Merdivenleri çıkarken hiç konuşmadık, adımlarımızın yankısı boş koridorda tek duyulan sesti. Her bir basamak, içimde büyüyen endişe ve merak duygularını pekiştiriyordu. Göz ucuyla ona bakmaya çalışırken, yüzündeki sakinlik ve kararlılık beni biraz olsun rahatlatmıştı. Ancak kafamda hala bir sürü soru dolanıyordu. Bu gizemli yabancının peşinden neden gidiyordum? Bu sessizlikte, ayakkabı seslerimizin eşliğinde kafamda türlü senaryolar canlanıyordu. Belki de hayatımda ilk kez bu kadar bilinmeze doğru yol alıyordum.
Yolculuğumuz gerçekten çok uzun ve yorucuydu. Her birkaç adımda bir kafamı kaldırıp öndeki yabancıya bakıyordum. Tanımadığım, daha önce hiç görmediğim birinin peşinden nereye gittiğimi bilmeksizin ilerlemek bana oldukça tuhaf geliyordu. Sadece iki saat önce evimden çıkabilmek için babama yalvarmıştım, şimdi ise geriye dönmek için her şeyimi vermeye hazırdım. Ne kadar çocukça bir heyecan içinde olsam da, durumun ciddiyeti içime bir huzursuzluk yerleştiriyordu. Sanki her adımda daha da derinlere çekiliyor, bilmediğim bir sona yaklaşıyordum. İçimdeki bu karışık duygular beni şaşkına çevirmişti; neden burada olduğumu ve nelerin peşinde koştuğumu anlamaya çalışıyordum.
Ne hissedeceğimi şaşırmıştım artık. Korku mu, heyecan mı, üzüntü mü, sevinç mi? Hepsi bir aradaydı, adeta bir duygusal fırtına yaşanıyordu içimde. Çocuk önden gidiyor, ben de titrek adımlarla onu takip ediyordum. Adımlarımız merdiven boşluğunda yankılanıyor, her yankı zihnimde bir hatıra yankısı gibi çınlıyordu. Her adımda kendimi biraz daha uzaklaşıyormuş gibi hissediyordum; geride bıraktığım her şeyden, ailemden, evimden, anılarımdan, sevdiğim her şeyden.
Ama aynı zamanda bir umut ışığı da vardı içimde. Belki de bu çocuk beni kurtaracaktı. Belki de beni güvenli bir yere götürecekti. Belki de her şey yoluna girecekti. İçimde çağlayan bu duygularla ilerlerken, çocuk bir an durup arkasına baktı, gözlerindeki kararlılık ve sakinlik bana da güç veriyormuş gibi hissettim. O an, içinde bulunduğumuz gizemli durumdan bir çıkış yolu arayan iki yabancı değil de, birbirimizi anlayan iki kader ortağı olduğumuzu düşündüm. Evet, belki de her şey yoluna girecek ve karanlığın içinde kaybolan bu umutsuzluk, yerini umut dolu bir geleceğe bırakacaktı.
Kafamı kaldırıp onu incelediğimde aslında o kadar da kısa olmadığını fark ettim. Benden uzundu. Üstündeki beyaz gömleğin kolları yırtılmıştı ve gömleğinin birçok yerinde kurumuş kan lekeleri vardı. Onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Ama o, bir şeyler biliyor olabilirdi. Evime, aileme, orada neler olduğunu... Ben bunları düşünürken çatıya kadar gelmiştik. Son merdiveni de çıktıktan sonra bir "oh" çektim. Kapının önünde durup soluklandım. O, anahtarları bulup kapıyı açana kadar dinlenmeye çalıştım. Elimin acısı beni mahvediyordu.
Sağ avucumun içi dikine doğru kesilmişti ve kanamaya devam ediyordu. Elimdeki kanı durdurmak için aceleyle elbisemin eteğini bastırıyordum, ama pek işe yaradığı söylenemezdi. Ben elimi incelerken, o çoktan kapıyı açmıştı bile. İçeri girdikten sonra bana dönüp; "Hey, içeri gelecek misin yoksa burada kan kaybından bayılmanı mı bekleyelim? Seni içeri taşımak istemem doğrusu," dedi göz kırparak. Neşeli denemelerle espri yapmaya başlamıştık havayı yumuşatmak için, vay be.
Sinirlerim iyice bozulmuştu artık, dudaklarımın kenarlarından istemsizce bir gülümseme süzülmeye başladı. Suratına bakıp anlamsızca sırıttım. Elimde kalan son enerjiyle adımımı attım ve içeriye girdim. İçeriye girdiğimde, geniş odanın içindeki detayları fark etmeye başladım; duvarlar geçmişin izlerini taşıyan fotoğraflarla kaplıydı, köşede ise eski bir gramofon duruyordu, sanki beni başka bir zamana davet eder gibiydi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu マ応ー
Chick-LitGecenin derinliklerinde, geçmişin izleriyle dolu bir gölge var. Adalet arayışında kaybolan bir ruh, suçun ve sırların arasında sıkışıp kalmış.Kimilerine göre o benim.İçimdeki korku ile fırtınada sürükleniyorum.Tutunmaya ise hiç niyetim yok. -Tekrar...