Kaan Yaman
Kapı çalındığında Efe benden önce davranarak kapıyı açtı. Aslında buna şaşırmamıştım. Kızları yemeğe davet ettiğimi söylediğimden beri kapının önünde oturuyordu.
Devin'den gerçekten hoşlanmışa benziyordu ve bu benim için yeniydi. Çünkü Efe ciddi ilişki adamı değildi. O daha çok kadın varlığına aşıktı. Evrendeki tüm kadınlara. Tek bir kadına bağlı kalmak istemezdi çünkü her zaman daha güzelinin çıkacağını söylerdi. Fakat Devin'i kapıda ilk gördüğü günden beri onu ağzından düşürmüyordu. O günden beri ağzından başka bir kız ismi duymamıştım.
"Hoş geldiniz,"
"Merhaba," bu Devin'di. Sesi neşeli geliyordu.
"Hoş bulduk," ve işte bu da Lia'ydı. Sesini duyduğumda yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım. Dudağımı ısırarak tüm suratıma yayılmasını engellemeye çalıştım. Kaba yerleştirdiğim hamuru öylece dinlenmeye bıraktım ve elimi yıkamak için suyu açtım. Gidip misafirleri selamlamalıydım.
"Selam," yerimde sıçrarken omzumun üstünden arkama baktım. Ben gidemeden Lia mutfağa gelmişti.
"Selam, burada ne arıyorsun?" suyu kapatıp elimi aldığım havluya kuruladığım sırada Lia yerinde sıçradı. Yüzüne telaşlı bir ifade yerleşti ve sağa sola bakındı.
"Sen davet etmemiş miydin? Yanlış mı anladık ki?" gülmeme engel olamadım.
"Hayır, kastettiğim mutfakta ne yapıyorsun? Salonda keyfine bakabilirsin," Lia bir an rahatlarken yanıma yaklaştı ve üzerini örtmek üzere olduğum hamura baktı.
"Şey, Efe geçen yaptığım keki övdükten sonra yemek yapmaktan hiç anlamadığını bu yüzden benim sana yardım etmem gerektiğini söyleyip beni buraya iteledi," Lia bunları çatık kaşlarla anlam veremiyor gibi söylemişti. Sonra omzunu silkti. "Bende yemek yapmaktan pek anlamam aslında. Tarif varsa hazır malzemeleri birleştirebilirim ama kalan şeyler pek benlik değil,"
"Eminim hayatında hiç yumurta da kırmamışsındır sen," derken onunla kasıtlı olarak uğraşıyordum. Kız bir eli yağda öbür eli balda büyümüştü. Her işini onun için yapan hizmetçileri vardı. Bazen kibirli olmayışına şaşıyordum.
"Yanılıyorsun. Geçen kek yaparken kırmıştım," bana doğru dönüp sırıttığında gülmeden edemedim. Ne kadar tatlı göründüğünden haberi var mıydı acaba?
Tepkisini merak ederek elimi yeni kestirdiği saçına uzattım. Keskin bir soluk alıp donduğunu fark ettiğimde umursamadan onu incelemeye devam ettim. Bu saç ona kesinlikle çok yakışmıştı. Onu bugün sokakta ilk gördüğümde olduğum yerde kalmıştım ve ağzımı açıp ona seslenmem yaklaşık iki dakika sürmüştü. Her nasılsa gözleri bugün daha çok mavi görünüyordu.
"Saçların seni daha olgun göstermiş," dedikten sonra bir tutamını hafifçe çekip elimi saçlarından uzaklaştırdım ki nefes alabilsin. Gerçekten küçük bir çocuk gibi geliyordu bana bazen. "Ama çillerinden dolayı kadınsı durmak yerine sevimli durduğunu söylemeliyim," bir an gülümsedi sonra gülümsemesi silindi ve kaşları çatıldı ardından kafası karışmış gibi göründü. Şu an ne düşündüğünü bilmeyi deli gibi isterdim.
"Çillerimi seviyorum. Annemden aldığım tatlı bir gen,"
"Demek annenin de çilleri vardı," başını salladı. Ona bir kesme tahtası ve bıçak verirken birer tane de ben aldım. "Madem yardım etmeye geldin malzemeleri doğramaya başlayalım. Sana uyar mı?" başını eğerek malzemeleri işaret ettiğim yeri, bıçağı ve tahtayı inceledi.
"Nasıl doğrayacağım?" gülümsememe engel olamadım.
"Sana göstermemi ister misin?" başını salladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader Madalyonu: Violet (ASKIDA)
FantasyKader Madalyonu: Orkide'nin devam kitabıdır. 1838 yılında yaşayan Dük Williams'ın biricik kızı 22.yaş günü balosuna hazırlanırken kendisini birden 21.yüzyılda bulursa ne olur? Genç kız modern dünya ile başa çıkabilecek mi? Hep hayalini kurduğu beyaz...