36 6 43
                                    

Açelya ile tanışmamızın üstünden üç gün geçmişti. Bugün sabah yine annem uyandırmadan kalkmış ve iki hafta önce bizim ihtiyardan aldığım kitapları iade etmek için yola çıkmıştım. Saatler çuvala girmiyordu tabii ki. Akşam da bırakabilirdim ama geçen Açelya'yı erken saatte orada görünce belki yine görürüm umuduyla o zamanki saate yakın çıkmıştım.

Efe'ye Açelya'nın bahsettiğim kız olduğunu söyleyince bana bu kadar ballı olduğum için afedersiniz kıçımı kaşımam gerektiğini söylemişti. Ben de 'o çok gülünce yapılmıyor mu lan?' diye sormuştum ve o buna cevaben kendisi gibi cevaplarının da sallamasyon olduğunu söyledi. Kesinlikle kafadan kontak bir arkadaşımdı. Bir kere kimya sınavındaki tüm soruların cevaplarını baş harfi E olduğu için 'E' şıkkı olarak kodlamıştı. Bahtsız Bedevi arkadaşımın sonucu ise sıfır oldu çünkü hiçbir sorunun cevabı E değilmiş. Ara ara hatırlar dalga geçerim onunla. Şu an sabahın körü olmasaydı ve onun uyuduğunu bilmeseydim hatırlamışken arar yine dalga geçerdim.

Kitapçının oraya geldiğimde derin bir nefes aldım. Gördüğüm kadarıyla kimse yoktu. Zaten erken gelmiştim. Birazdan gelirdi. Herhalde gelirdi yani?
Kapıyı ittirip içeri girdim.

"Günaydın ihtiyar." Ayağıma Hık'ın dolanmasıyla gülümsedim ve eğilip onu kollarımın arasına aldıktan sonra tekrar ayağa kalktım. Burunlarımızı birbirine yavaşça sürterken gülümsemem büyüdü.

"Sana da günaydın oğlum." Dedim ve kafasının üstünü öptüm. Bir elimle onu sarmışken diğer elimle kafasının üstünü seviyordum. İçeri doğru adımladım.

"Eren?"

"Evet?"

"Hoşgeldin oğlum ben de tam kahvaltı yapıyordum bahçede. Kaynanan seviyormuş, gel." Dedi sonda gülerek. Sırıttım. Sever umarım.

"Bir iki atıştırırım. Kalkar kalkmaz buraya geldim. O yüzden çok aç hissetmiyorum." Kitapçının arkası çok güzel bir bahçeye açılıyordu. Yazın buranın havası cidden bir başkaydı. Hık yerinde kıpırdanınca onu kucağımdan indirdim ve kitaplara göz atmaya başladım.

"Gel de Açelya'ya bir bak." Diye yanıma geldiğinde birazcık inme inmiş olabilirdi. Kendime hemen gelip ona döndüm.

"Açelya burada mı?" Bana garip garip baktı.

"Tabii burada başka nerede olacak? "

"Nasıl ya? Ne zamandır tanışıyorsunuz ki siz?" Bana daha da garip baktı.

"Evladım ne tanışması? Elimde büyüdü." Şu anki halim tam anlamıyla far görmüş tavşandı.

"Ee ben niye daha yeni gördüm madem sen büyüttün?"

"Kışın bahçeye çıktığın mı var sanki Eren?"

"Açelya'yı bahçede mi tuttun tüm o soğuk kışta?!" Dehşete düşmüştüm. Vicdansız mıydı yahu bu adam?

"Soğuğun ortasında bırakacak kadar tecrübesiz miyim ben?Hem gölge ile serinliği sever o." Biz konuşurken bahçeye kadar gelmiştik zaten. Eliyle ileriyi işaret etti.

"Bak rengine. Maşallah. Pek güzel büyüdü."

"Evet...Anlıyorum...Evet, tabii." Aptallığıma karşı gözlerimi kapattım ve iç çektim.

"Eren güneş mi çarptı seni evladım ne diyorsun?"

"Bahsettiğin Açelya... Çiçek olan. Evet, aynen, kesinlikle." Gerçekten bir insan bu kadar aptal olabilirdi. Ellerimi yüzüme kapattım başımı iki yana salladım bir kaç kez. Ellerimi yüzümden çektim ve olduğum yerde silkindim. Masaya oturdum. Ağzıma bir kaç salatalık attım. İhtiyar hareketlerimi izliyordu. Kaşlarımı çattım.

02.17Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin