Barış Alper ertesi sabah hiçbir şey olmamış gibi benim uyanmamı beklemeden gitmişti. Kalktığımda evde tek olmak ilk defa bana bu kadar koymuştu. Hâlâ dün akşamki kıyafetlerimle olduğum için uyanır uyanmaz ilk yaptığım şey duşa girmek olmuştu. Duştan çıkar çıkmaz da bir efkar sigarası yakmıştım. Barış Alper'in bu hallerine artık hiç şaşırmıyordum. Bir adım gelince üç adım geri gidiyordu. Belki böylesi ikimiz için de daha iyiydi. O günden sonra birkaç gün yine Barış Alper'le hiç konuşmamıştık. Ama sonunda şampiyonluk maçı günü gelip çattığında heyecandan yerimde duramıyordum. Barış Alper'i görecektim ve ne diyeceğimi bilemiyordum. Belki de görmezden gelmeliydim.Öğlen hazırlanıp evden çıktığımda tesislerin önü ana baba günü gibiydi. Arabayla beş metrelik yolu geçmem yirmi dakikamı almıştı. Üstelik iki hafta tatil yaptıktan sonra işe dönmek azap gibi geliyordu. Sonunda arabamı park edip indiğimde teknik ekip ve yönetim kurulundan birkaç kişi etrafta bir oraya bir buraya koşturup duruyorlardı. Her maç, maç sonunu beklediğim odaya gittiğimde bütün tercümanlar da en az benim kadar gergindi. Maç birkaç yüz metre uzağımızda oynanmasına rağmen biz her maçı odadaki büyük televizyondan izliyorduk. Maç Barış Alper'in de golüyle 3-1 bittiğinde odadaki herkesin üstüne bir rahatlık çökmüştü. Hepimiz sırayla sahaya çıktığımızda sahanın diğer ucunda Kazımcan'la sarılan Barış Alper'i görür görmez kafamı çevirdim. Tribünlerdeki insanlar büyük bir gürültüyle marşlar, besteler söylüyorlardı. Hayatımda hiç şampiyonluk kutlamasını bizzat yaşamadığım için yaşanan karmaşadan korkmadım değildi. Ziyech'in röportajını verip sahadan çıkmak üzereyken bana doğru koşan Emre'yi görmemle olduğum yerde kalakaldım.
"Dido," dedi bağırarak.
"Benim eve geçiyoruz iki saate. Galatasaray'daki ilk şampiyonluğum olduğu için bende kutlamak istedim. Aslında bakarsan kariyerimin ilk süperlig şampiyonluğu." dedi yanıma geldiğinde nefes nefese.
Sonra derin bir nefes alıp nefesini düzene soktu.
"Sen de gel, Naz'ı da çağır. Bütün takım gelmeyecek zaten, sadece birkaç kişi."
"Bilmiyorum Emre ya," dedim dudaklarımı büzerek.
"Bizlik değil böyle şeyler, biliyorsun."
"Kırmayın beni. Beni tebrik bile etmedin daha, onun telafisi olsun." dedi cevap vermemi beklemeden arkasını dönüp gitmeden önce.
İki saat sonra Naz'la, Emre'nin evinin önünde dikilmiş ne yapacağımızı düşünerek birbirimize bakıyorduk. Naz düşünmekten sıkılmış olacak ki kapıyı çaldı. Zil sesi içerden gelen gürültülü şarkının arasında cılız bir sesle solup gitse de biri duymuş olacak ki kapı açıldı. Kapıyı açan Kazımcan'dı. Emre de onun arkasında elinde iki viski şişesiyle ağızları kulaklarına varacak şekilde gülüyordu.
"Hoş geldiniz sultanlarım." dedi bağırarak.
Naz'la Kazımcan kapı önünde flörtleşirken içeri girip Emre'nin yanına gittim.
"İçmek için bahane bulmana gerek kalmamasına içelim bugün." dedim Emre'nin omzuna vurarak.
"Beni hâlâ tebrik etmedin." dedi öpmem için yanağını uzatırken.
Elimin tersiyle yanağına vurup güldüm.
"Tebrik ederim."
"Bu olmadı ama."
Tam Emre'ye cevap verecekken koridordan birinin adını seslenmesiyle bana öpücük atıp gitti. Naz hâlâ Kazımcan'la konuşuyordu ve ben yaşamaktan korktuğum şeyi yaşıyordum. Yalnız kalmıştım. Kalabalığın içine girdiğimde insanların bana tuhaf baktığını fark ettim. Beni Emre ve Barış Alper'in eski sevgilisi olarak gördükleri gerçeğini unutmuştum. Üstelik şu an ikisiyle de sevgili değilken şampiyonluk kutlamasına katılıyordum. Bir süre sonra Naz ve Kazımcan yanıma geldiklerinde Naz elindeki patlatılmış şampanya şişelerinden birini bana uzattı.
"İç, açılırsın. İyice asosyale bağladın."
Şişeyi kafama dikerken gerçekten de içtikten sonra açılmayı umuyordum. Naz ve Kazımcan'la biraz sohbet ettikten sonra yılın adamı içeriye girmişti. Barış Alper Yılmaz. O kadar kalabalığın içinde gözlerimiz birbirini bulduğunda çatık kaşları havalandı. O bizim olduğumuz tarafa doğru gelmeye başlayınca ben de ondan kaçmak için kalabalıktan sıyrılıp koridora çıktım. Emre'yi görmemle koluna yapışmam bir oldu. Kör kütük sarhoş olmuştu.
"Emre, biraz senin odanda oturabilir miyim? Başım ağrıdı da."
Bir yandan elindeki viskiyi içerken cevap verdi.
"Ev senin yavrum, istediğin yerde oturabilirsin. Koridorun sonundaki oda." dedi odayı işaret ederek.
Hızlıca Emre'nin odasına girip kapıyı arkamdan kapattım. Emre'nin burdaki odasını daha önce hiç görmediğim için biraz etrafı inceledim. Yatağının karşısındaki panoda arkadaşlarıyla, ailesiyle ve takım arkadaşlarıyla fotoğrafları asılıydı. Arada birkaç tane de benim tek olduğum fotoğraflar vardı. Ben fotoğraflara bakarken birden kapı açıldı ve içeri Barış Alper girdi. Ben ne kadar çabalarsam çabalayayım bir türlü ondan kaçamıyordum.
"Bu sefer ikimizin de sarhoş olması aramızdaki bu gerginliği çözer mi?" dedi elindeki votka şişesini havaya kaldırarak.
"Daha ağır bir şey bulamadım."
"Sen zaten içeceğin kadar içmişsin." dedim tekrar panodaki fotoğraflara dönerken.
"Ama sen yeterince içmemişsin." dedi kapıyı kitleyip yanıma geldiğinde.
Bakışları panodaki fotoğraflarda gezinirken ona bakmasam da nefesinin sesinden sinirlendiğini anlayabiliyordum. Hızlı bir hamleyle benim olduğum polaroid fotoğrafları panodan söküp cebine koydu. Sonra hiçbir şey olmamış gibi yatağa oturup elindeki şişenin kapağını açtı.
"Yapamıyorum," dedi gözlerini yere dikerken.
"Ayıkken sarhoşken olduğum kadar cesaretli olamıyorum işte. Yapamıyorum."
Elindeki şişeyi alıp yere, Barış'ın ayakucuna oturdum. Ben yavaş yavaş acı votkayı yudumlarken o da saçlarımla oynuyordu.
"Çok güzelsin," dedi yatağın karşısındaki aynadan yansımama bakarken.
"Hep yanımda olsan keşke, hiçbir şey yapmadan saatlerce izlesem seni."
Gülüp şişeyi Barış Alper'e uzattım. Yine uykum gelmişti. Kafamı Barış Alper'in bacağına yaslayıp gözlerimi kapattım.
"İkimiz kör kütük sarhoş olsak da bu aramızdaki gerginliği hiçbir zaman çözemeyeceğiz biliyorsun, değil mi?"
"Biliyorum." diye mırıldandı saçlarımla oynamaya devam ederken.
Birkaç dakika öylece olduğumuz yerde hiçbir şey konuşmadan oturduk. Sonunda kendimde ayağa kalkabilecek gücü bulduğumda yerimden kalkıp Barış Alper'in kıvırcık saçlarının arasına bir öpücük kondurdum.
"Görüşürüz." dedim kapının kilidini açıp odadan çıkarken.
Birkaç dakika içinde kimseye görünmeden evden çıkmıştım. Yolda Naz'a gittiğimi söylediğim bir mesaj atıp evimin yolunu tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in translation//barış alper yılmaz
Fanfiction"Ziyech'in tercümanısın yani?" "Geçen gün sorduğun sorunun cevabı olsun bu da." dedim gülerek. "Hangi soru?" "Sen kimsin demiştin ya, Ziyech'in tercümanıyım işte." "Sen kendini yaptığın işle mi betimliyorsun?" dedi kollarını önünde birleştirirken. ...