Yüzüme su döküldüğünü hissedince gözlerimi açtım. Tamamen ıslanmıştım ve bu sefer bunun benim gücümle alakası yoktu. Elimle yüzümü silip neler olduğunu anlamağa çalışırken Ateş Lordunun sırıtan yüzünü görünce durumumu umursamayıp bir hışımla ayağa kalkarak karşısına geçtim.
- Sen ne yaptığın sanıyorsun?- Aniden kalkmam başımın dönmesine sebep olmuştu ama, farketmemesini umdum.
- Üzgünüm, su baloncuğu, fakat geç kalıyorduk ve seni ne kadar uyandırmağa çalışsam da uyanmadın.
- Ve aklına bu yol geldi, öyle mi?-diye dişlerimin arasından sordum.
- Evet- diyip sanki yaptığı çok normalmiş gibi dudak büzdü. Şaka mı yapıyordu?
- Şu halime baksana- diye ellerimle kendimi gösterdim- hastalanırsam sen mi bakacaksın?
- Öncelikle, Nova, yine bir insan değil de alfin olduğunu unuttun sanırım. Hadi bunu unuttun da, ateş varisi olduğunu da mı unuttun? Hadi hafızanı kaybedip onu da unuttun, peki benim ateş lordu olduğumu da mı unuttun?
- Şu an düşünecek durumda mıyım? -diye istemsizce bağırdığımda yüzünü buruşturdu. Tamam, kendime geldiğim gibi öfke nöbeti geçirmemin sırası değildi. Ama ortama gülücükler saçacak da değildim ya.
- Anlaşıldı, sen kendine gelmişsin.- ve arkasını dönüp ilerlemeğe başladı!
- Hey, nereye gidiyorsun?
- Bayılınca sana bir şeyler oldu galiba. Hani yola çıkmamız gerekiyordu ya, geç kalıyorduk ya.
Tamam da, gözünün önünde bayılmıştım ve tek yaptığı beni suyla uyandırmak mıydı yani? Bari nezaketen iyi misin diye sorsaydı be?
Sırf inat olsun diye aslında hiç gerekmemesine rağmen sordum:
- Şafak nerede? Onu istiyorum ben. En azından bana senden daha çok destek olur.
Bunu dediğimde bir anlığına durdu, yavaşça arkasını döndü ve sakince bu soruyu sordu:
- Gerçekten sana hiç destek olmadığı mı düşünüyorsun?
Duraksadım. Gerçekten, ne düşünmem gerekiyordu? Başkası olsa bu soruya kolayca "yüzüme su dökmek dışında ne yaptın" derdim, ama Darenin bundan daha fazlasını yapacağını tahmin etmek için dahi olmak gerekmiyordu. Tamam da ne yapmıştı ama? Bir şey görmemiştim ki. Cevap vermediğimi görünce kendisi devam etti:
- Havaya baksana, Nova, neredeyse akşam oldu ve biz güneş yeni doğmuşken yola çıkmıştık.- Gökyüzüne baktığımda gerçekten de güneşin batmak üzere olduğunu gördüm. Bu kadar saattir baygın mıydım?
- İnan bana, ben de senin yaptığın gibi baygınken ata bindirip rahatsız bir şekilde taşımağı bilirdim. Ama onun yerine saatlardir rahat bir şekilde uyumanı ve kaybettiğin enerjini geri kazanmanı bekledim. Seninle ilgilenmesini istediğin Şafak çoktan savaş alanına vardı ve orduları komuta etmekle meşgul. Bense bir savaşa başlamam gerekirken ormanda tekbaşına hayatta kalabileceğini bilmeme rağmen saatlardir yanındayım. Gözümü kapamadım, dinlenmedim, sadece seni izledim. Bütün bunları seninle ilgilenmemişim gibi görüyorsan, demek ki, sen de şimdiye kadar böyle şeyleri bunları anlamsız gördüğün için yapmamışsındır, yoksa hiç aklına gelmediği için değil.
Ateş Lordunu uzun-uzun konuşurken pek göremezdiniz ve şu an bu konuşması bile artık bazı şeylere dayanamadığını gösteriyordu. Artık susmak yerine benim için yaptıklarını ve benim onun için yapmadıklarımı açıkça söylüyordu. Hesap sormuyor, cevap aramıyor, sadece bazı şeylerin farkına varmamı istiyordu. Bu bile onu artık ne kadar yorduğumu gösteriyordu ve an itibarile kendimden nefret etmem için bir sebep daha kazanmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HGOİ 4 FANFICTION
FanfictionBu, Deliler ve Cellatların devamı sayılabilecek bir fanfictiondır. Hikaye gerçeği yansıtmamaktadır. Sadece Kabalın okuyucusuna ait bir kurgudur. Ve 4-cü kitapla ilgili en güçlü teoriler üzerine yazılmıştır.