Max, beni yerin altındaki karanlık ve ürpertici bir garaja doğru götürdü. Beton duvarlar soğuk ve nemliydi, loş ışık altında gölgeler dans ediyordu. Orada, uzun boylu ve çekik gözlü, ellerinde uzun namlulu silahlar taşıyan adamlar vardı. Bu adamların bakışları ifadesizdi ama içinde bariz bir tehdit barındırıyordu, sanki her an saldırıya geçebilecekmiş gibi. Bana sert, düşmanca bir şekilde bakıyorlardı ve bedenime soğuk terlerin inmesine sebep oldular. Kendimi, oracıkta doğranacakmış gibi hissettim; boğazıma düğümlenen korku beni neredeyse hareketsiz kılıyordu. Max ise önde, yanında pejmürde giysiler içinde, dikkati anında çekmeyen ama gözleri tehlikeyi sezdiren bir adamla konuşarak yavaşça ilerliyordu.
Yine bilmediğim bir dilde konuşmaya başlamışlardı. Onları anlamadığım için daha da geriliyordum. Neden burada olduğumuzu bile bana açıklamamıştı. Biraz daha yürüdükten sonra demir bir kapıdan geçip geniş bir odaya girdik. Odaya girdiğimizde, etrafı hızlıca taradım; duvarlarda kan izleri vardı ve yerler kirli battaniyelerle kaplanmıştı. Max, orada oturan yaşlıca bir adamla el sıkıştı ve onunla konuşmaya devam etti. Beni odanın kapısından öteye geçirmediler, bu yüzden sırtımı kapı pervazına yaslayarak gergin bir şekilde beklemeye başladım. Stresten bacaklarım titriyordu. Kapıda duran uzun boylu, yüzünde büyük bir yanık izi olan adam beni kolumdan tutup Max'in yanında durduğu koltuğa oturttu. Max, konuşurken kaşları çatılmış ve gözleri büyümüştü. Sinirlenip bağırırken elini omzuma koyarak sıkmaya başladı. Adamla hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Bir süre daha tartıştıktan sonra Max, kolumdan tutup beni peşinden sürükleyerek dışarı çıkardı. Sinirle bileğimi sıkmaya başladı. Acıyla inlediğimde bana bakıp özür diledi. Kaşları çatık, yüzü kıpkırmızı ve alev alev yanıyordu sanki. O korkunç mekândan çıkıp motorun yanına gittiğimizde biraz rahatlamıştım ama Max, tam tersine sinirden kendi saçlarını yoluyordu. Ne konuştular da Max bu hale geldi ki? Biraz sakinleşmesini bekledikten sonra konuşmaya başladım;
"Ne oldu? İyi misin? Oradaki adamlarla ne konuştun? Neden geldik buraya?" diye sordum. Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini sıkıca kapatıp, açtığında yüzünde derin bir karamsarlık vardı. Anlaşılan dile getireceği şeyler, onda büyük bir yük yaratıyordu. Yanıt verdi:
"Önemli bir şey değil ama artık bizimle kalacaksan daha dikkatli ve tedbirli olman gerekiyor. Ayrıca burada çalışmak yerine bizimle çalışmanın daha iyi olacağına inanıyorlar. Kısacası, biraz sıkıştık ve o şerefsiz de sürekli beni azarlayıp durdu. Gerçekten delireceğim. Nasıl bu kadar açgözlü olabiliyor?" dedi ve küfretmeye başladı. Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyordum ama yüzündeki o çaresizlik beni ürkütmüştü. Ne çalışması, ne tedbiri? Olayın ciddiyetini kavramaya çalışarak tekrar sordum:
"Tedbirli mi? Nasıl yani? Başım belada mı?"
"Bunu şimdi konuşmak istemiyorum. Sana her şeyi anlatacağım, tamam mı? Ama şu an eve gidip sakinleşmek istiyorum sadece," dedi ve derin bir nefes daha aldığında tüm yükünü o nefeste bırakmak ister gibiydi. Ona ne kadar güvenirsem güveneyim, aklıma kötü düşünceler gelmeye başlamıştı. Sonuçta onu sadece bir gecedir tanıyordum ve nasıl biri olduğunu bilmiyordum. Motora atlayıp eve doğru yola çıktık. Yol boyunca, kafamda devasa soru işaretleri ve huzursuzluk bulutları dolaşıyordu. Gözlerimi ufukta bir noktaya sabitleyip zihnimin canavarıyla baş etmeye çalıştım.
Eve vardığımızda, Max beni odasına götürdü. Odası benimkinden hem daha büyük hem de daha genişti. Ancak dikkati çeken sadece büyüklüğü değildi; duvarlarında asılı duran sayısız silah gözlerimden kaçmadı. Tam anlamıyla bir cephanelikti ve her silah türünü burada görmek mümkündü. Bu çocuk bu silahlarla ne yapıyor diye düşünmeden edemiyordum. Katil olabileceği ihtimali, her ne kadar aklımdan uzak tutmaya çalışsam da, bu ortamda beni ürpertiyordu. Zihnim, mantıksız düşüncelerin pençesine düşmüştü. Ona olan güvenim sersemlenmiş gibiydi. Artık neler olup bittiğini anlamıyor ve sorgulayacak gücü kendimde bulamıyordum. Biraz yürüdükten sonra büyük bir terasa çıktık. İşte o an korkmaya başladım. Ya beni öldürüp aşağı atarsa? O kadar yüksek ve ıssız bir yerdi ki, başım dönmeye başladı. Silahlara nasıl baktığımı fark etmiş olmalı ki, bir anda ellerini omuzlarıma koyup konuşmaya başladı. Sanki beni sakinleştirmek istiyordu ama ona nasıl güvenebilirdim? Ya bana zarar vermek isterse? Neden vermesin ki? Ortam tam da korku filmlerindeki gibiydi, köşede bir çıkış yolu yok gibiydi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu マ応ー
Chick-LitGecenin derinliklerinde, geçmişin izleriyle dolu bir gölge var. Adalet arayışında kaybolan bir ruh, suçun ve sırların arasında sıkışıp kalmış.Kimilerine göre o benim.İçimdeki korku ile fırtınada sürükleniyorum.Tutunmaya ise hiç niyetim yok. -Tekrar...