IX. Bölüm: Bana Bak

171 30 4
                                    

Bu bölümü okurken Taylor Swift'den Ioml şarkısını dinleyebilirsiniz.🤍

Onu yurt odasına alamazdım. Erkek ve kızların yurtları ayrı olduğu için erkek olduğumu anlardı.
Ona kız yurduna erkek sokamayacağımız söyledim. Kolaylıkla ikna oldu.
"O halde benim evime gelmen uygun olur mu?" dedi.
Her ne kadar telefona konuşuyor olsak da, beni göremiyor olsa da kaşlarımı kaldırıp şaşkın bir ifade takındım.
"Şey... Sen uygunsan tamam. Ama ailen falan.."
Sözümü kesti ve sorun olmadığını, yalnız yaşadığını söyledi.
"Yalnız yaşıyorum. Onlar sorun değil. Senin için sorun var mı?"
"Hayır. Yok."
Neden sorun olacaktı ki?
Ah Tanrım, çünkü benim kız olduğumu sanıyordu. Bir kız ve bir erkek erkeğin evde yapayalnız kalamazdı.
Ancak çoktan olur demiştim. Sözümü geri alamazdım.

Üstelik, her ne kadar o bunu bilmese de ben bir erkektim. Onun üstesinden gelebilirdim.

Ertesi gün okul çıkışında ana çıkışın önünde onunla buluştum. Otobüsle gideceğimizi sanarken birden bire eline bir araba anahtarı aldı ve hemen ardından genellikle öğretmenlerin arabalarını park ettiği otoparka park edilmiş büyük ve pahalı bir jeep arabasının farları yanıp söndü.

Tanrım. Neredeyse onun benden büyük olduğunu ve reşit olduğunu unutıyordum.
Ben arabaya hayranlıkla bakarken "Beğendin mi?" diye sordu.
"Şa-Şaka mı yapıyorsun? Bu efsane bir şey." dedim. Söze başlarken sesim kalın çıktığı için bir an telaşlandım ama Hyunjin bunu pek kafasına takmamış gibi duruyordu, bu beni rahatlattı.
"Gidelim o zaman. Evim çok uzakta değil. Hızlıca gidebiliriz."

O sürücü koltuğuna oturdu, ben de tereddütsüz ön koltuğa, onun yanına, oturdum.

İlk beş dakika tuhaf bir sessizlikle geçti. Beş dakikanın ardından ilk soruyu o sordu.
"Avustralya'da cidden hiç kar yağmıyor, değil mi?"
"Hemde hiç."
İç çekti. "O halde ilk kar görüşün Kore'ye gelmenle oldu, öyle mi? Ah, cidden çok tuhaf."
"Evet, öyle." dedim.
"Kore'ye ilk ne zaman geldin?" diye sordu bu sefer. Bunu sorarken gözlerini bir an için yoldan ayırıp bana dönmüştü.
"İki yıl önce." dedim. "Liseye burada başladım."
Bir kez daha bana döndü. "2. Sınıfsın yani?"
Bunu söylememiş olmam daha iyi olurdu, ancak çok geçti. Bu aptal oyun için bir kez daha yalan söylemek istemiyordum. Üstelik bunu bilmesi çok bir şey değiştirmezdi, bu yüzden dürüst olmayı seçtim.
"Evet." dedim sadece.
"Ah, seni bir sanmıştım."
"Ne?! Hiçte bile."
"Üzgünüm. Gerçekten küçük gösteriyorsun."
"Küçük görünmek istemiyorum."
"Genelde kızlar genç görünmek isterler." dedi.
"Çocuk muamelesi görmeyi sevmiyorum." dedim.
"Bildiğim iyi oldu."

Lüks site dairesine girerken nedense gergin hissediyordum. Belki de onu tanımadığım içindi.

O kapıdan içeri girmek yerine arkamı dönüp yurt odama dönmek istedim. Ancak bu tuhaf bir hareket olurdu. Bu yüzden sadece ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim.

Tek kişilik bir ev için fazla büyük ve ferahtı. Yüksek tavanlı ve soğuk gri parkeleri vardı. Salon ve mutfak arasında duvar yoktu, Amerikan tarzı bir salondu. Bu büyük salon dışında büyük bir balkon ve üç kapalı kapı daha vardı.

Deri bordo renkteki koltuklarda birine oturmam için işaret etti. "Rahatına bak." dedi anlayışlı bir ses tonuyla.
Bir şey demedim ve koltuğun köşesine oturdum. O mutfak tarafına giderken rahat oturuşumu düzeltip bacaklarımı birleştirdim.

"Su falan ister misin?" diye sordu.
"Olur." derken ince çıkması için çabaladığım sesim çatlamıştı. Ancak Hyunjin bunu fazla kafasına takmamış ve bana su getirmek için tezgaha yönelmişti.

That's My Juliet | Hyunlix ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin