10.BÖLÜM

15 1 1
                                    

Evren üzerinde ki herşey bir oyun olmuştur her zaman. Yaşamak, nefes almak ve daha nice basit şey ufacık bir oyundan ibarettir. Yaşam da bir oyundur. Tanri

Önemli olan ise bu oyunun içinde sıkışıp kalmamaktır. Eğer oyunun içinde sıkışırsan geri çıkamazsın.

Ayak uyduramazsan,oyun seni içine çeker ve yutar. Adeta bir kara deliktir. Çıkmak mümkün değildir. Kurtulmanın tek yolu yok olmaktır. Oyunda yok olmamak için ya oyunun bir parçası ya da oyun kurucu olmak gerekir. Unutulmaması gereken ise şudur; oyun kurucular zafer için her şeyi ve herkesi çekinmeden harcar. Buna oyunun bir parçası olanlarda dahil.

Tek yol oyun kurucu olmaktır.

Oyun kurucular ise her zaman en riskli alanda olanlardır. Onları indirmek isteyen onlarca belkide yüzlerce kişi vardır. Hayatta kalabilmek için oyun kurucuların yapabileceği en iyi şey kamufle olmaktır.

Kimileri oyuncu,kimileri oyunun bir parçası kimileri ise oyun kurucu olur.

Ben ne miyim?
Ben oluşturduğu oyunda oyuncu olan bir kurucuyum. Yenilmiş bir oyuncu kılığına giren oyun kurucuyum.

Yaşayan ve yaşamak isteyen herkes için bedeli belkide ölüm olabilecek bir oyun kurdum, bu bedeli ödeyeceklerden ilki ise bendim. Oyunun bir parçası oldum ama ben her zaman kurucuydum. Aldığım nefes dahi benim oyunumun bir parçasıydı.

Ve ben kendime dahi bunu unuturmuştum.

Yüzüme çarpan rüzgarla yüzümde derin bir tebessüm oluştu. Şu an bir adadaydık. Bizim için güvenli olan tek yer burasıydı. Ve burası, benim dünyanın dört bir yanından topladığım çocukları getirdiğim onları güvende tuttuğum yerdi. Arkamda olan üçlüye yandan bir bakış atıp durumlarını inceledim. Kusma gibi durumlar göstermemişlerdi. İyi olduklarına kanaat getirince hızlı adımlarla sahilden ayrılıp ormanın içine daldım.

Çocuklar için devasa bir yapı inşaa edilmişti. Tam olarak tanımlamak gerekirse saray da denilenilirdi. Bu yapı düzlük bir alanda kalıyordu.

Ormanın içinden çıktığımız zaman bizi saray karşıladı. Gerçekten ihtişamlı duruyordu. Gözlerim sarayın etrafında ki alanda eğitim gören çocuklara kaydı. Onların odağı ise tamamen bendim. Gülümseyip çenemi havaya kaldırdım.

Jessica ben gelmeden önce onlara her şeyi anlatmıştı, bakışlarından belli oluyordu bu. Birkaç saniye sonra herkesin bakışları arkamdan gelen üçlüye döndü.

Seçilmişler.

Aralarından süzülerek saraya doğru ilerlemeye başladım. Ne olduğunu anlatacağımı biliyorlardı, ne zaman anlatacağımı da. Bu yüzden soru sorarak üstümüze çullanmak yerine bana ufak baş selamları vererek önlerine dönmeyi tercih ediyorlardı. Burada olduğum her an haftada bir kez çocukları sahilde toplar ve onlarla konuşurdum. Bu bizi savaşa hazırlanan bir ordu yerine, savaşa hazırlanan bir aile yapıyordu. Ve bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktu.

Sarayın içine girdiğim zaman yan yana duran iki beden karşıladı beni. Eira ve Carter. Benim burada ki en büyük yardımcılarım. Bulduğum ilk çocuklar. Teknik olarak ise ilk değil.

Carter buranın en büyüklerinden biriydi, bu yıl 20 yaşına girecekti. 3'e vurulmuş saçları,kemikli yüzü, kopkoyu mavi gözleri ve kavruk teni ile burada kızların favorisiydi ama yansıttığı ciddiyeti yüzünden ona pek yaklaşamıyorlardı. Heybetli bedenine astığı ok takımı neredeyse hiç görünmüyordu.

Eira ise benden yalnızca 3 ay küçüktü ama tek bir ay yüzünden aramızda bir yaş vardı. Beyaza boyadığı beline kadar gelen düz saçları, ince açık mavi badem gözleri ve beyaz teni ile kolayca dikkatleri üzerine toplayabiliyordu. Yaşı küçük olmasına rağmen en iyisiydi. Eira'yı yaratan bendim.

Son IşıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin