- Ne yani, sen şimdi ether misin?
Arın hala yaşadığı şaşkınlığı atlatamamış, bunun mümkünlüğünü sorguluyordu. Fakat Daren duyduğu gibi inanmıştı.
- Evet, Arın. Erimin, yani Tayganın bana yazdığı bir mektup varmış. Lalaya ben Yıldız Okuyanı bulduğumda bana vermesini söylemiş. Ben de okuduğumda öğrendim. Hem baksana, su varisiyim, ateş ve toprak lorduyla ikiz alevi bağım var, yani vardı... Ve de hava yanlısıyım. Yani, hala bir şansımız olabilir.
- Bilemiyorum, Nova... Senden daha azını beklemezdim, evet. Ama bu kadarı bana bile fazla.
- Peki, şimdi ne yapacağız?
- Bu geceki gidişi erteleyeceğiz.
- Ne? Ama o zaman düellolara katılmak zorunda kalırız, bunu sen de biliyorsun.
- Nova, bu durumda bütün bir halkı emin olmadığımız bir şey için başka bir diyara sürükleyemem
- İyi de, daha az önce onlara gideceğimizi, benim kapıları açacağımı söyledin. Bu... çok büyük bir hayal kırıklığı olur.
- Başka yolumuz yok. Halkımı boşuna tehlikeye atmam ve yormam. Hem önce şu ether konusunu araştıralım. Ben bilge kişileri çağıracağım. Halkımıza sen haber verirsin.Ve başka bir şey söylemeden, hatta yüzüme bile bakmadan odadan çıktı. Aslında bilgelerle konuşmayacaktı, değil mi? Sadece yalnız kalmak istiyordu.
Belki de bencilceydi, ama en azından bağın nasıl koptuğunu sormasını, ya da benim nasıl olduğumu sormasını beklemiştim. Çünkü odaya girdiğimizden beri ayakta durmakta bile zorlandığımı görse de, ilk defa bana bu kadar umursamaz davranmıştı... Ve bu kadar önemli bir bilgiye sadece şaşırmış, başka da bir şey konuşmadan gitmişti. Ve beni yine yalnızlığımda yalnız bırakmıştı...
Bağın kopma sebebi olarak beni görüyordu, ama bu benim isteyeceğim en son şey bile değildi. Ve de anlamıyordum, nasıl bu kadar yüce bir bağ öyle kolay kopmuştu? Ve Darenin bağ koptuktan sonraki rahatlaması... İşte benim ona bir asırdır çektirdiğim her acı şimdi bitmişti. Peki ya, benim şimdi çektiklerim ne olacaktı?Ayaklarımı resmen yerde sürüyerek dışarı çıktım. Bu gece yüzleşmeler bitmek bilmiyordu. Ve şimdi, bu halimle herkesin karşısına çıkmam gerekiyordu. Korumalara herkesi şelalenin başına toplamalarını söyledim. Bense odama gidip kendime çeki düzen vermeğe çalıştım. Lalanın bana sorduğu sorulara o kadar kayıtsızdım ki, o da sonunda ortadan kaybolarak beni yalnız bıraktı. Yüzümü makyajla renklendirmeğe çalışıp solgunluğunu kapadım. Boynumu esnettim ve sırtımı dikleştirdim. Fakat kalbimdeki ateş gibi yanan acıya dayanmak zordu. İlacı neydi?
Merhemi ıhlamur olsa da, şifası yarayı açandır.
Odadan çıktığım gibi şelalenin başladığı kayalığa kalktım. Bedenlemek yerine temiz havayla kendime gelmeği seçtim. Şimdi herkesi yukarıdan görüyordum. Belki de konuşma beklediğim kadar zor olmayacaktı, çünkü, herkes az önce olanlardan sonra bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı. Ve de Arının öfkesi tüm Elemental tarafından hissedilecek türdendi.
Kendimi "yapabilirsin kızım" diye telkin ettim. Ben neleri başarmıştım, bu halk için neler yapmıştım. Şimdi onlar da bir kereliğine bizi anlayabilirlerdi...Kalbim ateş gibi yansa da, onların bu gergin bakışları beni sudaymışım gibi boğuyordu. Daha fazla bekletmeden boğazımı temizleyerek konuşmağa başladım:
- Sevgili halkım- içimdeki tedirginliğimin aksine sesim buz gibi soğuktu. Onlara yapacağım bir özür konuşması değildi. Bir varise bu yakışmazdı. Bu gece beni kurtaracak tek şey bir az otoriteydi.
- Bildiğiniz gibi, uzun zamandır atalarımızın da izini sürdüğü Atlantisi bulmağa çok yaklaşmış durumdayız. Ve Arının da söylediği gibi, bu gece yola çıkmayı planlıyorduk. Fakat ne yazık ki, beklenmedik sorunlar yüzünden bu seferi ertelemiş bulunmaktayız-
Kısa süreliğine susup tepkilerini izledim. Aralarında fısıltılar olsa da, gördüğüm gazap ya da hayal kırıklığı değildi. Bunun bana verdiği güçle devam ettim:
- Bildiğiniz gibi, düellolar başlıyor. Ve bir süre daha Elementalde kalmağa devam edeceğimiz için bu yarışlara katılmak ulu lordunuzun ve varisinizin zorunluluğudur. Şimdi, bu diyara tekrar ve umut ediyoruz ki, son defa gücümüzü ısbatlamanın vakti. Herkese bu diyardan gitsek de, en iyileri, en uluları ve en delileri olduğumuzu kanıtlama zamanı. -Sesimin desibelini arttırdım- Var mısınız?
- VARIZ!
Ardından alkışlamalar ve tezahüratlar... İşte bunlar benim bu diyara ilk geldiğimden beri kazanmak için çalıştığım şeylerdi: Sevgi ve saygınlık.
Arkadaşlarımı, dostlarımı, hatta aşkımı kaybetmiş olabilirdim. Ama ne pahasına olursun olsun saygınlığımı ve halkımı koruyacaktım. Değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HGOİ 4 FANFICTION
FanficBu, Deliler ve Cellatların devamı sayılabilecek bir fanfictiondır. Hikaye gerçeği yansıtmamaktadır. Sadece Kabalın okuyucusuna ait bir kurgudur. Ve 4-cü kitapla ilgili en güçlü teoriler üzerine yazılmıştır.