"Öyle işte," dedim avcumdaki çekirdek kabuklarını yerde duran poşete atarken."Herif beni deli etti birkaç ayda. Oluru var mı yok mu bilmiyorum artık."
Alt komşum Mualla ablayla binanın önünde oturmuş çekirdek çıtlıyorduk. İki gün önce Barış Alper'in aklına uyup İstanbul'a dönmüştüm ama hâlâ görüşememiştik. Galiba aynı şehrin havasını solumak bile ona yetiyordu.
"Valla Didoş, anlattığına göre çocuk deli meli ama seviyor seni. Yürütmeye çalış be kızım, emeksiz yemek olmaz." dedi Mualla abla çekirdek çıtlamaya devam ederken.
Parmak arası terliklerimin içine dolan çekirdek kabuklarını silkeleyip terliğimi geri giydim.
"Uğraşamıyorum artık Mualla abla, bu saatten sonra saldım çayıra mevlam kayıra. Olursa olur, olmazsa da yapacak bir şey yok."
Mualla abla kırklı yaşlarında çocuksuz bir ev hanımıydı. Arada birbirimize gider kahve içerdik. Yazın gelmesiyle de buluşmalarımız mahalle arasına, kapı önlerine dönmüştü. Görmüş geçirmiş olduğu için de hayatımla ilgili ne varsa anlatıp akıl alırdım.
"Ben çay koyup geleyim." dedim Mualla ablanın önündeki boş çay bardağını alırken.
Çayda çıra oynar gibi tepsiyi sallaya sallaya eve çıktığımda portmantonun aynasıyla göz göze gelmemle iç çektim. Topuz yaptığım saçlarım iyice dağılmıştı. Akşamüstü yemek yaparken akan rimelim gözümün altında birikmiş simsiyah olmuştu. Çayları doldurup dökmemeye dua ederek merdivenleri indim. Mualla abla hâlâ çekirdek çıtlıyordu. Tam eğilmiş tepsiyi yere koyarken Mualla ablanın bakışları yolun karşısına dönmüştü.
"Kız bu seninki olmasın." dedi gülerek.
Kafamı kaldırıp baktığımda bana doğru yürüyen kişi gerçekten de benimkiydi.
"Valla o." dedim Barış Alper'le göz göze gelirken.
"Kız, boylu posluymuş da."
Barış Alper yaklaştıkça içimden sövüyordum. Bir yandan da Mualla ablanın bir şey belli etmemesi için dua ediyordum.
"İyi akşamlar." dedi Barış Alper yanımıza gelince.
"İyi akşamlar oğlum, buyur gel." dedi Mualla abla oturduğu merdivende kenara kayarken.
Barış Alper yanağımdan makas alıp Mualla ablanın yanına oturdu. Ben utançtan olduğum yerde kalakalmışken Barış Alper, Mualla ablanın uzattığı çekirdekten avuçla almış çıtlamaya başlamıştı.
"Bana da bir çay koysana hatun." dedi Barış Alper elindeki çekirdek kabuklarını poşetin içine silkelerken.
Kurduğu cümleye mi utansam yoksa içinde bulunduğum duruma mı gülsem karar veremiyordum. Yerde duran tepsiyi kolumun altına alıp tekrar üçer beşer merdivenleri çıktım. Barış Alper'e çay koyup aşağı indiğimde Mualla ablayla muhabbeti iyice koyulaştırmışlardı.
"Komşuluk kalmadı valla abla, ben küçükken komşuların elinde büyüdüm sayılır. Şimdi önlerinde adam kessen dönüp bakmazlar."
Benim geldiğimi görünce oturduğu yerde kayıp bana yer açtı. Mualla ablayla arasına oturduğumda yaşadığım şeyin absürtlüğü karşısında dilim tutulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lost in translation//barış alper yılmaz
Fanfiction"Ziyech'in tercümanısın yani?" "Geçen gün sorduğun sorunun cevabı olsun bu da." dedim gülerek. "Hangi soru?" "Sen kimsin demiştin ya, Ziyech'in tercümanıyım işte." "Sen kendini yaptığın işle mi betimliyorsun?" dedi kollarını önünde birleştirirken. ...