bölüm şarkısı:
isabel - il divo❀
6 Mart 1935
08.58, akşam.Saygıdeğer Sinyor,
Bilincindeyim, size bu kelimeyi yakıştırmamı istemiyorsunuz. Lakin hayır, daha fazla yapamam, isminizi en azından buradan düşüreyim istiyorum zira şiddetle korktuklarım başıma geldi: Ben, size daha yakın hissediyorum ve artık en küçük hareketiniz bile dirayetimi noksan kılıyor.
Kırıldı gönlüm, iki gündüz ve bir gece boyunca uğrayamadım kalemime. Size değil bu kırgınlık, kendime... Kendini canından edebilir mi hiç insan, soğuk toprağın altına girmeden? Yapabilirmiş, yapabilirmişim. Bunu, sizin gönlünüzü arzulama cüretinde bulunarak gerçekleştirmiştim.
Geçenlerde okuduğum Türkçe bir romana uğruyor zihnim. Ah, zavallı Feride, Kâmra'nın evlendiğini duyunca bütün gün gülüp eğlenmişti ama eline minik bir diken battığında içli içli ağlamıştı ya... Bendeki kırıklık da öyle, Sinyor. Bütün gülüşlerimin acı akıbeti tek bir cümlenizle nihayete ermişti ve ben yine öldürmüştüm kendimi.
Sizi ne diyeceğimi bilemeden uğurlarken "Yanımda, benimle kalın lütfen," cümlesini fısıldayabilecek gücüm olsaydı keşke. Oysa tüm varlığımla istemiştim gitmemenizi, beni kendi cehennemimle baş başa bırakmamanızı.
Mutluluğun sinemi deşerek solmasına alışmış olmalıyım, her şeyi olması gereken tertibe döndürmek artık daha kolaydı. Gözyaşlarımı silmek, kırılan yüreğimin odama dağılan parçalarını aramak, onları avuçlarımda birleştirmeye çalışmak, başaramamak, aynanın karşısına geçmek, dudaklarıma ufak ve güçsüz bir gülümseme kondurmak...
"Niçin kendine dikkat etmiyorsun?" cümlesiyle başlayan masum masalım, "Nişanlımın yanına..." deyişinizle korkunç bir hikâyeye evrilmiş olsa da dünya dönüyordu, Sinyor. Kimse beklemeyecekti kendimi iyi hissetmemi, aileme karşı sorumluluklarım vardı ve en önemlisi de, kendime mutluluğu borçluydum. Annemin ölümüyle yüreğimde açılan boşluğu kederle ve karşılıksız aşk ile doldurmaya çalışmış olsa da Tanrı, yazgıya boyun eğmekten yorulmuştum.
Yemeğimi yedim, beni düşünerek sipariş ettiğiniz limonlu ve ballı zencefil çayını içtim, kitap okudum, soğuk algınlığımın iyiye gittiğini hissettiğimde akşamüstü çayına kitabımla beraber indim. Ah, o güzel ezgiler... Mütemadiyen aynı saatte uğrayan piyanist, sizinle gözlerimin buluştuğu ilk günkü gibi Chopin çalıyordu. Salonu varlığınızla onurlandırmamıştınız henüz, lakin üzülmedim bunun için, affedin, toparlayabildiğim huzur damlaları o kadar narinlerdi ki sizi gördüğüm an buhar olup uçabilirlerdi. Yani sizi istemediğimden değil, üzülmekten korktuğumdan öyleydim.
Beyoğlu Güzeli ve tanımadığım bir simayla karşı karşıya oturan ailemin yanına vardığımda, candan olduğunu umduğum bir tebessüme sahiptim. "İyi akşamlar," dedim, masadaki yerimi alırken. Ailemin haberi vardı rahatsızlığımdan. Nasıl hissettiğime, iyi olup olmadığıma kısaca değinildikten sonra takdim edilmişti bana, ismini bilmediğim beyefendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Levanten | BxB
Roman d'amour꧂Yıl, 1935. Annesi ve ağabeyinin ölümü üzere Venedik'ten İstanbul'a babası ve kız kardeşiyle birlikte yerleşen ve nesillerdir tüccarlık yapan zengin bir hanenin mensubu olan Luca; Pera Palas'ta aşka dokundu, akşamüstü çaylarını asla kaçırmayan soylu...