11.BÖLÜM

14 2 0
                                    

Hızlı adımlarla ilerliyorum ormanın içinde. Sabahın erken saatlerindeyiz. Güneş henüz doğmamış. Telefonuma düşen mesajın bildirimi uyanmama neden olmuştu. Uykum ağır değildi zaten. Ufak bir kıpırtıya uyandırdım. Telefona düşen bildirim ise şuydu:

Jessica: Tüm herşeyi hallettim. Geliyorum.

Sonunda işlerini halledip geri dönmeye fırsat bulmuştu. Jessica o mesajı atalı bir saat olmuştu. Onu burada bekleyenle hasret gidermesi için beklemiştim. Şu an sahilin yanında ki evinde kızı ile birlikteydi.

Onu ve kızını annem beni bırakıp gittikten sonra kıskanmaya başlamıştım.
Ama hiç söylememiştim kıskandığımı. Buna rağmen o anlamıştı içimde hüzünle yoğrulmuş olan kıskançlığımı. O zamandan beri beni kızından ayrı tutmadı.

İkimizde aynı anda düşsek hep ilk bana koşardı. Bana koşardı ama ilk yara bandını kızına yapıştırırdı.

Benim sevdiğim yemekleri yapardı. İlk kaşığı kızına verirdi.

Ben seviyorum diye saklambaç oynardık. Hep ilk beni sobelerdi.

İkimizden aynı anda ağlardık. Önce kızının saçlarını okşardı

El bebek, gül bebek büyüdüm ben. Annem dört yaşıma kadar en iyi şekilde büyüttü beni. Hafızamda yer edinen iki üç anıyı hatırlıyordum. Hep gülüyordum, annem büyük bir şefkatle sarıp sarmalıyordu beni. Sonra o kahkahalar sustu, şefkat yerini kedere bıraktı. Ve ben büyüdüm. Ölmek için büyüdüm.

Ben büyümek zorunda kaldığımda daha doğru düzgün konuşamıyordum bile.

Annem her gece masal okurdu bana. Ama gitmişti işte. Annemden sonra Jessica anlattı bana masalları. Masal bile dinleyemeyen çocuklar varken ben masal dinledim. Ama o masallar hiç benim için okunmadı.

Annesi olmamasına rağmen bir umut anne diye ağlayan çocuklar varken ben her yere düştüğüm de ağlayamamıştım bile. Çünkü gidenin gelmeyeceğinin bilincine çoktan varmıştım.

Ölüler gelmezdi. Onlar buraya ait değildi.

Kollarımı çizen dalları ittirerek ilerliyordum ormanın içinde. Postallarım her yere bastığında dal parçaları büyük bir ses çıkararak kırılıyordu. Arada karşıma bir kaç tavşan çıkıyordu. Bu ada bizim en güvenli yerimizdi. Dünyanın içinde ki küçücük farklı bir dünyaydı burası. Ne insanlar ne de başka hiçbir canlı burayı görmüyordu. Çünkü burayı koruyan kalkan en güçlüler tarafından yapılmıştı, birisi annem olmak üzere…

Ormanın içinden çıktığım zaman sahilde olan küçük bir ev karşıladı beni. Jessica her zaman sesin daha az olduğu yerleri tercih ederdi. Bu yüzden saraydan en uzak bölgeyi tercih etmişti. Ses sevmezdi. Sesler onun düşüncelerini çiğner geçerdi.

Evin kapısının açık olduğunu fark edince adımlarımı hızlandırdım. Kapıda tüm siniri ile o dikiliyordu. Benim içten içe hep kıskandığım ve şu yaşımda dahi kıskanmaya devam ettiğim kız, Aria.
Aslında tam olarak kıskanmak değildi.
İçimde bir burukluk vardı sadece.

Evin kapısının önüne geldim ve karşısında durdum. Kaşları çatıktı, dudaklarını kemiriyordu. Birkaç saniye yüzümü inceledi ve eli saçlarımda ki beyaz tutamlara ulaştı. Yavaş yavaş okşadı saçlarımı. Bunun benim için bir iyilik olduğunu düşünüyordu ama hayır bu yaptığı beni daha çok yaralıyordu. Bedenimde açıkta olan tüm yerleri tek tek inceledi. En sonunda kaşlarını düzeltti, başını yavaşça yana yatırdı ve “naptın sen?” bakışlarından attı. Birkaç adım daha gelerek kocaman sarıldı. Kollarımı beline doladım ve birkaç saniye öyle kaldık.

Son IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin