Kasaba gecenin karanlığına bürünmüştü. Huzurlu bir uykunun kollarında, derin bir rüyanın tatlı hazzını duyumsuyordum. Sessiz evimizde yankılanan gürültü, rüyamdan sıyrılıp korkuyla gözlerimi aralama sebep olmuştu. Bir an için zaman durdu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atarken yatağımda doğruldum. Neler olduğunu anlamaya çalıştım ve etraftaki seslere dikkat kesildim. Biri kapıyı şiddetle çalıyordu.
Yanımdaki yatakta dönen Cemre'nin mırıltısını duydum, "Ne oluyor ya?" diye uykulu bir sesle sordu. Onun şaşkın sesi, içimdeki tedirginliği daha da artırdı. Hızla ayağa kalktım, titreyen ellerimle fermuarlı feracemi üzerime geçirip başımı örttüm. Odanın soğuk karanlığında, sessizce süzüldüm.
Odadan çıkıp dış kapıya yönelmiştim ki Kerem'in de bir kaç adım önümde olduğunu gördüm. Peş peşe kapıya vardık. Karşımda sırtı bana dönük olan babam ve yüzlerinde ciddi bir ifade taşıyan askerler duruyordu. Hava, endişe ve bilinmeyen bir korku ile dolmuştu. Göğsümdeki kalp, patlayacakmış gibi atmaya devam ederken, o anın ağırlığı altında ezildim.
"Komutanım," dedi askerlerden biri nefes nefese. "Serinova ve Yıldıran mahallelerindeki Mirathia'lı ailelerin evi bir grup Karsiyalı tarafından saldırıya uğradı. Mirathia birliğinden Üsteğmen Cornnell ve askerleriyle birlikte olaya müdahale ediyoruz. Ancak saldırganların bazıları yakalanırken, bazıları kaçmayı başardı. Durum çok kötü, olay yerine gelmeniz gerekiyor."
Babamın yüzü, duyduğu haberin ağırlığıyla bir anda karardı, gözlerindeki gölge derinleşti. Dudakları sıkıca birbirine kenetlenmişti, ama gözlerindeki kararlılık, yaşanan kaosun getirdiği karmaşaya teslim olmadığını gösteriyordu. Bir an bile tereddüt etmeden arkasını döndü ve gözlerime baktı. "Süveyda," dedi, sesi yumuşak ama emir doluydu. "Hazırlan. Sen ve annen, yaralılarla ilgilenmek için hastaneye gitmelisiniz."
Duyduklarım karşısında şok içinde kalmıştım. Babamın sesindeki ciddiyet, içimdeki ürpertiyi körükledi. Bedenime yayılan gerilimi fark edebiliyordum. Fakat babamın sözleri üzere hemen harekete geçtim. "Kerem, anneme söyle sen. Ben hazırlanayım," deyip odama geçtim.
Ellerim titreyerek dolabımdan birkaç parça kıyafet aldım ve hızlıca giyindim. Çantamı alıp evden çıktım. Zihnim, yaşanacakları tahmin etmeye çalışırken, içimde büyüyen endişeyi bastırmaya uğraşıyordum.
Babam ve diğer askerler çoktan gitmişti. Bahçede yalnızca üniformalı bir asker vardı. Onun simasına aşinaydım. Arada bir babamın yanında görürdüm. Otuzlu yaşlarda, esmer, uzun boylu, sağlam yapılı biriydi. Fakat ismini bilmiyordum.
"Babanız, hastaneye güvenli bir şekilde ulaşmanız için beni görevlendirdi. Sizi araçla bırakacağım," deyip eliyle arabamızı gösterdi. Kerem de bizi bırakabilirdi, o neredeydi?
Asker, aklımdan geçenleri okumuş gibi yeniden lafa girdi. "Kardeşiniz de babanızla birlikte gitti."
Anladığımı belirtircesine, yavaşça başımı salladım askere.
Kerem'in de bu karmaşanın içinde olduğunu bilmek, beni daha da tedirgin etti. O an, babamın ve kardeşimin güvenliğinden başka bir şey düşünemez oldum. Gözlerim istemsizce uzaklara, babamın ve Kerem'in çoktan gittiği yöne kaydı. Derin bir boşluk hissettim, ama bu duyguyu bastırmak zorundaydım. İçimde fırtınalar koparken, dışarıda esen rüzgarın soğukluğu yüzüme çarpıyordu. Ama asıl soğukluk, o an kalbimdeydi.
Bu sırada annem de evden çıkıp yanımıza varmıştı.
"Buyrun Leyla Hanım," Anneme de başıyla selam vermiş ve eliyle aracı göstermişti.
- Teşekkürler Yavuz.
Araca bindik ve yola koyulduk. Camdan dışarıdaki manzaraya baktım. Ağaçlar ve evler hızla geçip gidiyor, ancak içimdeki kaygı bir türlü dağılmıyordu. Hem endişe hem de belirsizlik doluydum. Yol boyunca zihnimde binbir düşünce dönüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve Savaş
Teen FictionBirbirine düşman iki millet, küçük çatışmalarla başlayan bir savaşın eşiğinde. Halkın günlük hayatına dek sızan öfke ve güvensizlik, büyük bir felaketin habercisi. Babası, ülkenin önde gelen komutanlarından biri olarak savaşın durdurulması için dip...