Kasabamızda her yıl büyük bir festival düzenlenirdi. Civardaki diğer kasabalardan bile insanların ziyaret ettiği bu festival, genellikle üç gün sürüyordu. Herkesin, özellikle de gençler ve çocukların gelmesini iple çektiği o üç gün. Bütün Arsala'nın birlikte eğlendiği, çeşitli oyunlara ve yarışmalara katıldığı, yerel lezzetlerin satıldığı, tezgahlarda kültürel ürünlerin, yiyeceklerin, el işi eserlerin sergilendiği, rengarenk, eğlenceli zamanlar geçirirdik.
Tam da bu sebeple, son zamanlardaki olumsuz olayları ve duyguları ardımızda bırakmak için festivalin erken bir tarihte yapılmasına karar verilmişti. Hazırlıklar bir hafta önceden başlamış, festival alanı bu akşam için organize edilmişti.
Kısacası, bu yıl festivalin anlamı her zamankinden farklıydı; gerginliklerin ve çatışmaların gölgesinde, kasaba halkı bir nebze olsun rahatlasın ve bir araya gelsin diye planlanmıştı. Annem ve babam, bu yılki festivale gitmemiz için özellikle ısrarcı olmuşlardı. Hatta kendileri de gelmek üzere hazırlanmışlardı.
Üstüme rahat, sade, bol, pileli ve yeşil bir elbise giymiştim. Cemre ise tatlı bir heyecanla süslenmişti. Hep birlikte evden çıkıp arabamıza bindik.
- Festivalde bir problem olacağını sanmıyorum. Ama içiniz rahat etsin diye söyleyeyim çocuklar, sivil hâlde festival alanında dolanan Karsiya ve Mirathia askerleri olacak. Güvenlik önlemlerini aldık. Bu akşamın tadını çıkartmaya bakın.
Babamın açıklamasından sonra bir başka sohbete geçiş yaptık. Kısa bir yolculuğun ardından da festival alanına varmıştık.
Araçtan inip karşımdaki manzaraya bakınca, büyük bir kırsal arazinin bu denli canlı hâle geldiğini görmek beni hem şaşırttı hem de içimi ısıttı. Kalabalığa yaklaştıkça biraz başım dönmeye başladı. Her yerde rengarenk standlar, çeşit çeşit yiyecekler, çocukların kahkahaları, koşuşturmaları, yarışmalar ve halk oyunları vardı. Herkesin yüzü gülüyordu. Bu huzur verici atmosfer, kısa süreliğine dahi olsa son zamanlardaki endişelerimi unutturdu.
Ailecek dolaşmaya koyulduk. Közlenmiş mısır kokusunun buram buram etrafa yayıldığı bir tezgahın önünden geçerken babamın koluna sarılıp onu durdurdum. "Babacığım, mısır alalım!"
Kendimi bir an küçük bir kız çocuğu gibi hissedince gülmeden edemedim. Babam tezgaha yaklaşıp başında duran adama beş adet közlenmiş mısır istediğimizi söyledikten sonra adam hazırladığı mısırları kağıda sararak tek tek hepimize uzattı. Ücretini ödedikten sonra oradan yavaş yavaş uzaklaştık. Lezzetli mısırlarımızı yerken bir yandan da oturup gölge oyunu izlemiştik. Ayakta yemeyi sevmeyen ve uygun görmeyen bireyler olarak gölge oyununa ve izleyicilere hazırlanan sandalyelere rastlamamız iyi denk gelmişti.
Mısırlarımız da gölge oyunu da bittiğinde dolaşmaya devam ettik. Oyunların oynandığı bir alana varmıştık. Sağ tarafta bir grup insan halat çekme yarışı yapıyordu. Biraz ötede çocuklar neşeyle sandalye kapmaca oynuyordu. Kaşıkta yumurta taşıyanların arasında Arsala Kafe'nin çalışanlarından Derviş'i görünce refleksen o tarafa yöneldim. İçimden bir ses onun bu yarışı kazanacağını söylüyordu. Gerçekten de öyle oldu. Az sonra Derviş galibiyet nidası atıp kahkahalar eşliğinde arkadaşlarıyla sarılırken onunla göz göze geldik. Tebessüm ettim ve baş parmağımı kaldırıp diğer parmaklarımı avucuma doğru kapatarak ona "Çok iyiydin," anlamına gelen bir işaret yaptım. Başını hafifçe oynatıp tebriğimi kabul ettiğinde oradan uzaklaşıp bizimkilerin yanına döndüm.
"Çuval yarışı yapacaklar!" diye heyecanla annemin kolunu dürtükleyen Kerem'in gözleri parladı. "İlkokulda bu yarışları hep ben kazanırdım. Buna katılacağım ve kazanacağım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve Savaş
Teen FictionBirbirine düşman iki millet, küçük çatışmalarla başlayan bir savaşın eşiğinde. Halkın günlük hayatına dek sızan öfke ve güvensizlik, büyük bir felaketin habercisi. Babası, ülkenin önde gelen komutanlarından biri olarak savaşın durdurulması için dip...