ALINTI

4 1 0
                                    

Geldi bizim milli üşengecimiz... ben yaklaşık 3 aydır bölüm atmadığımı fark ettim... Bunun sebebi de okulun son haftası gelmişti, sınavlar projeler falan epey yoğundu. Sonrasında yaz tatili geldi, biraz dinlenmeye ihtiyacım olduğunu hissettim, sonra da kitaba dönünce bir baktım o kadar ara vermişim ki yazma özelliğimi kaybetmişim PDMSĞWMDĞWÖD.

Neyse şu an bölüm yazım aşamasında ancak yarısına gelebildim. Arayı bu kadar uzatmamak adına ufak bir kesit paylaşayım dedim. Umarım beğenirsiniz. Yazma özelliğimi kaybettiğim için abuk sabuk cümleler, mantık hataları, kelime hataları falan varsa özür diliyorum şimdiden. Bölüm ne zaman gelir onu da bilmiyorum... hehe... neyse keyifli okumalarrr!!




***

Araladım gözlerimi hafifçe. Onun evinde, günler önce uyuyakaldığım kanepede yine uyuyakalmıştım-buna uyuyakalmak denilirse- hafifçe doğruldum. Arkamı döndüm, onun da başucumdaki kanepede uyuyakaldığını gördüm. Pencerelerinde perde olmadığı için binaların arasından güneşin sızıntısı dolduruyordu içeriyi. Hava yeni aydınlanmış olmalıydı. Rüzgar savcı ise bu saatte asla uyumayacak bir tipti. Yüksek ihtimalle bütün gece benim başımdaydı.

Üzerimdeki pikeyi o an fark ettim. Suratıma aptal bir gülümseme yerleşmişti. Doğruldum kanepeden, üzerimdeki pikeyi ise iki ucundan tutarak aldım. Pikeyi üzerine örttüm hafifçe. Bunu yaparken ona doğru eğilmiştim. Saçlarım yüzüme geliyor, kimisi çıplak kollarına kimisi ise yüzüne değiyordu. Ben pikenin iki tarafını düzeltirken kıpırdandı. Gözlerimi pikeden yüzüne çevirdim, gözlerini kırpıştırıyordu. Adamı uyandırmıştım!

"Lanet olsun..." diye fısıldadım kendimce. Üzerime nedensiz bir panik basmıştı. Kendimi vazoyu kırdıktan sonra yakalanan çocuklar gibi suçlu hissediyordum. Üzerime öyle bir panik çöktü ki, bir anda kendimi geriye atmaya çalıştım lakin sakarlığım tam da böylesine kritik bir anda beni buldu.

Kendimi geriye atmaya çalışırken ayağım kaydı ve ben ne olduğunu anlamadan hızlı ve sert bir şekilde kafamı onun göğsünde buldum. Resmen cama yapışan güvercinler gibiydim. Allahım inşallah kaybolurum... Allahım inşallah kaybolurum... uzaya atarlar beni... Amin inşallah Allahım...inşallah uzayda kalırım diyen abi... Çok haklısın... Keşke şu anda beni de uzaya atsalar ve şu anın sonuçlarını görmesem. Kendimden resmî olarak utanıyorum çünkü...

Rüzgar savcı da düşmenin etkisiyle acıyla inleyerek sıçradı yerinden. Şu esnada yüzünü göremiyordum, görmemem de benim akıl sağlığım açısından daha iyi olacak gibiydi.

Zaten zonklayan beynim bu sert düşüşün etkisiyle ciddi manada sarsıntı geçirmişti. Kısa çaplı hafıza kaybı, beyin kanaması falan geçiriyor olabilirdim. Çünkü şu anda hiçbir şey yapmaya beynim yetmiyordu. Normalde kalkıp özür dilemem gerekiyordu lakin ben düşünmüyordum, öylesine boş boş bakıyordum ve tabii derin derin içime deniz kokusunu çekmeyi de ihmal etmiyordum.

Bu esnada Rüzgar savcı kıpırdandı yerinde. "Daha ne kadar süre kalkmayacaksın?" Diyerek homurdandığında aklım başıma geri gelmişti. "Ay," diyerek sıçradım yerimden. "Çok pardon ben, yanlışlıkla, ayağım, ııı, şey, kaymış işte yanlışlıkla..." duraksadım. "Allahım ben ne saçmalıyorum!" Diyerek yüzümü kapattım ellerimle. Başım öne eğilmişti, utancımdan yok olmak istiyordum.

Gülme sesi geldi. Gülmek de değil mübarek, resmen hönkürdü anasını satayım. Kafamı kaldırdım. "Aptal aptal gülme. Üşümüşsündür, üstünü örteyim, insanlık yapayım dedik, evet sonu hüsran oldu ama yine de insanlık belirtisi gösterdim. Sende o da yok."

Kahkahayı bastı bu sefer. "Sen beni düşünür müydün ya?" Dedi kinayeyle. Gözlerini örtüye çevirdi. Gülerek kafasını iki yana salladı. Fena bozulmuştum. Cidden keşke uzaya atsaydınız beni de şunları görmeseydim. Resmen günlerdir rezil olma show adlı bir programda gibiydim. Ki olsaydım kesin birincilikle ayrılırdım. Adamın önünde kriz geçirmeler, ağlamalar, aptal aptal triplere girip katilin tuzağına düşmeler ve en kötüsü üzerine cama yapışan güvercin gibi yapışmak... ben ne kadar rezil bir insanmışım da farkında değilmişim böyle...

Hiçbir şey demeden asık bir suratla müstakbel kanepemin yanına gittim. Evet kanepem. Tapusunu aldım artık. Malum evimden, atölyemden çok kanepeyle vakit geçirmiştik.

"Ne biçim göğüs varsa herifte. Beyin kanaması geçiriyorum amına koyayım." Diyerek homurdandım kendi kendime. "Gelmiş dalga geçiyor. İyilik yaramıyor kimseye." Diye homurdanırken ışık hızında konuya bodoslama atladı. "Göğsüm sarsıntı yapmış sanırım beyninde." Dedi gülerek. "Beyin kanaman yok dimi?" Diyerek baktı bana. Ters bakışlarıma maruz kalınınca da "Son anda göğsüm yüzünden katil oluyordum. İyi yırttım." Diyerek doğruldu yerinden. Adımları mutfağa gitti. Giderken ki ufacık bir anda ise ters ters baktık birbirimize. Yani ben ters baktım. O biraz üstün üstün bakmış olabilir...... ama bunun şu an hiçbir önemi yok yani...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MELTEM RÜZGÂRIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin