Gecenin bir vakti düşünceler arasında boğulurken nihayet yorgunluktan uyuyakaldım. Gece boyunca zihnimde dönen endişeler ve kaygılar nihayet beni teslim almış, derin bir uykuya çekmiştim. Rüyalar bile bulanık ve huzursuzdu, karanlık ormanlardan geçiyor, tanımadığım yüzlerle konuşuyordum.
Sabah uyandığımda telefonumun can sıkıcı zil sesiyle irkildim ve yatağın içinde sıçradım. Rüyaların etkisinden kurtulamamış, gerçek dünya ile hayal arasındaki ince çizgide yaşıyor gibiydim. Göz kapaklarım ağır, başım sersem gibiydi. Parmaklarım uyuşmuştu, yatağın sıcaklığından ayrılmak ve odadaki soğuk havayla yüzleşmek istemiyordum. Bu soğuk, yalnızca odanın değil, içimdeki yalnızlığın ve belirsizliğin soğuğu gibiydi. Ama telefon sürekli çalıyor, karşıdaki kişi ısrarla arıyordu. En sonunda homurdanarak telefonu elime aldım; arayan numara gizliydi. Bir anlık dalgınlıkla telefonu açtım.
"Alo?! Kimsiniz, neden beni bu saatte rahatsız ediyorsunuz?" dedim, sesim öfkeliydi. Henüz berrak düşünemiyor, sadece rahatsız edilmenin getirdiği kızgınlıkla konuşuyordum.
Uykusuzluk ve karanlık rüyalar sanki üzerimde bir yük gibiydi, bu yüzden sabrımın sınırındaydım.
"Günaydın. Nasıl oldu da uyandın, uyuyan güzel? Bugün yapacak çok işimiz var," dedi tanımadığım bir ses, rahat bir tonla. Sesindeki rahatlık ve tanıdık bir havayla durumun ciddiyetini anlamaya çalışıyordum. Bu rahatlık, sanki samimi olduğumuz bir kişinin bizi tanırmışçasına konuşması gibiydi, ama bu ses tamamen yabancıydı.
"Kimsiniz? Yanlış arıyorsunuz sanırım," dedim, kafam karışmıştı. Tanımadığım bu kişinin böyle bir saatte ne istediğini anlamakta güçlük çekiyordum. Ayrıca bu kadar kendinden emin ve tanıdık bir şekilde konuşması beni daha da huzursuz ediyordu.
"Sen Alice Roth değil misin?" diye sordu. O an etrafımdaki her şey daha da anlam kazanmaya başlamıştı. Ne zamandır bu isimle hitap edilmiyordum. Bu eski, unutulmuş bir anıya dokunan bir işaretti. İçimde bir yere dokunduğunda, anılarımın tozlu sayfaları arasında kalmış bir parçası geri gelmiş gibiydi.
"Evet, benim. Siz kimsiniz?" dedim, sesi dikkatle tanımaya çalışarak. Ancak, içimde büyüyen belirsizlik ve huzursuzluk hissiyle boğuşuyordum. Karşımdaki bu gizemli sesi çözemedikçe merakım artıyor, korkum derinleşiyordu.
Adam alaycı bir kahkaha attı, "Ah! Tanımadın mı? Ben Kevin, dün tanışmıştık ya. Beni ne çabuk unuttun!" dedi ve sesinde belli belirsiz bir tehdit tonu vardı. Bu tanışma beni daha çok kuşkulandırdı.
Şoke olmuştum. Bu adam numaramı nasıl buldu? Cesareti nereden geliyordu? Dünkü kısa ve anlamsız karşılaşmamızdan sonra böyle bir cesareti asla beklemiyordum. İçimde büyüyen korku ve şaşkınlıkla ağzımdan şu sözler döküldü.
"Kevin mı? Numaramı nasıl buldun, sapık herif?" diye öfkeli bir tonda sordum. Artık işin ciddiyetinin farkındaydım ve kontrolümü kaybetmeye başlamıştım. Banyodaki aynadan yansıyan yüzümde korkuyla birlikte tanımlayamadığım bir diğer duygu, belki de öfke, belirginleşiyordu.
Kevin ürpertici bir kahkaha attı, sesi daha yüksek ve tehditkar bir hal almıştı. "Daha neler yapabiliyorum bir bilsen," dedi. Bu alaycı kahkaha içimdeki korkuyu derinleştiriyor, tüylerimi diken diken ediyordu. Bir an için soğukkanlılığımı kaybetmemem gerektiğini düşündüm, ama kolay değildi.
Aniden ona bağırarak sordum, "Ne istiyorsun benden, Kevin?" Sesim titriyordu ve bu rahatsız edici rahatlıkla dolu konuşmanın arkasında ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. İçimde bir yerde kendimi korumak için tetikte bekleyen bir savunma mekanizması devreye giriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Suçlu マ応ー
ChickLitGecenin derinliklerinde, geçmişin izleriyle dolu bir gölge var. Adalet arayışında kaybolan bir ruh, suçun ve sırların arasında sıkışıp kalmış.Kimilerine göre o benim.İçimdeki korku ile fırtınada sürükleniyorum.Tutunmaya ise hiç niyetim yok. -Tekrar...