Bölüm 8

99 4 12
                                    


Billie Eilish- No time to die

Tanrıça kızı
Ne demekti bu?

Eğer bu kelimeyi ilk defa duyuyor olsaydım, kendimi dünyadaki masallarda olan peri kızlarına benzetirdim. Ama Lala gibi olan periler değil. Onun gibi masum, güzel, ışıltılı, ama bir tık daha büyük şekli. Ya da çok büyük bir şekli.

Olmadı kendime prenses der, kraliçenin kızı olarak görürdüm kendimi. Her kese diz çöktürecek kadar cesur ve yürekli, ama o diz çöküşe nice saygıyı sığdıracak kadar da sevgi ve hürmet sahibi, halkının iyiliği düşünen ve de onlardan da iyilik gören taht veliahtı.
O prenses ki, bir prensi olmadan da diyarı yönetebilecek, uçları uçuşan elbiseler giydi diye binici pantolonunun yakışmayacağını düşünenlere inat en ön safta kılıcıyla savaşabilecek bir savaşçı.

Peki, nereden bilebilirdim "tanrıça kızı" gibi masum bir kelimenin "günah" anlamı taşıdığını?
Elemental şimdiye kadar tanrıça kızı kelimesini duymuş muydu bilemem. Duydularsa da kulaklarını kapadıkları bir gerçekti. Kelimenin anlamından önce, kelimenin ne kadar dehşetverici olduğunu düşünürdü onlar.
Eğer böyle bir felaket başlarına gelirse ne olacağını öngörmezden evvel, o felaketin başlarına gelmeyeceğine inanır, buna umut ederlerdi.

Şimdiyse bir halkın umudu, onların felaketi olmuştu.

Ben bir peri kızı ya da kraliçenin taht veliahtı mıydım, bilemem.

Ama şunu iyi biliyordum.
Ben bir savaşçıydım.
O savaşçı ki, diyara geldiği ilk günden beri varis kelimesinin sadece lordun eşi anlamına geldiği düşüncesine karşı çıkmış, kendi halkı yokken bile bir halkın sahip olabileceği tüm gücü kendi bedenine, tek bir cana sığdırmış ve varis kelimesinin gerçek anlamının kendi krallığı yolunda gerekirse o canı feda etmek olduğunu lordunu da, halkını da, krallığını da, diyarı da kurtarırken kanıtlamıştı.

Ben savaşçıydım.
Ben varistim.
Ben bu halkın kurtarıcısı, umuduydum.
Ama gel gör ki, meğersem ben, tanrıça kızıymışım.

Ve işin diğer ironik yanıysa, bunu nefretle söyleyenlerin kendilerinin birer tanrıça olmasıydı.

Halkın umudu olan ben, felaketmişim.
Peki, eğer felaketleri olduğum halk, bana inanırlarsa mı onların sonunu getirirdim, yoksa felaketleri olan umutlarından vazgeçerlerse?

Peki, eğer halkı koruyan savaşçı umudunu kaybederse ne olacaktı?

"Bir melez lord ve bir tanrıça kızı her şeyi mahvettiniz!"

Ve tüm uğultular, tüm fısırdaşmalar bu cümleyle birlikte kesildi.

- Evet, yanlış duymadınız. Sevgili varisiniz Nova, Gökyüzü Tanrıçası Gelanın biricik kızı! -diye bağırmağa devam etti Cenin. Bense gözlerimi sıkı-sıkıya yummuş, sadece nefret kusmalarının sonlanmasını bekliyordum.

- Sizin, halkınızın kurtarıcısı olarak gördüğünüz kişi, aslında Gökyüzünün size biçtiği cezaymış! Diyardaki bütün lanetin, savaşın sebebiymiş! Ve siz bu günaha aylardır kucak açmış, sevgiye boğmuş durumdasınız!

Sevgiye boğulmak mı? Evet, halkım beni gerçekten sevmişti. Ama ben aylardır, vicdan azabıyla, tanrıçalarının tehditleriyle boğulmuyor muydum? Aşık olduğumu kendime bile yeni itiraf ettiğim ikiz alevimden ayrı düşmek zorunda olduğum gerçeğinde boğulmuyor muydum? Arının gözlerindeki hayal kırıklığında, halkımın güvenini boşa çıkarmak korkusunda boğulmuyor muydum? Ve Gökyüzü gerçekten beni cezalandırsın ama, ben gerçekten bu diyarda en fazla boğulan kişi değil miyim zaten? Bu neyin cezası? Neyin intikamı? Neyin nefreti?

HGOİ 4 FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin