①⑧

6 2 6
                                    


Açelya'dan

      Yine Akasya'nın sabahın körüne kurduğu alarma ondan önce kalkmıştım. Yanına gittim ve eğilip saçlarımı burnuna doğru sürttüm. Huylanıp kafasını iki yana salladı. Sesli bir şekilde gülmemeye çalışarak bu sefer aynısını boynuna yaptım. Bir anda eliyle boynuna vurdu.

"Öldüreceğim şu sinekleri ha." Diye mırıldandı. Sesli bir şekilde gülmeme engel olamadım.

"Alarm kurmazsan sinekler rahatsız etmezmiş. Bir yerde okumuştum." Gözlerini açtı.

"Kötü bir kardeşsin." Bunu dedikten sonra esnemesiyle ben de esnedim.

"Kötü bir ablasın."

"Kötü bir abla da olsam uyumaya hakkım olmalı." Güldüm.

"Kötü bir kardeş de olsam senin alarmınla uyanmama gibi bir hakkım olmalı."  Yatağımın yanındaki komodinden kırmızı ipli ucunda yıldız olan kolyemi taktım. Yüzüklerimi de taktıktan sonra saçımı açıp taradım ve tekrardan topuz yaptım.
Ablam o sırada kalkıp banyoya gitmişti. Geri geldiğinde o da annemden kalan küpeleri taktı.

"Aşağıdan mis gibi koku geliyor. " Kapıyı açınca koku buraya kadar da gelmişti ve haklıydı. Aşırı iyi kokuyordu.

"Ay iyice acıktım şimdi. Hemen inelim!" Dedim ve terliklerimi giyip hızlıca odadan çıktım. Merdivenleri ikişer ikişer indim. Mutfak kapısı açıktı ve içerisini görünce olduğum yerde kalakaldım.

"Açelya! Durulacak yer mi bu-Baba?!" Ablam arkamdan gelip bana çarpmıştı. Ve o da hayretler içinde kalmıştı.
Babam annemin en sevdiği mutfak önlüğünü giymiş ve bir elinde çırpıcı ile yumurta çırpıyordu. Ocakta patates ve sigara böreği kızarıyordu. Diğer tarafta bir sürü içi süzülmüş portakal duruyordu. Sularıysa bir sürahiye konulmuş...

"Günaydın kızlarım!" Gülümsedim. Bir şeyler normale dönüyordu. Birileri eskiye dönüyordu.

"Günaydın babacım!"  Yanına gidip yanağından öptüm.

"Ee Mütevesser teyze?" Diye sordu ablam.

"O ben gideyim de bir oradaki evi siz gelmeden temizleyeyim tekrardan dedi. Sabah otogara götürdüm. Akşama da biz yolcuyuz biliyorsunuz di mi?" Kafamızı salladık. Aslında ben dile getirmesem de biraz daha durmak istiyordum ama babam Ankara'da iyi bir psikiyatrist bulmuştu. Erkenden gidip görüşmek istiyordu. Bize de desteklemek düşerdi tabii ki.

Ablam kızarmış bir sigara böreğinden bi' ısırık aldı.

"Üf be! Sanki bana şef mübarek!"  Güldük.

"Bence bu seneki MasterChef'e katılmalısın baba. Bak o kadar söylüyorum."  Babam gülmeye devam etti. Salatalığı doğramayı bırakıp ellerini bize gösterdi.

"Ben bu el lezzetiyle oraya yarışmacı değil jüri olarak giderim yalnız." Göz kırptı.

"Vay vay vay! Hallere gel, havalara gel!"

"Karizma denince de benim babam." Diyip onu işaret ettim. Hepimiz gülmeye devam ettik. Normalimize bir kişi eksik olsa da dönmüştük. Daha iyisi, daha güzeli yoktu. Şu an vardı. Yazlık evimizin mutfağındaydık. Babam bizim için kahvaltı hazırlıyordu. Ona yardım ediyorduk. Sohbet ediyor ve gülüyorduk. Daha fazlası yoktu. Babam uzun zaman sonra gerçekten hayatta olduğunu hissediyor ve hissettiriyordu. Dahasına ihtiyacımız yoktu. Üçümüz de bu evin içindeydik ama şu an hissettiğimiz huzur ve mutluluk bu eve sığmaz, taşardı. Birbirimize olan sevgimiz dünyayı avcunun içine alırdı. Biz uzun zaman sonra bir aradaydık. Biz uzun zaman sonra yeniden aileydik...

02.17Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin