Stajdan çıkmış, eve dönmek üzere yola koyulmuştum. Gün boyu koşturmaktan yorgun düşmüştüm. Arsala Kafe'nin önünden geçerken, üç günün ardından hazır fırsat bulmuşken bir uğramak istedim ve adımlarımı içeriye yönlendirdim. Kapıyı açtığımda burnuma dolan taze kahve kokusu, içimde tanıdık bir huzur dalgası yarattı.
Kasaya doğru yürüyüp tezgahın ardındaki Sadri beye selam verdim. Her zamanki gibi sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Hoş geldin, kızım!"
Kısaca halini hatırını sordum. O da hastanedeki eğitimimi merak ediyordu. "Stajın nasıl gidiyor, memnun musun?" diye sordu. "İyi gidiyor, çok şey öğreniyorum," dedim. Ancak gözlerimdeki yorgunluğu fark etmiş olmalı ki, hafifçe başını sallayarak beni anladığını belli etti.
"Bir kaç gündür uğramıyorsun?" derken meraklı bir şekilde serzenişte bulundu.
"Bu sıralar her şey çok yoğun," diye açıkladım, küçük bir iç çekişle. Asıl geliş sebebimi hatırlayıp konuşmaya devam ettim, "Geçen gün emanet olarak bıraktığım şemsiyeyi sahibi almaya geldi mi?"
Yavaşça başını salladı. "Dün sabah bir genç adam gelip aldı."
Bunu duymak içimi rahatlatmıştı. Derin bir nefes aldım. Sonunda emanet yerine ulaşmıştı. "İyi bari. Aklım onda kalmıştı. O zaman ben gideyim. Tekrar teşekkürler Sadri amca."
Başımla selam vermiştim ve oradan ayrılmak üzereydim ki beni durdurdu. "Bekle kızım." Önündeki ahşap çekmeceyi açtı ve içinden katlanmış bir kağıt çıkartıp bana uzattı. "Sana bu notu bıraktı."
Bir an durakladım. Kalp atışlarım hızlandı ve şaşkınlıkla kağıda baktım. Şemsiyenin sahibinden gelen bu notu hiç beklemiyordum. Bir kaç saniye içinde normale döndüğümde, Sadri amca uzattığı kağıda öyle aval aval bakmaya son verip artık almamı işaret eder gibi elini bana doğru hafifçe salladı. Yaşlı adamın sabırlı ama anlamlı bakışıyla daldığım düşüncelerden çıkıp uyanır gibi oldum. Mahçup olmuştum. Küçük bir telaşla hemen kağıdı parmaklarımın arasına aldım ve gelişigüzel bir şekilde cebime sokuşturdum.
Sadri amcanın yüzündeki imalı gülümsemeyi fark etmemek mümkün değildi. "Teşekkür etmeyi ihmal etmeyen biri, anlaşılan," dedi dudaklarındaki ince tebessümle. Kulaklarımın yandığını ve sıcakladığımı hissettim. Yanlış anlamıştı! Fakat açıklama yapamayacak kadar utanıyordum. Sanki her kelime daha da çok yerin dibine sokacaktı beni. Oradan uzaklaşmaktı tek isteğim.
"Herhalde..." diye mırıldandım. "Teşekkürler Sadri amca. Hayırlı akşamlar."
"Sana da kızım. Görüşürüz."
Kaçarcasına kafeden dışarıya çıktım ve sokakta yürümeye başladım. Adımlarım sebepsiz bir telaşeye gebeydi. Kağıtta yazan her neyse bir an önce okumak ve bu merak duygusundan kurtulmak istiyordum. Uygun gördüğüm gölgelik bir köşeyi gözüme kestirip durdum. Cebimdeki kağıdı çıkarttım ve katlarını yavaşça açarak düzeltmeye başladım.
Önümde düz beyaz bir sayfanın üzerine el yazısıyla iliştirilmiş bir kaç satır vardı. Henüz notu okumadan, el yazısına hayranlıkla baktım. Fazlasıyla estetik duruyordu. Yazıya olan hayranlığımı bir kenarı bırakıp satırlara odaklanmaya koyuldum. Okumaya başladım.
"Merhaba Süveyda Hanım,
Emanet yerine ulaştı, içiniz rahat olsun. Ayrıca beklemenize sebep olduğum için özür dilerim. Yoğunluktan şemsiyeyi unutmuşum, ne zaman almaya niyetlensem aksadı. Kusura bakmayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve Savaş
Teen FictionBirbirine düşman iki millet, küçük çatışmalarla başlayan bir savaşın eşiğinde. Halkın günlük hayatına dek sızan öfke ve güvensizlik, büyük bir felaketin habercisi. Babası, ülkenin önde gelen komutanlarından biri olarak savaşın durdurulması için dip...