Ertesi sabah olduğunda yorgunlukla gözlerimi açtım ve esnedim. Yanıma baktığımda Barış yoktu. Hafifçe kaşlarımı çattım ve yüzümü ovdum, bir süre boş boş durduktan sonra yatakta doğruldum ve üzerimden yorganı itip ayağa kalktım.
Odasındaki banyoya ilerledim, berbat gözüktüğüme emindim, kendimi toparlamam lazımdı. Banyoya girdim ve kapıyı kapattım, aynaya baktığımda haklıydım, biraz dağılmıştım.
Hızlıca yüzümü soğuk bir suyla yıkadım, banyoyu biraz kurcaladım ve açılmamış bir diş fırçası buldum. Artık kusura bakmasındı diyerek diş fırçasını kullandım ve sonrasında saçlarımı biraz düzelttikten sonra biraz daha insana benzemiştim. Banyodan çıktım, ve sonrasında odasından da çıkıp aşağı kata indim.
Barış etrafta gözükmüyordu. Ben acaba delirdim mi diye düşünürken bahçenin kapısını açık gördüm, oraya doğru ilerledim. Ve bahçeye çıktığımda gördüğüm manzara kaşlarımın havalanmasına sebep oldu.
Şınav çekiyordu, anlaşılan birileri sabah sporunu yapıyordu. Bahçedeki kolona yaslandım, ve kollarımı kavuşturup karşımdaki görüntünün tadını çıkarttım.
Şınav çektikçe gerilen kasları, kollarında ortaya çıkan damarları dudaklarıma bir gülümseme yayılmasına sebep oldu.
Nefes nefeseydi, hava da biraz sıcaktı, bu yüzden daha da çok terlemiş olmalıydı.
Ses çıkarmadan izlemeye devam ettim, işi bittiğinde yerden doğruldu, nefesini yakalamaya çalışırken sonunda varlığımı hissetmiş olacak ki bakışları doğrudan bana döndü, ve beni görür görmez gülümsedi.
"Ne zamandan beri ordasın?" dedi gülümseyerek, benim bu rahat halimi görünce.
Hafifçe omuz silkip yaslandığım kolondan doğruldum, "Manzaramın tadını yeterince çıkartacak kadardır." dedim gülümseyerek.
Hafifçe kasları havalandı, "Bak sen." dedi yarım gülüşü ile, yanıma doğru yürürken. Bahçe takımının masasından su şişesini aldı ve bir dikişte yarısına kadar geldi. Maşallah hocam, hayvanatlığı hiç hafife alınmaz bu adamın.
Şişesini bıraktıktan sonra konuştum, "Kahvaltı yaptın mı?" diye sorduğumda başını olumsuz anlamda salladı, "Hayır, uyanmanı bekledim." dedi havlusuna alnını silerken.
Gözünün önüne düşen saçlarını nazikçe geriye ittim, bir adama perma bile yakışır mıydı ya...
"Saat kaç ki?" diye sordum, telefonum yanımda değildi ama onun akıllı saati bileğindeydi, saatine baktı. "Dokuz buçuk," dediğinde gözlerimi kısarak ona baktım, "Ve sen kaçtan beri ayaktasın?" diye sorduğumda sırıttı, "Yedi." dediğinde hafifçe omzuna vurdum.
"Yuh Barış, horoz daha yumurtlamadan uyanır mı insan. Hem uyandın beni niye uyandırmıyorsun, ya da niye uyanmamı bekliyorsun!" diye azar çekerken ona o gülmeyi tercih etti ve kollarını belime sardı.
"Çok güzel uyuyordun, kıyamadım." dedi başını eğip yüzlerimizi yakınlaştırırken. Burnumun ucuna bir öpücük kondurdu.
Engel olamadım ve gülümsedim, kollarımı belinin etrafına doladım, "Yalancı." diye mırıldandım gülümserken.
Güldü, "İnsan erkek arkadaşına yalancı der mi?" dedi alnını alnıma yaslarken. Bu ilk kez aramızdaki şeye bir isim koyuşumuzdu,
"Erkek arkadaşım mısın?" diye sordum gözlerinin içine bakarken. Başını alnımdan kaldırıp alnıma bir öpücük kondurdu, "Erkek arkadaşınım." dedi kendinden emin bir sesle.
Gülümsedim, karnımdaki kelebekler yeniden kanatlanmıştı. Ne için ona kızdığımı bile unutmuştum, aklımı başımdan alması için saniyeler yetiyordu işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
all because I liked a boy | Barış Alper Yılmaz
Novela JuvenilBakışlarım odanın içerisine kaydığında Barış'ın dudaklarında ufak bir tebessümle bizi izlediğini gördüm. Uzun bir iş olacaktı...