"Böyle kaderin amına koyayım!" dedim başım ellerimin arasında söylenirken.
"Keşke benim de böyle dertlerim olsa," dedi Naz ayaklarını salondaki orta sehpaya uzatarak.
"Piyasadaki en çok konuşulan futbolculardan biriyle adın çıkmış sen hâlâ derdosun."
Barış Alper'le karşılaştığımız gün birileri fotoğraflarımızı çekip magazine sızdırmıştı. İki gün içinde fotoğraflar bütün sosyal medyaya yayılmıştı. En kötüsü de Emre'yle olan geçmişim de ortaya çıkmıştı.
"Ya sen benim hakkımda yazılanları gördün mü? Reklamın iyisi kötüsü olmaz diye diye kahrolduk amına koyayım!"
"Yazsınlar kanka, ne var? Kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş."
"İki günde mundar oldum cidden." dedim oflayarak.
İki gündür tek konuştuğumuz şey bu konuydu. Üstüne bir de hısım, akraba, üniversiteden arkadaşlarım, çocukluk arkadaşlarım, sadece bir kere selam verdiğim insanlar bile sürekli mesaj atıyordu. Hiçbirine cevap verebilecek mantalitede değildim.
Orta sehpanın üstündeki şarap kadehini kafama diktim. Zaten içmeye sabahtan başlamak için ne zamandır bahane arıyordum bu vesileyle bahaneye ihtiyacım kalmamıştı. O sırada iki gündür yanımdan ayırmadığım telefonum çalmaya başlamıştı.
"Kim?"
"Bilmiyorum." dedim kayıtlı olmayan numaraya bakarken.
"Hoparlöre al."
"Alo?"
"Alo merhaba, Didem Karasoy'la mı görüşüyorum?"
"Buyrun benim."
"Ben Barış Alper Yılmaz'ın menajeriyim, bugün görüşme imkanımız var mı acaba?"
"Neden?" dedim telefondaki adamın rahatlığıyla afallayarak.
"Nedenini yüz yüze konuşmak daha iyi olur. Eğer müsaitseniz iki saat içinde tesislere gelin, görüşelim."
"Peki." dedim Naz'ın göz hapsinden kaçmak için kafamı eğdikten hemen sonra.
"Tamamdır, görüşmek üzere."
"Görüşürüz."
"'Görüşürüz' ne ya? Bir de 'öptüm' deseydin."
"Ben onları öpmedim de onlar beni öpecek gibi duruyor."
Götüm üç buçuk ata ata tesislere geldiğimde soğuk soğuk terliyordum. Benimle ne görüşebilirlerdi ki? Odaya girdiğimde Barış Alper kollarını önünde birleştirmiş duvarla bakışıyordu. Menajeri olduğunu düşündüğüm adam ise telefonla konuşuyordu. Beni görünce telefonu kapatıp elini uzattı. Barış Alper bana bakmıyordu bile.
"Merhaba, Didem Hanım. Ben Ahmet Özel, Barış Alper'in menajeriyim."
"Merhaba."
"Buyrun oturun."
Bana bu kadar kibar davranılmasına alışık değildim. Üstelik buraya gelirken de azarlanmak üzere olduğumu düşünerek gelmiştim.
"Bildiğiniz gibi Barış Alper'le bazı fotoğraflarınız yayılmış. Fotoğraflarda bir şey olmasa da Barış Alper'in sosyal medyadan sizin fotoğrafınızı beğenmiş olması yalan haberleri beslemiş oldu." dedi Barış Alper'e bakarak.
Barış Alper istediği olmamış bir çocuk gibi duvarı izlemeye devam ediyordu.
"Maalesef bu dedikodular Barış Alper kadar sizi de etkiledi. Geçmişiniz hakkında çok bilinmeyen bazı şeyler ortaya çıktı. Bu iş sizi aşıp takıma transferi düşünülen Emre Kaya'ya da sıçramış oldu."
"Farkındayım," dedim kaşlarımı çatarak.
"Ama ne demeye çalıştığınızı açıkça söyler misiniz?"
"Barış Alper'in yeni sevgilisi olduğu düşünülen kişinin takıma gelmesi beklenen Emre Kaya'nın eski sevgilisi olması ister istemez hem Barış'ın hem senin popülaritenizi arttırdı. Aranızdaki bu olayı bozuntuya vermeden devam ettirmeniz ikinizin kariyeri için de daha iyi olur. PR olarak tabii, numara yapacaksınız yani."
Futbolda bazen yetenek kadar magazinin ve popülaritenin ne kadar önemli olduğunu Emre sayesinde öğrenmiştim. Gündemde kalmak futbolcular için görünürlük demekti.
"Anlıyorum ama ben bunu yapabilir miyim bilmiyorum."
"Haftada birkaç kere birlikte görüntülenip normal hayatınıza devam edeceksiniz. Biz de size bunun için iyi miktarda para ödeyeceğiz."
Geri çevrilemeyecek kadar iyi bir teklifti. Haftada birkaç kere Barış Alper'e tahammül edip muhtemelen bütün borçlarımı ödeyebileceğim bir meblağ alacaktım.
"Yani," dedim Barış Alper'e bakarak.
"Senin fikrin ne?"
"Benim fikrimin bir önemi mi var sence?"
Gözleri sonunda benimkileri bulmuştu. Bunu yapmak istemediği çok açıktı ama ikimiz de buna mecburduk. O gündemde kalacaktı, bense para kazanacaktım.
"Siz çevrenizden birine bu haberleri yalanlayacak bir şey söylediniz mi?" dedi menajer.
"Hayır, kimseyle konuşmadım."
"Hayatınızda buna engel olacak biri de yok sanırım?"
"Yok." dedim oturduğum yerde rahatsızlıkla kıpırdanarak.
"O zaman sizin için bir problem yok."
"Yok." dedim tekrar, Barış Alper'den gözlerimi ayırmadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in translation//barış alper yılmaz
Fanfiction"Ziyech'in tercümanısın yani?" "Geçen gün sorduğun sorunun cevabı olsun bu da." dedim gülerek. "Hangi soru?" "Sen kimsin demiştin ya, Ziyech'in tercümanıyım işte." "Sen kendini yaptığın işle mi betimliyorsun?" dedi kollarını önünde birleştirirken. ...