Sevgilimin elini tutarken bir yandan da yolu seyrediyordum. Beraber sıcak yatak odamızda oturmuş sohbet ederken aniden kendisine gelen telefondan sonra aniden dışarı çıkmak istemişti. Şu an ise beraber orman yolunda ilerliyorduk ve sohbet ediyorduk. Sanırım Minho'nun parasını yatırdığı tek şey yakıttı... Bitmeyen bir yakıtı vardı. Evet..
Karanlık yollardan geçerken konuşmaya başladı, "İleride bir market olacak. Girip yiyecek bir şeyler alabiliriz. Ne dersin?"
Saate baktım arabanın ekranından. Saat ikiydi. "Aslında bu saatlerde bir şey yemiyorum."
"Aç değil misin?"
"Aç olup olmaman sorun değil."
"Seungmin, doğruyu söyle."
"Doğruyu söylüyorum.."
"Karnının guruldadığını iki saat önce duydum."
Güldüm, "Abart."
Kafasını iki yana salladı. Elimi bırakıp iki eli ile direksiyonu tutmaya başladığında bana kırıldığını düşünerek elimi bacağına koydum. Ben bacağını okşarken marketin önüne park etmişti. Bana dönerken bir nefes verdi, "Gel beraber bir şeyler seçelim."
Dudaklarımı büzdüm, "Ama-"
"Diyet yapmanı istemiyorum. Böyle harikasın. Söz, sağlıksız şeyler aldırmayacağım."
O arabadan indi. Ben de birkaç saniye durup düşündüm, bir kerecikten bir şey olmazdı. Ancak diyet yaptığımı nereden öğrendiğini düşünüyordum. Jisung ile konuşurken mi duymuştu acaba.. Boş verip arabadan indim.
Arabadan iner inmez vücuduma çarpan sert rüzgar ile olduğum yerde donakaldım. Hava.. Çok soğuktu. Üzerimdeki ince tişört beni asla koruyamazdı. Marketin önündeki Minho'nun yanına gidip arabasında bir şeyler olup olmadığını sordum. Bundan sonra bagajından bana devasa bir hoodie çıkardı. Önünde orta parmak çeken bir tavşan kafası vardı..
Gülerek hoodie'yi giydim tişörtümü üzerine ve üşümekten kendine sarılmış minik bir çocuk gibi markete girdim Minho'nun önünden. İçeceklerin olduğu dolaba doğru ilerledim. Sütleri bulunca çeşitlerinde gözlerimi gezdirdim. İçlerinden çikolatalı olanı seçip bir tane de yulaf bar aldım ve kafamı çevirip Minho'ya baktım. Arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu. Bu saatte kiminle konuşuyordu.. Dudaklarımı büzdüm. Ona doğru yürürken bana döndüğünü ve başı eğik bir şekilde sert bir yüz ifadesi ileteelfondaki kişiyi dinlediğini fark ettim. Bunu ona daha sonra soracaktım.
Kasaya gidip aldıklarımı ödedim. O sırada yanıma aldıkları ile geldi. Bir çilekli dondurma ve bir espresso almıştı. Önüme dönüp Minho'nun beni öperken dudaklarından dudaklarıma geçen kahve tadını düşündüm. Tanrım, fena bir düşünceydi.
O da aldıklarının parasını ödedikten sonra arabaya geçtik. Oturduğumuzda arabayı çalıştırdı ve benim soru sormama fırsat vermeden arabayı kullanmaya başladı. "Nereye gidiyoruz? Marketin yanında bir yerde durabilirdik. Otelden daha fazla uzaklaşmak istemiyorum."
"İstersen yeni bir otele gideriz, sorun değil."
Kafamı iki yana salladım, "Bu kadar umursamaz olamazsın. Senin paranın sonu yok mu?"
Güldü, "Ondan mı diyorum balım, senin için istersen arabamı bile satarım."
Kaşlarım tehditkar bir şekilde havalandı, "Diyorsun? Bir deneme yapalım mı o zaman?"
"Bebeğim, bunun denemesini yapamazsın. İkiniz de benimsiniz."
Gülerek önüme döndüm. "Ah Minho.." Bir nefes verdim, saniyeler geçti. Yola devam ediyorduk. "Kenara çeksene, konuşalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
free guy - minmin
FanfictionSeungmin işinden dolayı katıldığı bir araba yarışında kendisine gerçek bir rakip bulur. O rakip ise Seungmin'i yenene kadar yakasından düşmemeye kararlıdır. - minmin - devam ediyor 120824