#31

1.1K 48 42
                                    


"Çok sıcak." diye söylendi Naz yatın güvertesinde uzanırken.

"Kalk, gölgeye geç o zaman."

"Bu yaz doğru düzgün bronzlaşamadım Dido, İstanbul'a dönmeden bronzlaşmam lazım."

"Valla ben dayanamıyorum, içeri geçiyorum." dedim Naz'ın yanından kalkarken.

Yatın havuzluğuna geçtiğimde Barış Alper ve Kazımcan gölgeliğin altına yerleştirilmiş koltuklarda oturuyorlardı.

"Naz gelmedi mi?"

"Güneşleniyor hâlâ." dedim Kazımcan'a dönerek.

"Ben bir gidip ona bakayım."

Kazımcan, Naz'ın yanına gitmek için kalkınca Barış Alper'in yanına oturdum. Bacağım yanlışlıkla bacağına değince gölgede durduğu için soğuk olan teni yüzünden irkilmiştim.

"Sıcacıksın."

Ona cevap vermeden koltuğa yerleştim. Her zamanki gibi elinde viski kadehi vardı.

"Senin bu kadar içmen normal mi ya? Tıp kitaplarında alkolik olarak falan geçmiyor musun?"

"Adabı vardır viskinin, viski gibi kadınların yanında içersin." dedi gülerek.

"Viski gibi derken?"

"Kaliteli viskiyi seçmek için birkaç özelliğine dikkat etmek gerekir," dedi bıyık altından gülmeye devam ederken.

"Yıllandıkça güzelleşmiş, koyu renkli olması gerekir. Renginden eminsen sonra koklaman lazım, kokusu her zaman kendini ele verir. Eğer hepsi tamamsa, işte o viski kaliteli viskidir."

Yüzümü buruşturup Barış Alper'in elindeki kadehi aldım. Güldü.

"Çok bayağısın ya."

"Öyle miyim?" dedi kolunu arkama atarken.

Cevap vermedim. Viskiden bir yudum alıp bir daha yüzümü buruşturdum.

"Her seferinde şunun ne kadar iğrenç bir şey olduğunu unutuyorum."

Arkamdaki kolu sırtıma değiyordu. Benim cayır cayır yanan tenim onun vücudunun soğukluğuyla rahatlamıştı. Diğer eliyle elimdeki kadehi geri aldı.

"Sen şaraptan devam et." dedi gülerken.

"Ne zaman dönüyorsun İstanbul'a?" diye sordum onu duymazdan gelerek.

"Birkaç güne, çok geçmeden kamp başlayacak zaten."

"İyi," dedim gitmesini istemesem de belli etmemeye çalışarak.

"Git artık."

"Sen ne zaman dönüyorsun?"

"Bilmiyorum."

"Kampa gidince özleyecek misin beni?" dedi dudaklarını büzerek bana bakarken.

"Niye özleyeyim seni ya? Yolun açık olsun. Güle güle. Bye bye."

"Ben seni özlerim ama. Sezonun başlamasını beklemem lazım seni görmek için."

"O zaman da göremezsin." dedim Barış Alper'den biraz uzaklaşmaya çalışarak.

Arkamda duran eliyle omzumu tutup beni kendine çekti.

"Niyeymiş o?"

"Öyle işte."

Baş parmağıyla hafif hafif omzumu okşuyordu. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Tam bir şey söylemek üzereydi ki Naz'la Kazımcan geldi. Ondan uzaklaşmak için kalkmaya çalıştığımda omzumdaki eliyle baskı yaparak kalkmama izin vermedi.

lost in translation//barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin