Bölüm 10

153 6 18
                                    

Gözümü açtığımda bir süre nerede olduğumu kestiremedim. Vücudumdaki ağrı uzun bir süre uyuduğumu düşündürtmüştü. Neredeydim? Ve ne olmuştu?

Başımdaki zonklamayla kalkmaktan vazgeçip tekrar geri uzandım. Tavan soba taşlarından oluşan gök kubbe şeklindeydi. Kafamı yana çevirdiğimde bir çalışma masası ve de metalden bir dolap gördüm.

Burası... Dünyadaki dedeme ait deniz fenerine benziyordu.

Heyecanla yerimden adeta sıçrayınca başım döndü, fakat umursamadım. Yatağın karşısındaki pencereye koştum ve gerçekten de denizin görünüp-görünmediğini anlamağa çalıştım.

Fakat denizi görmek şöyle dursun, suyu en göremeyeceğim yerde olduğumu anlayıp duraksadım.

Uzatsam dokunabileceğim kadar yakınımda gözüken bulutlar yüksekte olduğumun habercisiydi. Ama olduğum seviyeden bile daka yüksek gözüken yanardağları tedirginliğimi arttırmıştı.

Ateş Krallığı...

O an neler yaşadığımı anımsadım. En son, Daren beni kurtarmış ve yorgunluktan uyuyakalmıştım.

Tanrıçalar her kese gerçekte kim olduğumu söylemiş ve ben de yaşamımı sonlandırmağa çalışmıştım.

Arın... Su Krallığı benimle ilgili ne düşünüyordu? Dahası, yaşadığımı biliyorlar mıydı?

Odanın dış tarafında hareketlenme hissedince ani bir panikle dövüş moduna geçtim ve ellerimi olası bir tehlikede hemen büyü kullana bileceğim konuma getirdim. Paslanmış kapı gıcırdayarak açılınca tutmuş olduğum nefesimi, sesli bir şekilde verdim.

Ateş Lordu, içeri girmiyor, kapının önünde öylece beni süzüyordu. Sanki ne düşündüğümü anlamağa çalışıyordu.

- Korkuttum mu? -diye yumuşak bir sesle sorunca dışarıdan nasıl göründüğümü merak ettim.

- Tedirgin oldum sadece- diyince uzun süredir konuşmadığım için sesim pürüzlü çıkmıştı. Boğazımı temizledim- Ne kadar süredir buradayım?

- Neredeyse bir gün olucak.

Gözlerim irice açıldı. Bir gün mü? Bir süredir uzun uyumak şöyle dursun, uykuya bile rahat dalamıyordum.

- Çok yorgundun, kolay şeyler yaşamamıştın sonuçta, olabilir-diyerek konuşmayı sürdürdü, ama o da galiba ne demesi gerektiğini kestiremiyordu.

Nefesimi derince verip - geçsene, belli ki, konuşacak şeylerimiz var- diyerek onu içeri  buyur ettim.

Bir süre bana bakmağa devam etti, ardından göz temasını koparmadan içeri geçip çalışma masasının sandalyesini ters çevirdi ve kollarını sırt yerine dayayarak oturdu. Önünde olduğum pencereden derin bir nefesi son defa içime çekip ben de yatağıma geri oturdum.

- Evet, seni dinliyorum.

- Beni içeri çağıran sendin - diye tek kaşını kaldırarak cevap verdi.

- Evet, ama... Ne söylemem gerektiğini bilmiyorum.- durup düşündüm ve basit bir soruyla başlama kararı aldım- Neredeyiz?

- Ateş krallığının gözcü kulesinde.

Neden beni saraya götürmediğini sormak istedim, ama artık ikiz alevi bile olmadığımızı hatırladığım ve orada hangi sıfatla bulunacağımı bilmediğim için sustum. O ise ne soracağımı anlamış gibi cevap verdi:

- Ateş sarayına götürmem tehlikeli olurdu. Çünkü seni ararlarsa eminim saraya da bakarlardı, ama gözcü kulesi akıllarına gelmez. En azından bir süreliğine.

HGOİ 4 FANFICTIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin