.

O gün Chan'la birlikte yurda geçmek yerine Hyunjin'in evine uğradım. Daha önceden yazışmıştık bu yüzden geleceğinden haberdardı. Beni içeri davet etti. Ayakkabılarımı çıkarıp bir köşeye koydum ve içeri girdim. Felix olarak ilk kez evine geliyordum ve bu bana nedense tuhaf hissettirmişti. Ev biraz dağınıktı. Sehpanın üzerinde bardaklar, koltukta olması gereken yastıklar ise yerdeydi. Kanepenin üzerinde Hyunjin'in okul forması duruyordu ve yerde köpek için birkaç oyuncak vardı. Köpeğin mama kabının etrafına dökülmüş beş-on tane köpek maması tanesi vardı ve su kabındaki su tamamen yere dökülmüştü. Mutfak lavabosunda ise onlarca tabak çanak vardı. Burayı daha önce hiç böyle görmemiştim. Hyunjin ise dağınıklığın farkında bile değildi. Öylece koltuğa oturdu ve biraz gerindi.
"Burada ne oldu? Depresyona falan mı girdin yoksa?" diye sordum koltuğun ucuna oturup.
"Ha? Şey, dağınık mı?" arkasındaki okul formasını aldı ve benim göremeyecaği şekilde yere fırlattı.
"Yani..."
Hafifçe güldü. "Ah, şey. Normalde seni kız sandığım için etrafı topluyordum. Ama şimdi... Şey olunca işte, ne bileyim gerek yok diye düşündüm."
"Ah...anladım..." dedim etrafa bakınmaya devam ederken.
"Şey... Affedersin." dedi ve ayağa kalkıp yerdeki köpek oyuncaklarını toplamaya başladı. "Kız olup olmamanın bir önemi olmamalıydı. Bilirsin... kızlar hijyenik varlıklar. Pis ortamlarda uzun süre kalmazlar. Bu yüzden böyle söyledim."
Bir şey demeden sadece onu seyrettim. Derin bir nefes aldı ve yere oturup oyuncakları bir araya topladı.
"Tamam, sadece saçmalıyorum. Unut gitsin." diye homurdandı.
Bir an için ölümcül bir sessizlik oldu. Sadece köpeğin oyuncağındaki zilin sesi duyuluyordu. Nedense bu ortamı daha da germişti.
Bir süre sonra boğazımı temizledim ve kendimi hazırladım. "Hyunjin-ah. Özür dilerim."
"Hı?"
"Sana yalan söylediğim için."
Bana gözlerini dahi kırpmadan baktı. Dalıp gitmiş gibiydi.
Elimi salladım.
"Hyunjin-ah! Beni duydun mu?"
Kendine geldi ve hemen başını yukarı aşağı salladı.
"Unuttum gitti." diye mırıldandı.
Bana bakmaya devam ediyordu. Sanki bu normal bir şey değilmiş gibi bana bakıyor olması beni geriyordu. Üstelik bir kez daha sessizlik çökmüştü. Kendimi rahatsız hissediyordum.
Hızlıca yerde duran yastıklardan birisini alıp yüzümü ona gömdüm.
"Aahh, bu cidden utanç verici bir olay. Özür dilerim. Özür dilerim. Özür dilerim." diye bağırdım yastığa doğru.
Bir şey demedi. Ve bu kesinlikle iyi bir şey değildi. "Soru değil." falan demesi gerekirdi. Bu cidden utanç vericiydi.
Bir süre başımı yastıktan kaldırmadım ve öyle bekledim. Hala ses yoktu. Başımı kaldırıp baktığımda ise gitmişti. Yastığı yere fırlattım ve hızlıca ayağa kalkıp etrafa bakındım. "Hyunjin-ah."
Tamam. Cidden benimle dalga falan geçiyor olmalıydı. Bu sözde ilişki cidden intikam almak için falandı.

Korkmaya başlamıştım. Etrafıma bakınmaya devam ettim. "Hyunjin-ah!"
Benimle dalga geçiyordu.
İntikam almak istiyordu.
Bana söylediği şeyler sahteydi.
Beni sevmiyordu.
Benden hala nefret ediyordu.

Gözlerim yaşlarla doldu. Kalktığım koltuğa geri oturdum ve yerdeki yastığı tekrar elime alıp ona sıkıca sarıldım. Ağlamaya başladığımda sessiz olmaya özen gösterdim. Suratımı yavaş yavaş yastığa gömdüm. Yastık gözyaşlarımla ıslandı. Hıçkırıklarımı tutmaya çalıştım. Kendimi derin nefes almaya zorladım.

Birkaç adım sesi duydum. Sonra arkamdan birisinin sarıldığını hissettim. Dudaklarını boynuma bastırdı. "Hey, sorun ne? Neden ağlıyorsun?" diye fısıldadı Hyunjin kulağıma.
Düzgün nefes almaya başladım.
"Hı? Sorun ne? İyi misin?"
Boğazımı temizledim ve burnumu çekip göz yaşlarımı sildim.
"Ne oldu, söyle."
Sanki hiç ağlamamışım gibi kalın bir sesle konuşmaya çalıştım. "Birden nereye gittin?"
Boynumu bir kez daha öptü ve karşıma geçti. "Sen sevmiyorsun diye Kkami'yi benim odama kapatmıştım. Uyuyordu, uyandığını duyunca korkmasın diye yanına gittim... sana ne oldu peki?"
Zar zor yutkundum ve gözlerimi bir kez daha sildim. "Hiçbir şey."
Elini yanağıma koyup yanaklarımı okşadı. "Ne oldu söyle hadi." dedi hafifçe gülerek.
"Ciddiyim. Hiçbir şey olmadı." dedim ve yanaklarımdaki ellerini tuttum.
"Gittiğimi falan mı sandın?"
"Yani.."
"Yani ne?"
"Yani işte."
İç çekti. Ona gerçeği söyleyemezdim, ona güvenmediğimi düşünürdü. Ona güveniyordum, kendime güvenmiyordum. Beni bu kadar kolay affaedebilmesine inanamıyordum. Olan buydu. Sorun onda değildi, sorun tümüyle bendim. Ve onun bunu bilmesini istemiyordum sadece.
Bu yüzden "Hiçbir şey olmadı." dedim ona. "Anksiyete işte."
"Bunun anksiyeteyle ilgisi olduğunu sanmıyorum. Mutlaka bir şey olmuştur."
"Tamamen anksiyete." dedim emin bir şekilde.
"Anksiyeteni tetikleyen bir şey olmalı." dedi.
"Hayır. Sadece olasılıkları düşünüyordum." dedim.
"Söylememekte kararlısın cidden... Peki, seni zorlamayacağım."
"Sağol."

That's My Juliet | Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin