Ertesi gün kar yağdı. Cemre ve Arif okulun bahçesinde kar topu oynuyordular. Nazlı da onlara katılmıştı. Cimri Kaan pencereden onları izliyordu. Bu durum onun hiç hoşuna gitmemişti. Balta Niyazi belinde büyük bir çuvalla Cimri Kaan'ın odasına girdi ve dedi: "Dün gece üst kata çıktığımda Kokain Rıfkı'yı ölü halde buldum. Rıfkı'yı çuvala yerleştirdim ve buraya getirdim. O hıyar iyi ki de ölmüş. Zaten ondan hiç hazmetmiyordum."
Kaan dedi: "Neyse ne, iyi tarafından düşünelim. Akşama güzel bir ziyafet çekeceğiz."
Niyazi: "Haklısın, patron."
Kaan: "Şu Cemre'yle Arif fazla yakın oldular. Bu beni rahatsız etmeye başladı yavaş-yavaş."
Niyazi: "Bu konu hakkında ne yapmamı istersin?"
Kaan: "Henüz hiçbir şey. Düşünmem gerek. Çıkabilirsin."
Balta Niyazi odadan çıktı ve yemekhanenin mutfağına girdi. Mutfaktan baltasını götürdü. Sonra baltayla Rıfkı'nın önce kollarını sonra da ayaklarını kesmeye başladı. En son kafasını kopardı ve cesedin kolları ile bacaklarını buzdolabına yerleştirdi. Mutfaktaki şefe de şöyle söyledi: "Bunun bacaklarını pişir. Akşam Kaan'la beraber güzel bir yemek ziyafeti çekeceğiz. Yarın da kollarını pişirirsin. Tamam mı?"
Şef dedi: "Tamam, Niyazi bey."
Nazlı ve Cemre Arif'e kar topu atıyordular. Arif'in her tarafı kar olmuştu. Arif dayanamadı ve dedi: "Ama bu haksızlık. Siz iki kişisiniz ve ben tekim."
Nazlı: "Haksızlık falan değil, yakışıklı çocuk. Biz kadınız, ama sen erkeksin."
Arif: "Ne alakası var ya?"
Nazlı: "Çok alakası var. Sen fiziksel olarak bizden güçlü sayılırsın."
Cemre Arif'in tarafına geçti ve dedi: "Tamam, ağlama, bebe. Biz ikimiz bir, Nazlı hoca tek olsun."
Nazlı dedi: "Vay şerefsiz vay. Demek sattın beni."
Cemre dedi: "Hayır! Bu sadece bir oyun."
Akşam oldu. Şef Rıfkı'nın bacaklarından harika bir yemek hazırlamıştı. Balta Niyazi iki tane şarabı götürüp koltuğunun arasına sıkıştırdı. Sonra tencereyi götürdü ve Cimri Kaan'ın odasına zorla da olsa getirdi. Balta Niyazi Cimri Kaan'la beraber oturup yemek yemeye başladı. Balta Niyazi hem kendi kadehine, hem de patronunun kadehine şarap döktü. Kadehleri çarpıştırdıktan sonra içtiler. Cimri Kaan bir yandan kirli elleriyle yemeği yerken bir yandan da sarhoş-sarhoş konuşuyordu: "Seni neden yanımda tuttuğumu biliyor musun, Nizo?"
Niyazi dedi: "Niye tutuyorsun, patron?"
Kaan dedi: "Çünkü işime yarıyorsun. Çocukları dilendirerek onlardan para kazanıyorsun. Kumarbaz Nazlı çok iyi kumar oynuyor. Öğretmenlerden para koparıyor. Sap Ali'yi de stresli olduğum zaman şey için kullanıyorum. Çünkü vücudu kılsız, pürüzsüz ve sıcak. Kokain Rıfkı'yı ise Nazlı'nın babası olduğu için yanımda tutuyordum. Ama ölmesi iyi oldu. Rıfkı'nın boşluğunu doldurmak için yeni bir öğretmen buluruz."
Balta Niyazi: "İyi de yeni bir öğretmeni nereden bulacağız?"
Cimri Kaan: "Elbette ki sokaktan."
Niyazi: "Anladım."
Kaan: "Şu Sap Ali vardı ya. O artık eskisi kadar zevk vermiyor. Onun işini bitir."
Niyazi: "Ciddi misin? Sap Ali'yi öldürmemi mi istiyorsun?"
Kaan: "Aynen."
Niyazi: "Patron, bunu yapmayalım."
Kaan: "Yapman gerekeni yap ki seni de öldürmeyelim."
Nazlı hoca Cemre ve Arif'i yalnız bırakıp okula girdi. Cemre ve Arif okulun bahçesinde oturup sohbet etmeye başladı. Cemre Arif'e sordu: "Arif, hoşlandığın biri var mı?"
Arif: "Hayır, yok. Senin var mı?"
Cemre: "Eskiden vardı. Şimdi yok."
Arif: "Kimdi? Söylesene."
Cemre: "Boş ver."
Arif: "Ya söylesene. Lütfen."
Cemre: "Sadece boş ver."
Arif: "Peki. Sen bilirsin."
Cemre kalktı ve dedi: "Ben yemekhaneye gidiyorum. Bir şeyler alıp yiyeceğim. Sen de geliyor musun benimle?"
Arif: "Hayır, benim işim var."
Cemre: "Ne işin olabilir ki senin?"
Arif: "Sahilde biraz oturup kafa dinlemek istiyorum."
Cemre: "Tamam, anladım."
Cemre yemekhaneye gitti. Arif ise okuldan çıktı ve Kerim'in evine taraf hızla ilerledi. Kapını çalmadan içeri girdi. İçeri girince Kerim ile Zafer'i beraber gördü. Kerim hemen Arif'e sordu: "Rıfkı'yı öldürebildin mi?"
Arif: "Yavaş ol, kaptan. Daha yeni geldim. Merhaba der insan."
Kerim: "Soruma cevap ver! Öldürebildin mi yoksa öldüremedin mi?"
Arif: "Öldürdüm! Rahatladın mı?"
Kerim Zafer'e baktı ve dedi: "Sen gidebilirsin, Zafer. Yarın saat dokuz tamamda sana verdiğim adrese gitmeyi unutma."
Zafer dedi: "Tamam, Kerim. Yarın verdiğin adresde olacağım."
Zafer evden çıktı ve gitti. Kerim ve Arif oturdular. Arif Kerim'e sordu: "Zafer oğlunun o okulda okumadığını öğrenince ne yapacaksın, kaptan?"
Kerim: "Doğru söylüyorsun. Bu konu hakkında ne yapacağımı bilmiyorum."
Arif: "Çocuklardan birini onun oğlu olarak belleyelim mi?."
Kerim: "Neyse, sen okula git. Yarın eğer gelebilirsen yine benim evime gel. Bu konuyu yarın konuşuruz."
Arif: "Eğer becerebilirsem gelirim. Görüşürüz, kaptan."
Kerim: "Görüşürüz, Evlat."