Bugün cumartesiydi ve aynı zamanda ilk ihanetimin ilk günüydü. Kendimden utanıyordum. Gerçekten ilk defa yaptığım şeyden dolayı kendimden utanıyordum.
Şu hayatta en nefret ettiğim şey ihanetken en nefret ettiğim şeyi yapıyordum. İlk arkadaşıma, aynı zamanda beni eğlendiren, gerçek hayattan soyutlanmamı sağlayan ilk arkadaşıma ihanet edecektim. İhanetimin sebebi minnetti. Yavuz, beni zorbalayan insanların elinden kurtarmıştı ve hemen sonrasında o okulda ilk defa insan muamelesi görerek benimle konuşmuştu.
Yavuz, gerçek hayatta beni anlayan ve bana yardım eden tek kişiydi. Eminim ki eğer uyuşturucu olayını öğrenmeseydim normal hayatımızda okulda ki hallerimi bir zat kendisinin değiştireceğine emindim.
Yavuz, her ne olursa olsun beni değiştirmek ve kendisinin istediği gibi bir kadın olmamı istiyordu. Özgüvenli olmamı ve bu sayede kimsenin beni eziklememesini istiyordu.
Yavuz'un istediklerini elbet bende isterdim ama doğam gereği pısırık, utangaç, kimseye sözü geçmeyen ve eziktim.
Yavuz beni değiştirebilirmi yada beni olduğumdan daha kötü bir halemi getirir bilmiyorum ama Yavuz'un bana gösterdiği iyilik karşısında minnet gösterip iyiliğine karşılık vermeliydim.
Hiç bir iyilik karşılıksız kalmamalıydı. Tıpkı kötülüklerin karşılıksız kalmayacağı gibi...
"Yavuz," diye mırıldandım korkuyla. Gece vaktiydi ve saat on ikiyi çeyrek geçiyordu.
İlk defa evden kaçarak Yavuz'un yanına gelmiştim. Konumu atmamı istediği halde konumu atmıştım. Ardından nedenini bilmediğim şekilde sinirle beni yanına çağırmıştı.
Ailemin kesinlikle izin vermeyeceğini ve artık beni kötü işlerine bulaştırmasını istemediğimi söylediğim halde kendi sinirini üste tutarak beni ısrarla kendi attığım konuma çağırmıştı.
Başkomiserimin bana attığı ve aynı zamanda benimde Yavuz'a attığım konum ıssız bir yerdi. Sonuçta olması gerektiği gibi. Böyle kirli işler gün yüzünde olmazdı elbette.
Yavuz'u çağırmamla bana öyle bir baktı ki beni öldürmek istediğine bile emindim.
"Neden bana yanlış konumu attın?" diye sordu korkutucu bir sakinlikte.
"Sana yanlış konum atmadım. Başkomiser ne attıysa onu attım." dedim gözlerimi kaçırırken.
Issız, karanlık ve bir o kadar da korkutucu olan bu boş, küçük arazi beni korkutuyordu. Yavuz şimdi beni öldürse ne yapabilirdim ki?
"Başkomiser seni işletmiş! Sana yanlış konum atmış ve gerektiği yere baskın yapılmış. Bütün mallarım devletin elinde şuan!" diye bağırdığında bir kaç adım irkilerek geriye doğru adımladım.
Elbette ki başkomiserimin yaptığını yanlış bulmuyordum ama onun yüzünden şimdi azar yiyen bendim.
"Zaten bırakacağını söylemiştin..." diye mırıldandım onun yüzüne bakmazken.
"Ne yani bırakacağım diye onca malı devlete mi teslim edeceğim?!" diye sordu dişlerini sıkarak bana doğru adımlarken.
Tam cevap verecektim ki arkamdan duyduğum sesle adeta titremiştim.
"Elbette devlete teslim edeceksin Alp!" dedi baskın bir ses tonu.
Yutkunarak arkamı döndüğümde gördüğüm kişiyle nutkum tutulmuştu. Başkomiserimin bana attığı fotoğrafı gözümün önüne getirirken karşımda ki adamla fotoğrafı aklımdan karşılaştırıyordum.
Yok artık başkomiserim canlı kanlı tam karşımdaydı.
Kimsenin duymayacağına emin olduğum bir ses tonuyla, "Başkomiserim..." diye mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞ Mİ GELECEK (𝐓𝐞𝐱𝐭𝐢𝐧𝐠)
Novela JuvenilUzun bir süredir okuduğu okulda asosyel olduğu için dışlanan Ayperi bir gece rastgele bir numaraya yazar. Nereden bilebilirdi ki rastegele yazdığı numaranın sahibi bir başkomiser? Ayperi: Konuyu değiştirme hızınıza hayran kaldım başkomiserim. Ayhan:...