19. Bölüm

1.4K 155 59
                                    

İki ay sonra

"Evet abiciğim, nasılsın bakalım?"

"İyiyim Kemal abi, sen nasılsın?" dedi zoraki bir gülümsemeyle Hilal. Cebindeki telefonu titrerken yüzündeki gergin tebessüme korkusunu yansıtmamaya çalıştı.

"Bugün biraz zorla gelmiş gibisin, bir sorun mu var?"

"Yok, hayır!" dedi Hilal telaşla. Bir şey fark ettirmediğini sanıyordu ama bir şeyler olduğunu Kemal zaten biliyordu, Hilal de kendisini oldukça ele veriyordu.

Yaklaşık iki ay önce, Hilal hastaneden çıkmadan önce ailesiyle konuşmuştu ve Hilal'e nasıl yaklaşmaları gerektiğinden bahsetmişti. Bu iki ay boyunca Hilal yavaş yavaş kendisine gelmişti, ailesiyle sıkı bir bağı yoktu ama bir işi olduğunda ailesinden isteyebiliyordu; bunu büyük ölçüde yenmişti. Kemal abisinin de dediği gibi kendisini buluyordu yavaş yavaş.

"Pekala..." dedi Kemal ve önündeki dağılmış kağıtları toparlayıp düzeltti ve tekrar önüne koydu. "Başlayalım mı?"

Hilal'in son birkaç gündür evdeki garip davranışları ailesinin gözüne batmıştı. Sonuç olarak bir şeyler olduğunu düşünerek Şamil Kemal'le durumu konuşup bilgilendirmişti Kemal'i. Şayet Kemal de şu an görüyordu ki Hilal oldukça garip davranıyordu.

Hilal tedrgince başını salladığında Hilal'e konuşması için zaman tanıdı. Fakat Hilal sadece yere bakıyor ve bacağını sallıyordu. Kemal abisine bahsetmek ve bu olanlardan kurtulmak istiyordu. Onun kendisine yardım edeceğimden emindi. Bir şey olursa seni koruruz, demişti ona. Ama korkuyordu yine de. Bu yüzden Kemal abisinin sormasını bekliyordu, söyleyecek cesareti yoktu.

"Hilal, bana bakar mısın?"

Hilal kafasını kaldırıp Kemal'e baktığında derince nefes aldı. Kemal, Hilal'e gülümseyip "Evet, önce sakinleşmen gerek abiciğim. Karşına gelmemi ister misin?" dedi ılımlı ses tonuyla. Hilal, kaçınılmaz sona artık geldiğini fark ederek başını olumsuz anlamda salladı. Ne olursa olsun korkuyordu.

"Peki... Bana bahsetmek istediğin bir şey var mı?"

Hilal, anlık gelen cesaretle "Abi..." dedi çaresizce. Gözyaşlarını daha fazla tutamazken içine düştüğü durumdan yine nefret etmişti. Kemal, sakince ayaklanıp kızın yanına gitti ve çömeldi. "Hasta doktor iletişimimizden çıkıyorum. Abin olarak, sarılmama izin verir misin?"

Hilal usulca başını salladığında Hilal'i nazikçe kollarının arasına aldı ve sıkmadan sarılmaya başladı. Hilal, kimseyle yakın bir iletişim içinde değildi. Henüz hazır da değildi, bu yüzden bir şey olduğunda destek alabileceği kimse yoktu etrafında. Hâlâ arkadaş edinmemesinin de bunda bir payı vardı.

Bu yüzden, her şeyden önce içini dökebileceği bir yakınına ihtiyacı vardı. Bunu ailesinden herhangi birisiyle yapabilirdi ama Hilal korktuğu için kimseye bir şey anlatamamış, dahası çaktıramamıştı bile.

Sesini çıkartmadı Kemal, sessizce Hilal'in ağlamasını dinledi. Rahatlayana kadar ağlaması için ona istediği kadar fırsat tanıdı. Hilal, ağlaması azaldığında kısık sesle "Biri var." dedi. Kemal, ayrılmak istediğinde Hilal daha sıkı tutunup "Korkuyorum." diye mırıldandı.

"Tamam abiciğim, korktuğun her ne ise çözeceğiz. Sana söz veriyorum. Şimdi izin ver şu yüzünü göreyim."

Hilal ısrar etmedi. Kemal, Hilal'den ayrıldığında Hilal derince nefes alıp başını eğdi. "Eğme başını." dedi Kemal yumuşak bir sesle masadaki peçetelikten aldığı peçeteyi Hilal'e uzatırken. Hilal, peçeteyi alıp yüzünü kuruladı. "İyi misin biraz daha?"

Al. Ver.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin