Bölüm 2

140 5 0
                                    

                                               2 hafta önce...

Darenle en güzek anlarımızdan birini yaşamış, dahası kanatlarını geri kazanmıştık. Evet, kazanmıştı değil, kazanmıştık. Çünkü onun çektiği acı benim acımdı. Onun koparılan uzvu benim de canımı acıtırdı.
Fakat sonra kabuslarımda bile gerçekleşmeyecek bir şey oldu: İkiz alevi bağı koptu...
Köprüğü geçerken halatların kopmasına benziyordu. Sonsuz bir boşluğa düşmek gibiydi. Anka kuşunu bulmak için çıktığım yolculukta gördüğüm mavi gözler şimdi sanki beni yakalamış, düştüğüm köprüden beni karanlığına çekiyordu.

Ve o kadar şey yaşamış olmama rağmen diyar sanki hâla beni cezalandırmak istiyordu. Çünkü gecenin asıl yüzleşmesi Arınla olacaktı. Ama onunla yüzleşmek onun bana sırtını dönüp gitmesinden daha az acıtıcı olurdu. Evet, Daren'e aşık olduğumu ona itiraf ettikten sonra hiçbir şey söylememiş, çekip gitmişti. Halkımıza daha az önce benimle ilgili umutlarından bahsediyorken, şimdi nasıl bir hayal kırıklığımı olduğumu mu anlatacaktı?
Dahası, o gece yola çıkmalıydık, şimdi ne olacaktı?
Aklıma gelen bir şeyler duraksadım. Boş bir umuttu belki de, yıldızların dilekleri hiçbir zaman gerçekleşmezdi, bunu en acı yollarla öğrenmiştim. Ama elimde artık kaybedecek bir şeyim kalmadığı için mi, yoksa kalsın istediğim için mi o umuda tutundum.
Daren gitmeden önce benim anahtar olma sebebimin ikiz alevi olduğunu düşünmemişti. Ether- yani beşinci element olmama bağlamıştı. Belki, kapıyı açmam hâla mümkündü, olamaz mıydı?
Arının peşinden koşmağa başladım. Bir az önce söylediklerinden sonra mutluluk naraları saçan halk bu sefer de Arındaki gerginliği hissedince yüzleri düştü. Bir şeyler olduğunu anlamışlardı. Bu onları yaşattığım ilk hayal kırıklığıydı. Ama son olmayacağını da hissediyordum.
Arına yetişince üzerimizde olan gözleri umursamadan kolundan tutarak onu kendime doğru döndürdüm. Fakat benimle göz teması bile kurmak istemeyişi artık daha fazka acıyamaz dediğim kalbimi daha da parçaladı.
- Her şey bitmiş olmayabilir- diye fısıldadım. Kalbinde umut yeşertmezsem beni dinleyemecek gibi göründüğü için direk konuya daldım. Ve en azından bu sefer gözlerimin içine baktı. Bundan aldığım cesaretle devam ettim.
- Burada olmaz-dedim kısık sesle- içeri geçelim- diyerek onun odasının olduğu tarafa yöneldim. Onu da kendimle birlikte çekiştiyordum. Hoş, gökyüzü biliyordu ya. Eğer istemese sabaha kadar ona bir adım bile attıramazdım.
Odasına vardığımız gibi direk konuşmaya başladım:

Benim- dedim derin bir nefes vererek- sudan başka elemente bağlılığımın tek sebebi ikiz alevi bağı değil- söylediğimle duraksadım, gözlerim dolsa da, hızlaca toparlandım- yani, değildi- derken ise sesimin güçsüz çıkmasına mani olamadım. Arın ise kendisi benden beter durumda olduğu için teselli etmeği ya da nasıl olduğunu sorgulamağı aklından bile geçirmedi.
- Ben- kelimeleri toparlamak o an çok güçtü. İşte Arın ve Daren arasındaki fark da buydu. Darene bunu kolaylıkla söylemiş olsam da, Arına nasıl ulaşacağımı bilemiyordum.
- Ben beşinci element- yani ether elementiyim-  diye bir solukta söyleyiverdim- Yani hem bütün elementler, hem de hiçbir şeyim. Boşluğum. Ama her şeyden ve herkesten de çok daha fazlasıyım.

Etherin anlamını zaten biliyordu. Ama o an kendimi açıklama, daha doğrusu tanıtma gereksinimi duymuştum.
Duyduklarıyla irkildi. İlahi lordu pek böyle göremezdiniz. Şaşırmasını beklemiştim. Fakat hiç bir tepki vermemesi bile beni bu hareketi kadar rahatsız etmezdi. Benden mi irkilmişti? Yoksa gücümden ya da bu gücü ona karşı kullanabileceğimden mi?
Korunma içgüdüsüyle kollarımı kendime sardım. Zaten bedenime artık ısı ya da ateş uğramıyordu, bir de üstüne Arının duygu durumu da havayı etkileyince daha da üşüyordum.
- Sen- dedi duyduklarını sindirebildikten sonra- bu diyarı ayakta tutan elementlerden biri misin?
- Ayakta tutan değil, ama ayakta tutacak olanlardan biri.

Her şey olacağına varır derdi insanlar. Beşinci elementin ortaya çıkmasının zamanı şimdiye kadar gelmemişti. Çünkü gerek yoktu. Ama artık düzen tekrar kuruluyordu. Buna sadece lord ve varislerin tekrar seçilmesi ait değildi. Ruhların yenilenmesi, ormanın daha da yeşillenmesi, kuşların yeni şarkılar ötmesi, yıldızların ışıltısını değişmesi... Toprağın bereketlendiği, havanın ılımlaştığı, suyun berraklaştığı, ateşin harlandığı o döneme yaklaşıyorduk. Ve işte benim asıl zamanım şimdi geliyordu. Bundan sonra bu diyara karabasan gibi çökeceğimi mi, yoksa yıldız gibi parlayacağımı mı ise Ulu Gökyüzü biliyordu.

HGOİ 4 FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin