Akşam olunca Arif yine okuldan çıkıp Kerim'le köprünün altında buluşmaya gitti. Bu sefer Niyazi Nazlı'nın arabasını alıp gizlice Arif'i takip etti. Arif Kerim'le buluştuğunda Niyazi arabanın içinde kafasını aşağı eğip onları izliyordu. Niyazi Kerim'i görünce şaşırdı. Kerim Arif'e geldiği an hemen soru sordu: "Söyle bakalım, evlat. Neler yaptın bugün?"
Arif: "Ne yapmamı bekliyorsun? Hiçbir şey yapmadım. Senden talimat bekliyorum."
Kerim: "Zafer okula girdi mi?"
Arif: "Bilmiyorum ki. Görmedim onu."
Kerim: "Şerefsiz! Verdiğim görevi yapmadı mı acaba?"
Arif: "Kaptan, ben görmedim sadece. Ama okula gelmiş olabilir."
Niyazi onların ne konuştuğunu merak ediyordu. Arif ayrıldıktan sonra okula, Kerim ise evine gitti. Niyazi arabayla Kerim'i evine kadar takip etti. Kerim'in kaldığı yer Niyazi'ye tanış gelmişti. Kerim Niyazi'nin çocukken kaldığı mahallede yaşıyordu. Balta Niyazi arabadan çıkıp bir sigara yaktı.
Kerim eve girdikten sonra pencereni açıp dışarı baktı. Dışarı bakınca Balta Niyazi'yi sigara yakarken gördü. Niyazi'yi gördüğü an pencereni kapattı ve perdeni çekti. Kendi-kendine dedi: "Allah kahretsin! Farketti bizi."
Balta Niyazi okula geri döndü. Okula girince görevlilere bağırdı: "Okuldan çıkmak için Arif'e kim izin verdi?!"
Görevliler korkularından hiçbir şey söylemediler. Niyazi daha da sinirlendi ve hem sarışın görevliye hem de esmer görevliye sert bir tokat yapıştırdı. Sonra yine konuşmaya devam etti: "Bundan sonra Arif'in dışarı çıkmasına izin vermeyeceksiniz. Eğer bir daha izin verirseniz sizin o kalın kafanızı kırarım!"
Niyazi hızlı adımlarıyla müdürün yanına gitti ve ona her şeyi anlatmaya başladı: "Arif Kerim'le görüşüyormuş. Görüştüğü kişi bizim eski öğrencimiz olan Kerim. Kerim'i evine kadar takip ettim. Evi benim eski mahallemde yerleşiyor."
Cimri Kaan: "İyi iş çıkardın, Niyazi. Tebrik ederim. Güzel bir hediyeyi hakettin."
Niyazi: "Ne gibi bir hediye?"
Kaan: "Bu gece Sap Ali senin. Ona istediğini yapabilirsin."
Niyazi: "Her istediğimi mi?"
Kaan: "Aklından nasıl fanteziler geçiyor bilmiyorum, ama evet her istediğini yapabilirsin. İşin bittikten sonra onu öldür. Onun yerine başka bir fahişe buldum bile."
Niyazi: "Zevkle öldürürüm. Baltamla mı öldüreyim?"
Kaan: "Hayır, hayır, hayır. Baltayla öldürmeyeceksin."
Kaan cebinden bir hap çıkardı ve Niyazi'ye verdi: "Bunu ona vereceksin."
Niyazi: "Bu da ne? İlaç mı bu?"
Kaan: "Bu bir zehir."
Niyazi zehiri aldı ve dedi: "Başka bir isteğiniz var mı?"
Kaan: "Artık Arif'e de istediğini yapabilirsin. Arif sabahtan hiçbir derse girmeyecek. Sabahtan akşama kadar sokaklarda dilencilik yapacak ve para kazanacak. O çocuğun benim kızımla yakın olması beni rahatsız ediyor artık. Ben buna müsaade edemem."
Niyazi: "Arif istediğimi yapmazsa ne olacak?"
Kaan: "Eğer istediğini yapmazsa onu öldür!"
Niyazi dedi: "Gerçekten mi? Ciddi misin, patron?!"
Kaan dedi: "Hem de çok. O çocuk yaşamak istiyorsa bizim dediklerimizi yapmak zorunda. Başka bir ihtimal yok!"
Niyazi: "Dediklerimizi yapmazsa ne olacak?"
Kaan: "Ölecek dedim ya, aptal! Başka yolu yok."
Sap Ali derse girdi ve masasına oturdu. Öğrencilerden biri Sap Ali'ye seslenerek böyle söyledi: "Öğretmenim, arkanız çok genişlemiş."
Sap Ali çıldırmaya başladı. Ayağa kalkıp bunu söyleyen çocuğun yanına geldi. Kolundan tutarak tahtanın önüne çıkardı ve bağırarak sordu: "Ne dedin sen?"
Çocuk titriyordu. Hiçbir şey söyleyemedi. Sap Ali çocuğu yere serdi ve çocuğun kafasına vurmaya başladı.
Kerim bir bidon benzinle beraber Arif'in evinin önüne geldi ve bir bidon benzini evin her tarafına boşalttı. Cebinden bir kibrit kutusu çıkardı. Kibriti yaktı ve yere attı. Arif'in evi alevler içinde yanmaya başladı. Kerim eve baktı ve kendi-kendine dedi: "Üzgünüm, evlat. Ama bunu yapmam gerekiyordu. Çok üzgünüm."