"Akraban yok mu hiç?"
"Hayır."
"Peki ailenin arkadaşı falan? Sana bakacak biri?"
"Ben kendime bakarım."
"10 yaşındasın..." Bıkkınlıkla nefes verdi polislerden biri. "Çocuk yurduna bırakacağız."
"Gerek yok, ev bizim, kirada değiliz. Evdeki yiyecekler ben iş bulana kadar götürür beni. İş bulunca da elektrik ve su faturalarını öder kendime bakarım." dedi Jisung. Evde yalnız kaldığı zamanlar çok olmuştu. Korkmazdı da. Ama polislerin 10 yaşındaki bir çocuğu tek başına bırakacak halleri yoktu.
" Saçmalama, 10 yaşındasın. Bir çok şeyi reşit olmadan yapamazsın bile." Ayağa kalktı onunla konuşan polis. Daha sonra iş arkadaşlarından birine seslendi. "Yoonha, çocuğu sen bırakabilir misin?"
"Gitmeyeceğim!"
ᯓ★
"Bizimle oynamak ister misin?" Futbol oynayan çocuklardan biri, bankta kitap okuyan Jisung'a yaklaştı usulca. Onu oyuna davet etmek istemişti.
"Hayır sağol." dedi Jisung gözünü kitaptan dahi ayırmadan.
Çocuk elindeki topu arkadaşların attı ve onlara seslendi. "Siz oynayın! Ben mola vereceğim!" dedi Jisung'un sağına oturdu. "Jungkook ben. Senin adın ne?"
"Jisung."
"Memnun oldum Jisung. Yaşın kaç?"
"10"
"Ben de 13 yaşındayım. Ne okuyorsun?"
"Psikolojik sorunlar hakkında açıklamalar."
"Ne?" Şaşkınlıkla baktı Jungkook yanındaki küçük çocuğa. "Neden böyle bir kitap okuyorsun? Küçük Prens vereyim mi sana?"
"Tüm ailem psikologtu. Ben de psikolog olacağım." dedi Jungkook'a aldırmadan.
"Bunun için önce matematik falan öğrenmen gerekmez mi?"
"Matematikle bir derdim yok. Çabuk öğreniyorum, sevdiğim bir ders."
"Iyy" diyerek geri çekildi Jungkook. "Matematik sevilir mi be, manyak mısın?"
"Evet, matematik sevilmez. Ben derslerini seven inek bir öğrenci ve bir yetimim. Futbol oynamayı bile bilmiyorum. O yüzden arkadaşlarının yanına dön ve bir daha benim yanıma gelme." Sonunda kitaptan başını kaldırıp ona baktığında Jungkook bir nebze sevinse de gülüşü dudaklarında donakalmıştı bu cümlelerle. Çocuk basbayağı Jungkook'a defol demişti.
"Ah... Tamam..." dedi ayağa kalkarken. Son bir kez dönüp "Futbol öğrenmek istersen kapımız sana her zaman açık." dedi ve Jisung'un bir şey demesine izin dahi vermeden arkadaşlarının yanına koştu.
ᯓ★
*bu olaylardan 1 yıl sonra*
"Korkma, çok kısa sürecek. Sadece selam verip geri geleceğim." Elindeki feneri orman araziye tutup yanıp yanmadığını kontrol etti Jisung. Feneri sorunsuz çalışıyordu.
"Sakın yabancılarla konuşma Jis." dedi Jungkook endişeli gözlerle.
"Bu saatte sokakta insan olacağını bile sanmıyorum. Her neyse, görüşürüz! Uyu sen bekleme beni."
"Hayatta uyumam, gel, birlikte uyuyalım." Jungkook'un dediği şeye göz devirdi gülümseyerek ve orman camdan, onları dışarıdan koruyan beton bahçe duvarına atladı. Ellerini iki yana açarak beton üzerinde sabit kalmayı başardıktan sonra Jungkook'a baktı.
O gün Jisung, Jungkook'u kesin bir dille reddetse de Jungkook asla pes etmemiş, yeni bir arkadaş için her gün Jisung'u rahatsız edip durmuştu. Birkaç ay öncesinde ise Jisung bu çabayı takdir ederek Jungkook'a bir şans vermeye karar vermişti. Ve artık bu ikisi birçok şeyi birlikte yapıyordu. Jisung öğrendiği bazı şeyleri Jungkook'a anlatıyordu ve Jungkook da sözünü kesmeden meraklı gözlerle onu dinliyordu. Üstelik Jisung futbol bile öğrenmiş, nadiren de olsa Jungkook'u kırmayıp diğer yetim çocuklarla futbol oynamaya başlamıştı.
"Dikkatli ol. Ben içeri giriyorum."
"Tamam, görüşürüz!" Fısıldayarak bağırdıktan sonra duvardan atladı. Jisung'un boyunun iki katını hayli hayli geçiyordu duvar fakat hafif bir iniş yaparak sorun olmamasını sağladı. Çalı, yaprak gibi ses yapan şeylere basmamaya özen göstererek bir tarafı yurda, diğer tarafı şehire giden yola ulaştı ve ilerisinde gördüğü şehir ışıklarına hızla ilerledi.
Şehire gidene kadar çok kez ses duymuştu yolun iki tarafındaki ağaçların arasından, bu konu ürkütse bile şehrin ışıkları ve tek tük insanları sayesinde korkacak bir şey yoktu. İlk önce ailesi ile yaşadığı eski eve gitti. Eve kimse taşınmamıştı, ya da eşyalar satılmamıştı. Sadece kanlar temizlenmiş ve kilitlenmişti. Ailesinin yüklü bir mirası olduğundan bunu devlet doğrudan Jisung'un elinden alamazdı, Jisung'un izni gerekiyordu ki yasal olarak devlete bile olsa bu kadar yüklü miktarda bir parayı yaşından dolayı devredemezdi. Evin tapusu da ailesinin mirası da yurdun güvenli ellerindeyi. Jisung 18 yaşına geldiğinde, ya da bir aile onu evlat edinirse para ve ev Jisung'a geri verilecekti. Çıkarcı aileler olacağından dolayı Jisung bir aile istemediğini, 18 yaşına kadar burada kalmasının sorun olmayacağını söyledi yurda. Bu sayede ailesinin mirası tamamen Jisung'a kalacaktı.
Tapu ve paralar her ne kadar iyi korunsa da bu evin anahtarı için aynı durum geçerli değildi. İnce anahtarla bahçe kapısını açtıktan sonra içeri girdi ve dış kapıyı da açtı. O günden sonra eve ilk girişiydi. Temkinli adımlarla odasına girdi ve yastığının altındaki günlüğünü aldı. Günlüğüne tekrardan sahip olmanın heyecanıyla koşarak abisinin odasına girdi. Gerçekten kanlar iyi temizlenmişti.
Çekmeceleri iyice karıştırarak abisinin günlüğünü buldu. İçinde bir psikolog için oldukça önemli notlar olduğundan emindi. Aynı şekilde annesinin ve babasının günlüklerini de buldu ve yanında getirdiği sırt çantasına koydu. Odasına girip ihtiyacı olan başka bir şey olup olmadığına bakınırken mantar panodaki fotoğraflar dikkatini çekti.
İçlerinden birini eline aldı. Bu fotoğraf da diğerleri gibi Jisung'un yeni aldığı ve okula götürdüğü fotoğraf kamerası ile çekilmişti. Fotoğraftaki zayıf beden kameraya gülümseyip çekinerek ellerini önünde birleştirmişti. Sarı düz saçları ve çilleri ile ne kadar güzel göründüğünden haberi yoktu.
"Umarım orada rahatsındır..." dedi ve fotoğraftaki çocuğun yanağından öpüp çantasına, buruşmasın diye günlüğünün arasında rastgele bir yere koydu. Sonra bir başka fotoğrafı aldı eline. Bu kişi, hoşlandığı için pişmanlık duyduğu, en son bir yıl önce ailesinin öldüğü gün, kötü haberi almadan hemen önce sarılıp ağladığı çocuktu. Arkadaşı Hyunjin'le birlikte kantinden bir şeyler almış, bahçedeki bir ağacın gölgesine oturup onları yiyordu. Siyah saçlı çocuğun gizlice fotoğrafının çekildiğinde haberi yoktu.
Fotoğrafa biraz daha baktığında çok arkada birinin piknik yapan arkadaşları uzaktaki bir ağacın arkasından izlediğini gördü. Bu zayıf beden ve sarı saçlar tek bir kişiye aitti.
Diğer fotoğrafları incelemeye vakit bulamadan hepsini çantasına attı ve evden hızla çıkıp kapıyı kilitledi. Gece gündüz açık olan marketlerden birine gidip arkadaşların yediği abur cuburların aynısını aldı. Kasiyer küçücük çocuğun, siyah kıyafetlere kocaman çantasıyla gecenin 4ünde ne yaptığını sormak istedi ama Jisung buna izin vermeden koşarak marketten çıktı.
Ve sonunda asıl gelmek istediği yere, ailesinin ve Felix'in yattığı mezarlığa geldi. İçeri girip önce ailesinin mezarlığına gitti ve onlara, eğer duysalardı kalplerinin paramparça olacağı cümleler kurduktan sonra doğrudan Felix'in mezarına ilerledi. Marketten aldıklarını yanına koydu ve hepsini açıp birer lokma aldı. "Gerisini sen ye, o zaman birlikte yemiş oluruz."
Bir yıldır yaşanan tüm olayları en başından anlattı. Saat artık 6ya geliyordu. Felix'le vedalaşıp mezarlıktan çıktıktan sonra koşarak ara sokaklardan geçti. Sabah yoklamasını kaçırmamalıydı. Ama daha kötü bir şey oldu, fark etmeden boş yolda hız yapan arabanın önüne atlayıverdi. Tepki vermek için çok geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
twwl (The War With Life) /Minsung
FanfictionAşamadığı yas yüzünden acı çeken Lee Minho ve onu bu saldırgan tavırlarından uzaklaştırmaya kendini adayan Psikolog Han Jisung.