XVII. Bölüm: Koku

158 30 2
                                    

Bu bölümü okurken DAY6'ten I Like You şarkısını dinleyebilirsiniz.💓

Han'ın anlatımı
Günümüz

Beklediğim ilk şey yurttan çıktığım anda Hyunjin'le göz göze gelmek değildi. Kesinlikle değildi.
"Erkek yurdunda ne işin var?" diye sordu.
Dönüp kaldım.
Yurttan tiyatro kulübüne gitmek için çıktığımdan yüzümde makyaj vardı. Ama asıl sorun onun sorduğu bu soruya cevabımı olmamasıydı.
"Ha?"
"Neden erkek yurdundan çıktın? Saat daha 8.00. Orada mı uyudun?" bu öfkeli birinin sesinden çok hayal kırıklığına uğramış birisinin sesine benziyordu.
"Şey... Ben...sadece bir şey almaya geldim."
"Sevgilin mi?" diye sordu ve yurt odamın kapısına içeri dalmaya hazır bir bakış attı.
"Hayır. Sevgilim yok." dedim.
Gerici bir sessizlik oldu.
"Peki." dedi. "Seni sıkıştırmayacağım." arkasını döndü ve sanki beni tanımıyormuş gibi öylece gitti.
Derin bir nefes aldım ve rahatlamaya çalıştım. Sapları elimde kalan çantamı omzuma atıp koştum ve ona yetiştim.
Bana neden buradasın der gibi baktı. Bir şey demeye cesaret edemedim.
"Arkadaşın mı?" diye sordu? "Yoksa Chan'ın odası mıydı?"
İç geçirdim. "Chan'la ilgisi yok. Dedim ya, bir şey almaya geldim sadece."
"Kız yurdunda olmayan ama erkek yurdunda olan şey ne biliyor musun?" diye sordu bana bakıp. Gözleri öfkeli bir kaplanın gözleri kadar keskin ve ürkütücü bakıyordu.
"Cevabını duymak istemiyorum." dedim fısıldar gibi sessiz konuşarak.
"Güzel." dedi ve önüne döndü.
Zar zor yutkundum ve önüme bakarak yürümeye devam ettim.

Öylece yürürken bir anda durdu ve beni de elimden tutarak durdurdu.
"Fazla mı kaba konuştum?" diye sordu. Gözleri daha tatlı bakıyordu şimdi.
Tereddüt ettim. Her zamanki gibi.
"Biraz..." diye mırıldandım.
Omuzları teslim olur gibi çöktü ve derin bir nefes alıp elimi tutan eliyle beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Üzgünüm." diye fısıldadı ve çenesini başıma yasladı. Kalbim onun güzel kokusuyla deli gibi hızlandı. Tanrım, o çok güzel kokuyordu. Onun kokusunu alarak ömrümü sonlandırmak benim için olabilecek en harika ölüm olurdu.

Kalbimin hızı geçen her bir saniyede daha da hızlanırken artık dayanamadım ve kıpırdanarak onun sıcak ve güvenli kollarından ayrıldım.
"Sorun değil." dedim ve gülümsedim.
Başını yana yatırdı. "Seni üzdüğümü hissettim." dedi. "Seni üzmek istemedim."
Başımı iki yana salladım. "Beni üzmedin, sorun değil." ona iyi olduğumu göstermek için bir kez daha gülümsediğimde burkuk bir gülümsemeyle bana karşılık verdi.

Beni bu kadar önemsiyor olması kalbimi kırıyordu. Ona hak ettiği değeri verememişken, vermemişken onun bana hak ettiğim değerin üstünde davranması adaletli değildi. Kendimi berbat hissediyordum.

"Tek istediğim iyi olduğunu bilmek. Bu yüzden böyle yapıyorum." dedi mırıldanır gibi.
"Ben iyiyim, Hyunjin." dedim.
"Yinede..." diye başladı ancak devamını getirmeden sustu.

Tiyatro salonuna vardığımızda salonun tam ortasında iki tane kocaman koli vardı. Üzerinde berbat bir el yazısıyla "Kostüm" yazıyordu. Bayan Jang elinde diğerlerinden daha küçük bir koliyle geldi. "Günaydın millet." dedi sevecen sesiyle. Koliyi yere bıraktı ve belini tutup gerindi.
"Ah, Tanrım cidden yaşlanıyorum..."
Oysa zaten yaşlıydı. Saçlarında tek bir tel dahi siyah yoktu. Kuşkusuz tüm saç telleri beyaz veya gri rengindeydi. Yüzü ise buruş buruştu ve aynı zamanda küçük gözleri iyi göremediği için burnunun üzerinde bir gözlük duruyordu. O tamamen ihtiyardı.

"Bugün kostümlerinizi giyecek ve o şekilde prova yapacaksınız." dedi.
Hyunjin'e döndüm. "Bunun için fazla erken değil mi?" diye sordum ona.
"Hayır. Tam zamanı. Eğer eksik veya yanlış bir parça varsa yurt dışından getirtiyorlar, bu da haliyle uzun sürüyor. Eksik olan tüm parçaları tespit etmek için tam zamanı." diyerek bana açıkladı.
"Ah, anladım."

Bayan Jang kendi getirdiği küçük kolinin içinden her birimize yeni alınmış perukları verdi. Benimki elbette uzun ve kahverengi bir kadın saçı peruğuydu. Hyunjin'in peruğu ise simsiyah ve tuhaf bir modeldeydi.
Bqyan Jang Hyunjin'e hala ambalajından çıkarılmamış bembeyaz bir takma vampir dişi verdi. Hyunjin'i pakedi açarken seyrettim, heyecanlı görünüyordu. Ambalajı nereye atacağını bilemeyince cebine sıkıştırdı ve takma dışı denedi. İlk önce bana döndü ve korkunç vampir dişlerini bana heyecanla gösterdi.
"Nasıl?" diye sordu ve hırladı.
Güldüm. "Oldukça ürkütücü bir vampir oldun." dedim.
"Güzel." dedi.
"Konuşmanı engellemiyor mu?" diye sordum.
"Hayır." dedi ve ağzını kocaman açıp bana gösterdi. "Hiçbir şeyi engellemiyor."

Ayan Jang, "Lütfen size verdiğim bu eşyaları kaybetmeyin çocuklar." diye seslendi hepimize.

Pakedin içinde peruğa baktım. Ben de erkek peruğu isyordum. Ben de erkek rolü oynamak istiyordum.
"Denesene. Eminim sana çok yakışır." dedi Hyunjin.
"Peh, sanmıyorum." diye homurdandım.
"Neden böyle düşünüyorsun? Hep sana kahverenginin nasıl olacağını merak etmişimdir."
"Ten rengimi koyu gösteriyor." diye itiraf ettim.
"Eminim harika olursun." dedi.
"Sarı bana daha çok yakışıyor." dedim ben de ona.
"Daha önce saçını sarı yaptın mı?" diye sordu hayretle.
Telefonumu çıkardım. "Tabii ki. Sana göstereyim."
Ondan bir adım uzaklaşıp fotoğraflar simgesine tıkladım. Telefonumu iyice kendime çektim ve saçımın uzun olduğu sarı saçlı bir halimi aradım.
Fazla fotoğraf çekinen birisi olmadığım in galerim çokta dolu sayılmazdı. Bulmam zor olmadı. Ancak sarı uzun saçlı halimin sadece iki tane fotoğrafını bulabilmiştim.
Birinde saçımı tepeden bağlamıştım ve bu erkek gibi görünmemi sağlamıştı. Bir diğeri ise Minho ve Han'la çekindiğim komik bir fotoğraftı. Fotoğrafta Han'a sarılıyordum ve Minho bize tiksinir gibi bakıyordu. Üstelik bu fotoğrafı bir video içinde yakalamıştım, tamamen doğal bir andı. Minho Han'ı o zamandan beri kıskanıyor olmalıydı.
Bunu ona gösterirken tereddüt ettim ama yine de gösterdim. "Kuzenlerim." diye yalan attım.
Fotoğrafa dikkatle bakarken gülümsedi. "Neden saçını mavi yaptın ki? Sarı sana çok yakışıyormuş."
Surat astım. "Mavinin neresi kötü? En sevdiğim renktir mavi."
"Maviye lafım yok." dedi ellerini kaldırıp. "Sadece sarı hoşuma gitti."
Fotoğrafa bir de ben baktım. Sarı saçımı özlemiyor değildim. Ama onu çok uzun süre kullanmıştım ve artık sıkmıştı.
"Belki ileride sarıya dönerim." dedim.

Birkaç kişi hariç herkes kendi kostümlerini giymişti. O birkaç kişiden biriydim. Hyunjin peruğu dışında tamamen giyinikti.
Pelerininin iplerini bağlamaya çalışıyordu. Ve inanın bana çok tatlı görünüyordu. Onun tatlılığı karşısında güldüm.
"Ne?" diye sordu bana gülerek.
"Hiç." dedim ve ona yaklaşıp pelerinini bağlamasına yardım etmeye başladım.
"Lütfen beni boğma. Tamam mı?"
"Hahaha. O kadar beceriksiz değilim, Dracula."
İnce saten iplere sıkı bir düğüm atsam bile çözülüyordu.
"Ah, çok sinir bozucu bir şey." diye söylendim ve Hyunjin'e biraz daha yaklaştım. "İki düğüm atacağım." dedim.
"Dört düğüm at." dedi.
"O kadarı fazla. Ömrünü tuhaf pelerinle mi geçirecwksin?"
"Sorun değil benim için." dedi fısıldar gibi.
Elini belimde hissedince kalbim durdu. Düğümü hızlıca attım ve geri çekildim.

Hyunjin ise hiçbir şey olmamış gibi kendi eteafından döndü. "Nasıl?"
"Dürüst olayım mı? Tam bir aptal gibi görünüyorsun."
Şakasına dudağını büktü. "O kadar kötü mü?"
"Perukla iyice vampire benzersin. O zaman tuhaf durmaz...Ya da daha tuhaf durur. Bilmiyorum." dedim ve onun siyah peruğunu poşetinden çıkarıp ona uzattım. Önce saçlarını geriye taradı ve sonrasında ona uzattığım peruğu alıp taktı. Simsiyah peruğun saçları geriye doğru taranmıştı. Peruğun altından onun benimki kadar olmasa bile uzun olan kahverengi saçları görünüyordu.
"Sen de hazırlansana." dedi.
"Peki."
Peruğumu ve verilen kadın elbisesini alıp soyunma kabinine kadar gittim.
Orada olan bir kız bana dik dik baktı ona ne olduğunu sorduğumda ise gözlerini devirdi.
"Hwang Hyunjin'le aranda ne var?" diye sordu, hesap sorar gibi bir hali vardı.
"Arkadaşız. Bir sorun mu var?"
Beni baştan aşağı süzdü.
"Arkadaş? Resmen çocuğun dudaklarına yapıştın be!"
"Ne zaman be!?" diye bağırdım onun gibi.
"Az önce." dedi. "Görmedim mi sanıyorsun? Pelerin ayağına çocuğun boynuna dolandın. Sürtük!"
Ağzım açık kaldı. Kızlar konu yakışıklı erkek olunca ne kadar da acımasız oluyordu böyle? Erkeklere muhtaçlarmış gibi davranıyorlardı. Erkekler onlar için bu kadar üstün müydü cidden?

Tanrım. Kadın kılığına girdiğim yetmezmiş gibi şimdi de feminist olmuştum. Harika.

Kız daha fazla bir şey demeden hızla gittiğinden ona bir cevap verme fırsatım olmamıştı. Bende kabine girdim ve o aptal kadın elbisesini giydim.

That's My Juliet | Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin