XVII.

262 49 140
                                    

Barış en son ne zaman bu şekilde hızlı araba kullandığını hatırlamıyordu. Eliyle strese saçlarını arkaya doğru çekti. Ne Arda ne de Semih yoktu ortalıkta. Defalarca kez telefonlarını aramıştı ama hiçbirine cevap verilmedi.

Hep geldikleri güzergahtan ilerliyordu. Birkaç yere daha hızla göz attıktan sonra Edin abinin kırtasiyesinin orada bir kalabalık gördü.

Polis arabaları ve ambulanslar... İçindeki insanı arabadan inip bakması gerektiğini söyledi. Öyle de yaptı. Yaklaştıkça gürültü artıyordu. Kırtasiyenin önündeki polisle konuşmaya çalışacaktı. Yanına gittiği polis telsizden merkezi durum bildiriyordu.

"Bir silahla yaranlama bir darp ikisi de erkek 35 ve 19 yaşında..."

Gelen sedye sesleri ile dükkanın girişine baktı. Sağlık ekiplere arka arkaya iki sedye taşıyordu. Birisi Edin abiydi, diğeri ise...

"Semih!" Acı bir feryat fırladı ağzından. Polis memurunu ittirerek ambulansa bindirilmek üzere olan Semih'e yetişti.

"Semih aç, aç gözlerini! Beni duyuyor musun?" Masmavi gözlerini açıp ona bakmasını bekledi. Ama olmadı. Gözlerini açmıyordu sarışın.

"Beyefendi neyi oluyorsunuz?" Diye sorunca ilk 'sevgilisiyim' diyecekken bir anda toparladı.

"Abisiyim." Bu bahane ile en azından yanına binebilecekti. O da biner binmez kapıyı kapatıp yola çıktılar.
İlk müdahaleler yapılıyordu. kafasına tampon yaptılar ve boynunu sabit durması için boyunluk taktılar. Barış sadece elini tutabiliyordu. Gözleri vücudunda gezindi. Başka bir yerinde yaralanma var mı diye. Demek ki silahla vurulan o değildi. Şuan şükür ettiği şey için o kadar suçlu hissetti ki Barış...

Daha sonra yüzüne baktı. Bembeyaz olmuştu... Dudakları da buna dahildi ve çöl gibi kupkuru duruyordu.

Geç kaldım.

Zihninde yankılanıyordu. Semih bu hale getirilmiş, Arda...Arda ortada yoktu. Kaçırılmasından başka seçenek yoktu.
Ayrıca durum o kadar ciddiydi ki vurulan birisi vardı ortada. Çok geçmeden hastaneye gelmişlerdi. Semih'le beraber son hızıyla indi ambulanstan. Sanki gözlerini çektiği anda ölecekti. Ölmek... Semih ile aynı cümlede olmaya o kadar yakışmıyordu ki... Yaşanacak çok şey vardı.

Sedye ile beraber O da yürüdü bu sefer onu içeri almadılar. Doktor bir şeyler söyledi ama Barış o kadar dağılmıştı ki duymuyordu. Semih aldıkları yerin önüne çöktü Barış.
İlk düz bir şekilde önüne baksa da aşırı duygu yüklenmesi ile bağırdı.

Artık ağlamaya başlamıştı. Derin nefesler alarak Kerem'i aradı;

"Alo?"

"Kerem..." Cümle kuramıyordu.

"Barış ne oldu?!"

"Kerem hastanedeyim Altay'ı al gel." Diyip kapattı. Zaten yakınlarında bir hastane vardı.
...
Kerem ise olabildiğince hızlı bir şekilde Altay'ın evine gitti. Kapıyı alacaktı gibi çalınca içeriden 'Geldim.' sesleri duyuldu. O günden beridir ikisi birbirinden kaçıyordu. O yüzden Altay, Kerem'i karşısında görünce afalladı.

"Kerem, ne işin var senin burada?" Diye sordu şaşırmış sesle.

" Altay hastaneye gitmeliyiz çabuk ol!"

"Ne! Neyin var?" Diye sorup kolundan tuttu. Herhangi bir yerinde birşey var mı diye baktı.

"Barış hastanedeymiş, ağlıyor. Gidelim lütfen."

"Tamam bizimkiler geç kaldı, anahtarı koyayım." dedikten sonra vestiyerden anahtarı alarak saksının altına koydu. Nereden bilebilirdi ki onlar için gittiğini ve gelemeyeceklerini...

AvenoirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin