Dün gerçekten de yorulmuş olmalıyım ki rutin saattimde kalkamamıştım. Cemre'nin hazırlanırken çıkarttığı tıkırtılar olmasa herhalde daha uyuyor olurdum. Gözlerimi aralayıp yatakta hafifçe gerindim ve üzerimdeki örtüyü açıp doğruldum.
- Ayy uyandırdım mı? Çok özür dilerim.
Onun mahçup sesini işitince "Sorun değil, iyi oldu. Erken kalkıp babamla konuşmak istiyordum. Günaydın," diyerek yataktan çıktım.
- Günaydıın!
Dağılan saçlarımı rastgele bir topuz yaparken "Dükkana mı gidiyorsun?" diye sordum.
- Evet, bugün yetiştirmem gereken bir kaç elbise var. Onların dikimini tamamlayacağım.
- Kolay gelsin. Vaktim olursa uğrarım, yardım ederim inşallah.
- Harika olur, Süveyda! Ben çıkıyorum şimdi. Görüşürüz.
Cemre'ye veda edip elimi yüzümü yıkamaya gittim.
Cemre ve ben dikiş yapmayı çok severdik. İki hanımefendi olarak bu zanaati öğrenmiş ve yıllar geçtikçe uzmanlaşmıştık. Küçük bir terzi dükkanımız, butiğimiz vardı. Kasabada yalnızca iki butik olduğundan, gayet iyi iş yapardık. Geçen sene ben sağlık alanına da merak salana dek Cemreyle birlikte dükkanda çalışıyorduk. Nice elbiseler, takımlar, gecelikler, formalar dikmiştik. Fakat bir buçuk sene evvel sağlık eğitimlerine başlayınca dükkana daha az uğrayabilir olmuştum. Neyse ki Cemre titiz olduğu kadar pratik de bir terziydi ve işleri idare edebiliyordu.
Annemin ve Kerem'in de çoktan çıktığını fark ettim. Babamı yakalamayı umarak ofisine gittim. Kapıyı tıklatıp bir kaç saniye bekledikten sonra içeriye girdim. Babam masanın başında dikiliyor, bütün masayı kaplayacak kadar büyük olan haritaya bakıyordu. Geldiğimi fark etmemişti.
Yanına doğru yürüdüm. Haritada kırmızı ve mavi noktalarla işaretlenmiş stratejik bölgeler vardı. Bir kaç çarpı işareti, bir kaç ok... Râşid komutan, masasının başında düşüncelere dalmışken, yüzündeki derin çizgilerin sahip olduğu sorumlulukların ağırlığını taşıdığı belliydi. Onun bu görüntüsü içimde minnet ve merhamet duygularını uyandırdı.
- Hayırlı sabahlar babacığım.
Sesimi duyunca başını kaldıran babam, bir an şaşırmıştı. Şaşkınlığı kısa sürdü. Yüzünde samimi bir tebessüm belirdi. "Hayırlı sabahlar güzel kızım," derken beni kollarının arasına alıp sarıldı.
- Epeydir doğru dürüst görüşemiyoruz. Çok yoğunsun. Her şey yolunda mı? İyi misin?
- İyi olmaya çalışıyoruz kızım. Gündemi takip etmeye çalışırken yoğunluktan kafamızı pek kaldıramaz olduk.
- Baba, bu konularda sana soracak bir sürü şeyim var. Kafam çok karışık.
- Gel oturalım şöyle o zaman.
Sandalyelere karşılıklı oturduk. İçimdeki merak ve huzursuzluğun yüzüme yansıdığına emin bir şekilde söze girdim.
- Kasabaya neden Mirathia birliği geldi? Gazetelerden bildiğim kadarıyla sadece bu kasabaya da değil, başka bazı bölgelere de Mirathia birlikleri yerleştirilmiş. Bu karar halkın tansiyonunu giderek artırdı. Böyle bir adım atarken bunu düşünememiş olmaları imkansız. Buna rağmen neden bu yola girildi? Baksana, dün pazar yerinde işler ciddiye binmeye başladı bile. Herkesin kafası karışık. Bu kadar gerilim varken, askeri birlikler kurulmasının sebebi ne?
Babam derin bir nefes aldı ve ciddi bir ses tonuyla açıklamaya başladı.
- Süveyda, birliklerin kasabamıza ve diğer bölgelere yerleştirilmesi, düşünüldüğünden daha karmaşık ve stratejik bir karar. Evet, birliklerin gönderilmesi halk arasında spekülasyonlara yol açtı, bunu bekliyorduk. Ancak, gerçek şu ki bu birlikler buralara halkın güvenliğini sağlamak için gönderildi. Son zamanlarda sınır bölgelerinde ve toplum içinde bazı istenmeyen olaylar yaşandı. Bu olayların daha da büyüyüp kontrol edilemez hale gelmemesi için önlemler alınmak zorundaydı. Mirathia birliklerinin burada olması, aslında her iki taraf için de barışın devam etmesini sağlama güvencesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve Savaş
Teen FictionBirbirine düşman iki millet, küçük çatışmalarla başlayan bir savaşın eşiğinde. Halkın günlük hayatına dek sızan öfke ve güvensizlik, büyük bir felaketin habercisi. Babası, ülkenin önde gelen komutanlarından biri olarak savaşın durdurulması için dip...