Mert bölümü kötü olduğu için buna özendim hadi bakimmm
☆
Geniş, beyazlara kaplı odada gözlerim bana buraya ciddi bir para ödeyeceğimizi usulca fısıldıyordu. Cengin'i içeriye almamıştı psikolog olduğunu bildiğim kadın. Tek olmamın kendimi ifade etmeme yardımcı olacağını söylemişti. Haklı olabilirdi. Cengin varken ağlardım büyük ihtimalle. Ama Cengin yokken de ağlayacaktım. Ben hep ağlardım.
"Adımı öğrenmek ister misiniz Anıl bey?"
Odayı inceleme seansımı bölen tatlı ama otoriter kadına çevirdim bakışlarımı. O gerçekten çok güzel görünüyordu. Saçları siyahtı ama tenide bembeyazdı. Gözleri hafif çekik olsa bile yinede bir asya görünümü veriyordu.
"Tabii." dedim kısaca. Ama adını öğrenmek cidden istiyordum. Birine adı ile hitap etmek beni rahatlatıyordu. Bu yüzden anne,baba demezdim sadece. Agir baba diye hitap edişim beni rahat hissettiriyordu.
"Sinem. Sinem Çakır."
Adını bahşetmesi ile hafifçe gülümsedim.Ardından uzattığı zarif elini sıktım. Sorunlu gibi gözükmek istemiyordum. Somurtkan, çekilmez biri gibi.
"Evet artık seansa başlayabiliriz. Bana kendinden bahseder misin?"
Onu başımla onaylarken konuşmaya başladım. Yaşımdan, evliliğimden, okuduğum bölümden, işimden. Hatta ailemden bile bahsettim. Onlardan bahsederken ağlamadım. Bu normaldi benim için onlara üzülmüyordum. Sma o evden bahsetmedim. Buna hazır değildim. Bunun için yanımda Cengin olmalıydı. Sonra bana kaza gününü sordu. Ona anlattım. Öğreniş şeklimi, ne tepki verdiğimi, bir yıl boyunca neler yaptığımı. Bir ara ağlamaktan nefes alamadım. Bana bir kutu peçete verdi ve ben hepsini harcadım. Peçeteleri bitirdim. O kadar çok ağladım.
"Cengin'in en sevdiği kurebiyelerden yapmıştım. İki tepsi. Bir bile değil iki tepsi. Kurabiyeleri ertesi günde yiyebilecekti ve Baran çalıyor diye küfretmesine gerek kalmayacaktı. Sonra Şenay'ın telefonu çaldı." Hıçkırığım böldüğü için ara verdim. Bir süre durdum ama devam edemedim. Cümlenin sonunu getirmek ölüm gibi oldu benim için. Haberi aldığım anı hatırlamamaya çalışıyordum ama buraya zaten bunlarla yüzleşmem için getirilmiştim. Ama olmuyordu. Daha ağzımla söyleyemiyordum. Atlatmak imkansızdı benim için. O gün gözümün önüne barikat kurmuş gibiydi.
"O kurabiyeleri en son ne zaman yaptın Anıl?"
Bu soru benim canımı yakıyordu. Basit bir kaç kelime canımı alacak gibi acıtıyordu. Nefesimi kesiyor, acımasız parmaklarını boynuma doluyordu. Ama benim tırnaklarım daha çok acıtmıştı orayı.
"Bir yıl önce, kaza günü."
Kelimeler ağzımdan dökülürken bu sürenin farkındalığı ile boynum istemsiz eğildi. Basit bir tepsi kurabiye aptal diye bağırıyordu kafamın içindeki. Kimse bana bu terapinin beni bu kadar çok ağlatacağını söylememişti. Şu an Cengin'i yanımda istiyordum ama doktora söylemeyecektim. Çünkü Cengin'i içeri almazdı. Belki o da içeri gelip benim sızlanmalarımı çekmek istemezdi.
Kriz geçirdiğim zaman korkmuştu benden. O yüzden buradaydım.
"Belkide o kurabiyeleri yarın tekrar yapmalısın." dedi ağlamamı görmezden gelip gülümsemeye çalışan kadın. Onu üzmek veya yormak istemedim. Ama ağlamamı durduramıyordum.
"Olmaz." dedim ağlamam biraz daha durgunlaşırken. Doktor reddedeciğimi düşünememiş olacak ki şaşırmıştı. Yüzü duygularını belli etmiyodu ama gözleri onu ele veriyordu."O kurabiyeleri yemeden önce Cengin beni öper, bu kuralımız. Ama o şuan beni tanımıyor. O yüzden yapamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzi - GAY
Romance-rhyme- *Bu hikaye eşcinselliğin yasal olduğu bir Türkiye'de geçmektedir.* Geçmiş ve gelecek konuludur.