#24

1K 50 32
                                    


Yine kapının bangır bangır çalmasına uyandığımda odama nasıl geldiğimi bilmiyordum. Komidinin üstündeki gece lambamın loş ışığının aydınlattığı odama baktığımda yanımda kimsenin olmadığına emin olmuştum. Başımın ağrısıyla yüzümü buruşturup yataktan zorla kalktığımda kapı hâlâ çalıyordu. Daha eve nasıl geldiğimi idrak edememişken bir de kapının bu saatte bu şekilde çalması stresten elimi ayağıma dolaştırmıştı. Sonunda dış kapıya gittiğimde kimin geldiğine bakmak için dürbüne yöneldim ama kat lambası yine bozulmuştu. Koridorun lambasını yakıp elimle dürbünü kapattım.

"Kim o?" dedim cılız sesimle telefonumun yanımda olmamasına küfür ederek.

"Benim."

Barış Alper'in sesini duymamla vücuduma rahatlık çökmüştü. Hızla kapının kilidini açıp kapıyı araladım.

"N'apıyorsun sen ya? Gece gece aklımı çıkarmaya mı geldin?"

Savaştan çıkmış gibi uyandığım için cümleler ağzımdan zor dökülüyordu. Düşünmeyi bile unutmuştum.

"Kim var?" dedi dediklerimi duymazdan gelerek.

"Ne?"

"Kim var evde?" dedi sarhoşluğu sesinden okunurken.

"Kim olacak Barış Alper, tekim."

"İçeri geleyim mi?" dedi kafasını yana eğip muzipçe gülerken.

"Gelme, nerden geldiysen oraya git."

"Didem," dedi ellerini kapının pervazına dayayıp kafası eğik yere bakarken.

"Niye benimle gelmedin?"

"Nereye?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Niye onunla gittin?"

Konunun ne olduğunu anladığımda derin bir nefes aldım.

"Sen neyle geldin buraya?" dedim bir anne edasıyla.

"Arabayla."

"İyi bok yedin," dedim kapıyı sonuna kadar açarken.

"Gir içeri, taksi gelene kadar bekle."

İçeri girip kapıyı ardından kapattı. İkimiz de akşamdan kalma kıyafetlerimizle kapının önünde dikiliyorduk.

"Telefonunu ver, taksi çağırayım."

"Şarjım yok ki." dedi ellerini kaldırıp iki yana açarak.

Kendi telefonumu bulmak için yatak odasına yöneldiğimde beni belimden kavrayıp kendine çekti.

"Çok özledim seni."

"Daha bugün gördün ya."

"Sana sarılmayı özledim." dedi cümlesini değiştirerek.

Kollarını boynuma dolamış hareket etmeden bana sarılıyordu. Pes edip ben de ona sarıldım.

"Burda kalayım mı bugün?" dedi mırıldanarak.

Cevap vermedim. Birkaç saniye sonra ondan uzaklaşıp geriye çekildim. Bu sefer o beni takip ediyordu. Salona girdiğimizde kendini üçlü koltuklardan birine attı.

"Gel." dedi eliyle yanını göstererek.

Gidip yanına oturdum. Sol kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Birbirine karışıp eriyen kar taneleri gibi birbirimize sokulmuş koltuğa sinmiştik.

"Niye onunla geldin bugün?"

"Bilmiyorum," dedi dürüstçe.

"Belki seni kandırmak istemişimdir, belki de kendimi."

Sağ elimi ensesine atıp saçlarıyla oynamaya başladığımda koltukta iyice kayarak kafasını dizime koydu.

"Sen bana n'aptın," dedi sitemkar bir şekilde.

"Ben senden başka hiçbir kız için bu kadar yanmadım."

"Sus," dedim elimle Barış Alper'in ağzını kapatıp gülerek.

"Sakın tek bir yalan daha söyleme. Neden biliyor musun? Çünkü inanırım."

Elimi ağzından çekip güldü.

"Ben daha önce seninle güldüğüm kadar kimseyle gülemedim de." dedi yattığı yerden doğrularak.

"Komiğimdir bi-"

Barış Alper'in dudaklarıma değen dudakları sözümü yarıda kesmişti. Birkaç saniye sonra geri çekildiğimde o asla ayrılmak istemezcesine beni kendine çekiyordu.

"Şimdi olmaz Barış," dedim otel odasında aramızda geçen konuşmayı ona hatırlatırken.

"Sarhoşsun."

"Ben aşk sarhoşuyum Didem." dedi elini kalbinin üstüne koyarak.

"Yine de sarhoşsun işte." dedim gülerek.

"Bu duruma her geldiğimizde ikimizden biri sarhoş olacak," dedi kafasını geriye atarak.

"İkimiz de sarhoş olmadan bu konuşmaları yapacak kadar cesaretli değiliz."

Aptal gülümsemem yüzümde donup kalmıştı. Barış Alper ilk defa doğru bir söz söylemişti.

lost in translation//barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin