XXVI. Bölüm: İleri Seviye

163 25 5
                                    

Bu bölümü okurken Olivia Rodrigo'dan jealousy, jealousy şarkısını dinleyebilirsiniz.👀

"Kıskandırmak için bilerek mi yapıyorsun?" diye sordu bana kocaman açtığı gözleriyle bakarak.
Yurt koridorundan geçen onca erkek öğrenci bize dik dik bakıyordu. Rahatsız edici bu bakışlardan kurtulmak için Hyunjin'e "Benim yurt odama gidelim. Ve orada konuşalım." diye fısıldadım. Ona arkamı dönüp odama doğru ilerlemeye başladım. Omzunun üzerinden dönüp baktım ve peşimden geldiğinden emin oldum.

Minho onu gördüğü anda yüzünü tiksinir gibi buruşturdu. Han ise ona nazikçe gülümsedi.
"Bana hala özür borcun var." dedi Minho soğuk bir ses tonuyla.
Hyunjin onun üzerine doğru gidecek gibi olunca koluna sıkıca sarıldım ve onu engelledim.
"Benim mi özür borcum var? Ha?" dedi kavgaya hazır bir şekilde.
"Şey... Biz aslında içeride takılsak daha iyi. Değil mi, Hyunjin?" dedim onu odama doğru itmeye çalışarak. O ise bir kaya gibiydi. Onu bir santim dahi iteklemeyi becerememiştim. Olduğu yere saplanmış, Minho'ya gözünü kırpmadan bakıyordu.
"Evet!" diye bağırdı Minho. Han ise yerinden kalkan Minho'yu yerine oturtmaya çalışıyordu.
"Hyunjin, hadi." diye fısıldadım kulağına.
"Ben hiçbir bok yapmadım. Sense bir canavar gibi bana saldırdın!"
"Canavar? Sana asıl canavarı göstereceğim." Minho Han'ı itti ve Hyunjin'e doğru atıldı. İkisinin arasına girdim ve ellerimi uzatıp Minho'yu olabildiğince uzak tuttum.
"Minho, Minho. Sakin ol lütfen." dedim ona.
Bu ikili ne diye kavga ediyorlardı bilmiyorum ama altı üstü bir yanlış anlaşılmaydı. İkisi de abartıyordu.
"Onun tarafında mısın?" diye sordu Minho.
"Kimsenin tarafında değilim ben." dedim.
"Ha?!" Hyunjin afallamış gibi bana bağırdı. "Bu herif manyak be! Saldırmaya yer arıyor."
"Sen kime-" Han gelip onun dudağını öptü ve susmasını sağladı. O hala Minho'yu öperken eliyle gitmemizi işaret edince Hyunjin'in elini tutup odama çektim.

Ben arkamızdan kapıyı kapatırken Minho Han'a tatlı bir dille bağırdı.
"Han-ah! Niye böyle yapıyorsun be?!"
Tanrım, onu gebertmek istiyordum. Kavga çıkarmak için gerçekten elinden geleni yapıyordu.

"Onun dedi ne?" diye sordu Hyunjin hayretle.
"Eski sevgilisi Yeji'ye benziyorsun sadece. O kızdan nefret ediyor." dedim gülerek.
Yeji iyi bir kızdı. Sadece Minho'ya uygun değildi. Bir de onu aldatmıştı. Minho bunu kendine yediremiyordu tabii. Anlaşılan Hyunjin'i görmek ona Yeji'yi anımsatmıştı. Gerçekten benziyorlardı da.
"Burada benim suçum ne ki?" dedi surat asıp.
"Onun adına üzgünüm. Tabi sen de çocuğun damarına basmamalısın."
"O başlattı." dedi.
Eh, bu konuda haklıydı işte.

İkimiz de yatağımda karşı karşıya oturduk. Bağdaş kurmuş başımı öne eğmiştim. Onunla benim odamda yanlız olmak tuhaftı.
"Kendi konumuza dönelim." dedim.
"Haklısın." boğazını temizledi. "Şu Changbin'le flört ediyorsun resmen." dedi hiç zaman kaybetmeden. Aniden konuya dalınca ne diyeceğimi bilemedim.
Ancak buna lafım yoktu da. Dürüst olmaya çalışıyordum. Onunla flört etmek istemiştim, ancak becerebildiğimin farkında değildim.
"Sanırım..." diye mırıldandım.
Oturduğu yerde kıpırdandı ve boğazını temizledi. "Seni birisiyle görmek beni içten içe yavaşça öldürüyor gibi hissediyorum." dedi gözlerini bir an için dahi gözlerimden ayırmadan.
"Bu beni sevdiğin anlamına mı geliyor?"
Başını yukarı aşağı salladı. "Ya sen?"
Dudaklarımı kemirmeye başlarken gözlerimi kaçırdım. Eliyle çenemden tutup başımı yukarı kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. "Daha önce dediğin şeyi hatırla." diye mırıldandı. Çeneme dayadığı elini yanaklarıma koydu ve gözlerini dudaklarıma kenetledi. Bu beni deli gibi geriyordu. Onunla yalnız olmak ve bu konumda, bu yakınlıkta olmak geriyordu beni. Bana gerçekten yakın duruyordu. Başını hafifçe yana yatırdı ve bana daha da yaklaştı. Nefesini hissedeliyordum. Sıcak ve yumuşak bir hissiyatı vardı.
Neredeyse nefes almayı unutmuştum. Kalbim ise atmayı unutmuştu.

Beni öpmek için cevabımı bekliyordu. Onun dudaklarına açılan kapının anahtarı dudaklarımdan çıkacak cümleye bağlıydı. O anahtar cümleyi en güzel şekilde kurmak istiyordum. Ama aklıma romantik ve havalı bir söz gelmiyordu. Ona bu kadar yakınken düşünemiyordum. Ona söylemem gereken cümleyi zihnimde kuramıyordum.
"Bana bir şey söyle." dedi ve zorlukla yutkundu.
"Şey... Senden hoşlanıyorum."
Nedense istediği cevap bu değilmiş gibi bakıyordu. Buna rağmen yine beni öptü. Onu öperken bir yandan da ona daha yakın olmak için kıpırdanıyordum. Beni kollarımdan tuttu ve bırakmadı. Kıpırdanmama izin vermedi. Üzerime doğru eğildi ve beni yavaş yavaş yatakta geriye doğru yatırdı. Bu kalp atışımın tavan yapmasına yetmişti.
Sırtımı yatağa yasladım ve beni öpmeyi bıraktığı kısacık bir saniyede derin bir nefes aldım.
Dudaklarını boynuma bastırdığında başımı geri attım ve titrek bir nefes aldım.
"Hyunjin, fazla hızlı gidiyoruz." dedim.

Sevişmek beni korkutuyordu. Bu ileri seviye bir şeydi. Bunun için hazır değildim. İkimiz için de bu fazla hızlı ilerlemek olurdu. Bu iyi olmazdı. Ben yavaş yavaş sağlam adımlarla ilerlemeyi severdim.
"Oysa geciktiğimizi düşünüyordum." dedi ve üzerimden kalkıp doğrulmama yardım etti.
"Henüz sevgili olduğumuzu bile sanmıyorum." dedim. "Birbirimizden hoşlanmamız sevgili olduğumuzu belirtmez."
"Ne yani beni yine mi reddedeceksin?" dedi kaşlarını çatıp.
"Henüz sormadın bile." diye mırıldandım.
Hafifçe güldü ve saçımı baş parmağına dolayıp hafifçe çekiştirdi.
"Peki. İlla soracağım yani?"
Başımı onaylar biçimde salladım.
Boğazını temizledi ve saçımı bırakıp ellerimi tuttu.
"Benimle çıkar mısın?"
Nedense bunu duymak beni rahatlatmıştı. Belki de beni intikam almak için kullanacağından şüphe etmiştim. Ona gerçeği söylediğim ilk zamanlarda onu aslında tanımadığımı düşünmüştüm. Ancak şimdi karşımdaki kişi, elimi tutan kişi, bana çok tanıdıktı. Belki de o tanıdığım kişiydi. O kibar ve kıskançtı. O sevdiğim kişiydi. Ve şimdi de sevgilim olacaktı.

That's My Juliet | Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin