Eve döndüğümde yorgunluğumu üzerimden atmak için sıcak bir duş aldım. Ilık su, bütün gerginliğimi yavaş yavaş alıp götürdü. Derin bir nefes alarak banyodan çıktığımda, vücudumun hafiflediğini ve zihnimin biraz olsun sakinleştiğini hissettim.
Mutfağa geçtiğimde, dolapta bulduğum birkaç atıştırmalıkla açlığımı bastırmaya çalıştım. Gece boyu uyumayıp hastanede koşturduğumuzdan haberdar olan Cemre; olanlardan bahsettiğimde Feray ve ailesinin durumuna üzülmüş, "Yemekleri ben yaparım. Onlar için odayı da hazırlarım. Sen dinlen," diyerek beni rahatlatmıştı. Cemre'nin bu duyarlılığı ve şefkati kalbimi ısıtmıştı. Ona dualar ettim ve yatağımın sıcak kollarına kendimi bıraktım. Yumuşak yorganın altına sokulduğumda bedenim ve ruhum bir nebze huzura kavuşmuştu. Gözlerimi kapattığım anda, uyku beni hemen içine çekti ve tüm yorgunluk, dertler, bir anlığına da olsa rüyalarda kayboldu.
Saat üç gibi kalktığımda odama vuran loş ışıkla birlikte dışarıdaki yağmurun dinmiş olduğunu fark ettim. Ancak gökyüzü hâlâ gri bulutlarla kaplıydı. Pencereden dışarıya baktım. Yerdeki ıslak yaprakların parıltısı dikkatimi çekti. Yağmur sonrası toprağın kokusu burnuma ulaştığında içimde bir huzur hissi yayıldı.
Evi taze yemek kokuları sarmıştı. Odamdan tembel adımlarla çıkıp mutfağa geçtim. Kimse yoktu. Fakat yemekler pişiyordu. Ocakta kaynayan tencerelerin çıkardığı hafif tıslama sesleri, mutfakta bir yaşam enerjisi olduğunu hissettiriyordu. O an, bu sesler bile bana evin güvenliğini ve huzurunu anımsatıyordu.
Salona geçtiğimde Cemre'yi, kahverengi bir kumaşı dikkatlice biçerken buldum. Güneşin ışığı pencereden süzülerek onun üzerine düşüyor, sırma saçlarını aydınlatıyordu. Adım seslerimi işitince başını kaldırdı ve bana baktı. "Uyandın mı? Dinlenebildin mi?"
- Evet, dinlenmişim. Yemekleri yapmışsın, ellerine sağlık. Allah razı olsun.
- Amin, hepimizden canım.
"Annem gelmedi mi?" diye sordum, evin içinde bir eksiklik hissettiğimi fark ederek. Beni gönderirken kendisinin de geleceğini söylemişti çünkü.
- Geldi, sonra Cihanla birlikte yeniden gittiler.
- Hımm... Ben de namaz kılıp çıkacağım. Feray'ları bir kontrol edeyim, bir şeye ihtiyaçları varsa yardımcı olayım. Giderken de yiyeyecek bir şeyler götüreyim. Feray ve Eda akşam bize gelecek ama annesi babasının yanında refakatçi olarak kalacakmış. Yerler.
Cemre anlayışla başını salladı. "Götür götür, iyi düşünmüşsün. Yemekler pişti zaten, altlarını kapatacağım şimdi. Sen hazırlanırken ben de onları uygun birer kaba koyayım."
- Çok iyi olur Cemre, çok sağol.
Ben hazırlanmak için odama giderken Cemre de kestiği kumaşı öylece bırakıp kalktı ve mutfağa geçti. Yaptığı bu davranışlar sadece bir iş veya iyilik değil, birer sevgi ifadesiydi. Bu sevgi için şükrettim.
Uygun bir şeyler giyip aynada son kez kendimi süzdüm. Üzerimdeki kıyafetler, kasabanın hafif rüzgârında beni hem koruyacak hem de rahat ettirecekti. İçimde garip bir heyecan vardı ve bunu neyin tetiklediğini tam olarak bilemiyordum. Ama dışarı çıkmak ve temiz hava almak iyi gelecekti.
Çantama kendi şemsiyemle birlikte bugün o genç adamın bana verdiği şemsiyeyi de koydum. Basit ve siyah bir şemsiye içimin ısınmasına sebep olurken kendime engel olmayarak hafifçe gülümsedim. Çantama bir de kitap koydum; Arsala Kafe'ye gittiğimde biraz okuyabilirdim.
Odadan çıkıp içeriye geçtiğimde masanın üzerine konulmuş yemek çantasını gördüm. İçim minnettarlıkla doldu. Ona teşekkür ettikten sonra vedalaşıp evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk ve Savaş
JugendliteraturBirbirine düşman iki millet, küçük çatışmalarla başlayan bir savaşın eşiğinde. Halkın günlük hayatına dek sızan öfke ve güvensizlik, büyük bir felaketin habercisi. Babası, ülkenin önde gelen komutanlarından biri olarak savaşın durdurulması için dip...