18. İnen Maskeler

8 1 0
                                    

Avucuma doldurduğum soğuk suyu son kez yüzüme çarptıktan sonra musluğu kapattım ve solumdaki askıdan beyaz havluyu kaptım. Biraz daha kendime gelmek için yüzümü hafifçe kuruladıktan sonra aynaya baktım.

Haftanın son ders günü de bittikten sonra eve gelmiş ve her zamanki gibi bir saat kadar kestirmiştim. Birkaç dakika önce Sanem ablanın uyandırması üzerine ayağa kalkmış ve hazırlanmak için bir saat kadar zamanımın kaldığını fark ederek banyoya gelmiştim.

Şu anda ise aynaya yansıyan yüzümde heyecan ve merak vardı. Bu gece olacakları düşündükçe heyecanım ikiye katlanıyor, sabırsızlanıyordum. Sadece ben değil, okulun neredeyse tüm öğrencileri, hatta öğretmenler bile bu günü iple çekiyorlardı.

Banyodan çıktıktan sonra adımlarım karşıya ilerledi ve odamın kapısını aralayıp içeri girdim. Sanem abla sağ duvardaki pencerenin hemen karşısında yer alan masanın önünde durmuş, saç maşasını prize takıyordu. Yatağın üzerinde ise geçen hafta terzi olan yakın arkadaşına diktirdiğimiz elbise vardı.

Bana doğru dönüp bir elini gri jogger pantolonun cebine koydu, "Servis ne zaman gelecek?" Hakan hocanın bugün yaptığı son hatırlatmayı aklıma getirip "Saat beş'e kadar hazır olmam yeterli," dedim.

Başıyla beni onaylayıp yanıma geldi ve elbiseyi eline alıp tekrar üzerime tuttu. "Daha giymeden bile mükemmel gözüküyorsun," dediğinde sesindeki hayranlıkla gülümsemiştim. "Teşekkür ederim abla." Yanağıma öpücük kondurup geri çekildi ve kıyafeti askıdan çıkardı. "Hadi başlayalım. Bir saat kadar vaktimiz var."

Uyurken açtığım saçlarımı toplarken "Sen giymeye başla, ben hemen geliyorum," diyerek odadan çıktı. Kapının karşı duvarının bir kısmını kaplayan beyaz dolabın önünde durdum ve çekmeceden ten rengimle uyumlu külotlu çorap çıkararak giydim. Elbiseyi de giydikten sonra bağlamak için tüm denemelerimde başarısız olduğum fermuarla bakışmaya başladım. Bağlanmamaya yemin etmiş sanki.

Sanem abla elinde gri, küçük bir makyaj çantasıyla içeri girdi. Beni görünce duraklayıp başını eğerek gülümsedi, "Deniz," dedikten sonra çantayı komodinin üzerine koyup yanıma geldi. Elbisenin sırtı boyunca uzanan fermuarı çekti. Aynada bakışlarımızı birleştirdi, "Melek gibi olmuşsun." Kollarımdaki ellerini tuttum ve gülümseyerek "Kime benzedim acaba?" dedim anlaması için mavi gözlerine bakarak. "Yaa, canımsın," dedi ve sarıldı.

Beni yönlendirmesiyle masanın önündeki sandalyeye oturduktan sonra kahverengi saçlarımı taramaya başladı. "Deniz, saçlarının bu kadar dökülmesi normal değil," dedi iç çekerek. Omuz silkip "Bilmiyorum abla. Bu ay her zamankinden daha çok dökülüyor, inceldi hem de," diyerek dürüst oldum.

Taramayı bitirip prize taktığı maşayı eline aldı ve sağdakı tutamlarımdan başlayarak dolamaya başladı. "Çıkmadan önce ilaçlarını yanına almayı unutma." Başımla onaylayıp gözlerimi yeniden pencereye diktim.

Gökyüzünü kaplayan koyu renk bulutlar sanki şehri karanlık geceye alıştırmak istiyordu, birkaç gündür yokluğunu belli eden yağmur çiselemeye çoktan başlamıştı. Tüm bunların dışında hava çok soğuktu. Ne kadar kalın giyerseniz giyin, soğuğun bıçak kadar keskin yanı sizi es geçmiyordu.

Sanem abla kahverengi saçlarımı dalgalandırmayı bitirdikten sonra komodinin üzerindeki gri, dikdörtgen çantayı alıp masaya koydu ve fermuarı çektiğinde görüş açıma giren rengarenk görünüme sahip makyaj malzemeleriyle itiraz etmek için hızla ağzımı açtım. "Abla, gerçekten gerek yok." Kafasını hafifçe iki yana sallayıp "Sadece yanaklarına çok az allık süreceğim," dedi.

Birkaç itirazlarım daha sonuçsuz kalınca teslim olarak toz pembe allığı yanağıma uygulamasına izin verdim. Sanem abla makyaj yapmayı seven birisiydi, aynı kendisi gibi olan rengarenk parıltılarla güzelliğine ışıltı katmaya bayılırdı ama bunu asla abartmazdı. Hep sade yapardı makyajını.

UMUTLU KALPLER #1 - SONSUZ YARINLAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin