Gölgeler Arasında

3 1 0
                                    

Kevin hakkında düşüncelerim karmakarışıktı. 

Ona güvenmeli miydim yoksa ondan korkmalı mıydım? 

Bana gerçekten yardım mı ediyordu yoksa en başından beri beni takıntısı haline mi getirmişti? 

Max'in arkasından iş çevirme fikri canımı sıkıyordu. İçimden bir ses, ona haksızlık ettiğimi söylüyordu ve bu huzursuzluk, midemde düğümler oluşmasına yol açıyordu. Daha dün gece bütün olduğum, aşkını tüm hücrelerimde hissettiğim kişi bugün bambaşka bir yüzünü sergiliyordu. Kalbimin derinliklerinde bir boşluk hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. 

Kevin söylediklerinde ne kadar dürüst, bilmiyordum ama ikisinin de birbirine çok benzediğini fark etmeye başlamıştım. Kevin ve Max, belki de benim için birer yansıma gibiydiler; birini seçmek diğerini kaybetmek olabilirdi ve bu ikilemin ağır yükü altında eziliyordum. 

Uzun, düşünceli bir yürüyüşün ardından, ansızın kendimizi gösterişli bir otelin önünde bulduk. Kevin'in duruşundan ve rahat tavırlarından, bu tür elit mekanlara alışkın olduğu belliydi. O anda onun hayatıyla benimkini karşılaştırdığım acı bir gerçeği fark ettim; onun parıltılı dünyası benimkine zıttı ve bu düşündüğümden daha büyük bir uçurum yaratıyordu. Kapının önüne geldiğimizde, Kevin eliyle içeri girmemi işaret etti. 

Gözlerim onda, onun gösterişli yaşam tarzından ödün vermediğini fark ediyordum. Renkli ve özgün gömlekleri, titizlikle seçilmiş aksesuarları ve sürekli dudaklarından eksik olmayan pahalı sigarası, ona çevresindekilerden çok farklı bir hava katıyordu. Öyle ki, ya çok parası vardı ya da ihtiyaçları oldukça yüksek standartlardaydı. Onun her hareketini gözlemlemek, farklı bir zevkti benim için; çünkü her ne kadar uzaktan pompalanmış bir kibirle dolu olduğu izlenimini verse de, yakından bakıldığında oldukça sempatik olduğunu fark ediyordum.

 Kevin adeta bir paradoks gibiydi; yüzeydeki gösterişi ve kibiri altında derinlerde yatan, kimsenin göremediği bir yaralanmışlık vardı sanki. Sürekli espriler yapıyor, kendi kendine gülüyor ve etrafına centilmenlik saçıyordu. Belki de bu onun savunma mekanizmasıydı; içindeki karmaşayı ve belki de yalnızlığını maskelemek için geliştirdiği bir yoldu. Her ne kadar insanlardan uzak durmaya çalışsa da, içindeki gerçek Kevin'i görebilen çok az insan olduğu hissine kapıldım. Belki de onu bu yüzden çekici buluyordum; çünkü tıpkı benim gibi, o da dünyaya karşı kendi savaşını veriyordu.

Otele adım attığımızda gözlerimi kamaştıran kristal avizeler ve altın rengi detaylarla süslü lobi, kendimi ne kadar farklı ve lüks bir dünyada bulduğumun bir başka hatırlatıcısıydı. Girişin kapısından adımımı atar atmaz burnuma gelen hafif lavanta kokusu, bu mekanın ne kadar rafine bir zevkle tasarlandığını gösteriyordu. Yüksek tavanı, duvarlardaki klasik sanat eserleri ve antika mobilyalarıyla, her köşeye zarif süslemeler işlenmişti; adeta başka bir zamandan fırlamış gibiydi. Duvarlara işlenmiş ince zarif rölyefler ve tavanı süsleyen altın varaklı kartuşlar, ustaların elinden çıkmış muazzam bir sanatı gözler önüne seriyordu. Her bir köşede oryantal motiflerin ve Avrupai çizgilerin birleşimi, mekana zamanın ötesinde bir zarafet katıyordu. 

Tavandaki avizelerin her biri birer sanat eseri gibi parlıyor, kristallerin ışığı oyun oynarcasına zemine yansıyordu. Görevlilerin nazik ve saygılı tavırları, otelin havasına ayrı bir incelik katıyor, koridorlardan süzülen yumuşak klasik müzik tınısı ise bu deneyimi daha da büyülü hale getiriyordu. Lobi, bir sanat galerisi ile bir kraliyet sarayının birleşimi gibiydi; yüksek tavanlar ve devasa pencereler, içeriye doğal ışık huzmeleri gönderirken kristal avizelerin ışığını yansıtıyordu ve bu harmoni bende büyülenmiş bir his uyandırıyordu. Pencerelerden görülen peyzaj, botanik bahçelerini andırıyor, her bir bitkinin özenle seçilip yerleştirildiği anlaşılıyordu. Bu görkem ve ihtişam karşısında, adımlarımı yavaşlattım ve her detayı içime çekebilmek için etrafıma daha dikkatli bakmaya başladım

Suçlu マ応ーHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin