Üzerimdeki deri savaş giyimine son kez dokundum. Elimdeki hançerin parlak yüzeyinde kendi yüzümü gördüğümde bu solgun tenli varisin ben olduğuma bir an inanamadım. Ellerimi en iyi şekilde kontrol edebilmem gerekiyordu, ama ben titremelerini hala durduramıyordum. Birisi görmesin diye kollarımı ya hep göğsümde kavuşturur, ya da ellerimi cebimde saklardım. Savaşta onlarla nasıl baş edeceğimi ise hala bilmiyordum.
Pelerinimin gizli cebine hançeri yerleştirdikten sonra bacağımdaki küçük kemere de bıçak yerleştirdim. Bunların kana bulanacak olması düşüncesi bile midemi bulandırıyordu. Ve benim zamanında kendi kanında alfin boğmuşluğum bile olmuştu.
Çünkü, onlar suçluydu ve de ben zehrin etkisindeydim.
Şimdi ise bile-isteye masumların canını almam talep ediliyordu.
Zamanında birlikte gülüp eğlendiğim, gelecekle, krallıkla bağlı umutlar vat ettiğim halkımı şimdi öldürmem isteniyordu.
Asla arkalarından vurmam dediğim halkımın garanti olsun diye üzerimde aynısından kaç tane taşıdığım silahlarla canına kıymam bekleniyordu.
Arkamdaki şeytan gölgesi artık beni korkutmuyordu. Aslında hiçbir zaman da korkutmamıştı. Ateş Lordunun elini omuzumda hissettiğimde istemsizce ilk defa gerildim.
Hayır, ona kızgın değildim.
Bizi buna mecbur bırakanlara kızgındım.
Bana bunu yapanlara kızgındım.
Ama öldürecek kadar da değildim işte.
- Bunu yapmak zorunda değilsin. Biliyorsun, değil mi?
- Öyleyim- diye gözlerimi aynadan onunkilerle birleştirerek cevap verdim.- Bu halk için savaşmam gerek.
- Savaş hiçbir zaman önceliğimiz değildi, biliyorsun.
- Evet, değildi. Ama artık bir zorunluk, bunu benden daha iyi biliyorsun. Ve her kes krallığını savunurken korkak gibi saklanmamı bekleme, Daren.
- Sadece yapacağın eylemlerin azabını çekmeni ve pişmanlık duymanı istemiyorum.
- Pişman hissetmeyeceğim seçimler yapma kısmını çoktan aştım ben zaten. Ateş Krallığında ilk düelloma katıldığım gün kararımı vermiştim ben. Bunun geri dönüşü yok.
- Peki...-duraksadı, beni incitmemek ya da ürkütmemek için cümleyi en masum halinde sormağa çalışıyordu, aslındaysa pek fark etmiyordu- Su halkına gerçekten zarar verebilecek misin? Ya da onunla karşı-karşıya gelirsen...
Onunla diye kastettiği kişi İlahi Lorddu. Ama Tanrı beni çoktan terk etmişti ve bunu kabulleneli bir hayli oluyordu. Ve eğer olur da işler düşündüğümüzden de kötü giderse, bu gün onun karşısına çıkabilecek tek kişi bendim. En güçlü lordun Daren olduğunu bütün Elemental biliyordu, fakat Arına zarar vermeği hiç düşünmemişti. En azından şimdiye kadar. Ben ise zaten Su Lordunu öldürmek için tanrıçalar tarafından özel olarak eğitilmiştim. Kısaca, su lorduna bir şey olsa bile bana olmayacaktı. Amon'da tecrübe edinmiştim.
- Su halkının zaten neredeyse yarısı bizim tarafımızda- nefesimi sesli şekilde verdim. Akrep alfinleri tamamen bizim tarafımıza geçmişti. Tabi bunun en büyük sebebi akrep halkının kötülüğe yatkın olması ve de onları komuta eden muhafızların benim tarafımda olmasıydı. Baş muhafızları iki genç kızdı ve benimle daha sadakatsizlerdeyken Arından izinsiz kaçarak tanışmışlardı.
Balık alfinlerinin ise bir kısmını ele alabilmiştik. Balıklar araf halkı olarak biliniyordu ve kararsızlıklarının bu süreçte yakından şahidi olmuştuk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HGOİ 4 FANFICTION
FanficBu, Deliler ve Cellatların devamı sayılabilecek bir fanfictiondır. Hikaye gerçeği yansıtmamaktadır. Sadece Kabalın okuyucusuna ait bir kurgudur. Ve 4-cü kitapla ilgili en güçlü teoriler üzerine yazılmıştır.