ondört

341 32 22
                                    

















🪩









Akşam saat 10'a gelirken, odamda oturmuş, masamda kitabımı okuyordum.

İki yıl önce abimin bana doğum günü hediyesi olarak aldığı plak çalardan, sakin şarkılı plaklarımı dinlerken bir yandan, saf bir aşkı anlatan kitabımı okuyordum.

Nisan ayının ortalarıydı, akşamları soğuktu hâlâ. Perdemi çekmediğim için büyük ihtimalle odam net bir şekilde gözüküyordu.

Dikkatimi dağıtan şey içeriden annemin seslenmesiydi. Buradan seslenirsem beni duymayacağını bildiğim için kitabımın yerine işaret koydum ve odamdan çıktım.

"Efendim?" salona girdiğimde, annemle babam televizyon karşısında çay içiyorlardı.

Annem çekirdeğin bittiğini ve bir koşu markete gidip alabilir miyim diye sormuştu. Kırmayarak onayladım ve anahtarlarımı alarak evden çıktım.

Biraz yürüme mesafesi olan markete sonunda geldiğimde içeri girdim ve çekirdekle kendime içecek aldığımda parasını ödeyip marketten çıktım.

Eve doğru yürürken çalan telefonumla elimi arka cebime attım ve telefonumu elime aldım. Gördüğüm isimle kala kaldım.

Mert.

Beni neden arıyordu? Bu saatte.

Kaşımı çattığımda telefonumu açıp kulağıma götürdüm. "Alo?"

"Evin.. Selam." ses tonu kaşlarımı daha da çatmama sebep oldu.

"Mert, ne oldu? Niye böyle konuşuyorsun?" sonra aklıma bir şey dank etti.

Ah Allahım. Sarhoştu o.

Kaşlarım yaşadığım şokla havalandı ve hayretle "Sen içki mi içtin?" diye fısıldadım.

"Azcık..." dedi telefona. Azıcık dediği bu muydu? konuşamıyordu bile, kelimeleri yuvarlıyordu.

"Kim var yanında? Tuğçe yanındaysa bir kahve yapsın sana." gülüşünün sesini kulağımda hissetmemle yine şaşkınca kala kaldım.

O, Mert gibi davranmıyordu. Şu saygıyla işini yapıp, kimseye sataşmadan hayatını yaşayan, olgun, sessiz bir adam gibi. Şimdi o yoktu sanki.

Dediğim şeye alayla gülmüş ve derin bir sesli nefes vermişti telefonuna.

"Evin, bana gel."

Eğer ruh yaşamamı sağlayan tek şey olmasaydı, sadece 5 saniyeliğine bedenimden ayrıldığına yemin edebilirdim.

Beni evine çağırıyordu, sarhoştu.

"Saçmalama! Neden geleyim yanına? hem Tuğçe nerede? onu arasana Mert!"

Yeniden gülmüştü. "Tuğçe filan yok Evin. Beni daha fazla zorlama ve buraya gel. Lütfen, buna ihtiyacım var."

3 yıldır platonik olduğum adam, ihtiyacı olduğunu söyleyerek beni evine çağırıyordu.

Ve sarhoştu.

Beynime kan gitmedi bir anlığına, kalbim yerinden çıkacakmışçasına atmaya başladı, vücudum titredi.

Bunların hepsi ona olan aşkım ve heyecanım yüzünden oluyordu.

Tuğçe niye yoktu yanında? Neden yanına gelmemi istiyordu? bu yüzden mi içki içmişti acaba? ona aşıktı da, düşüncelerini atmak için mi içmişti?

Sustuğumu anlayan Mert, yeniden varlığını belli etmişti. "Evin, son kez soruyorum. Gelecek misin? Yoksa ben bu kafayla araba mı kullanayım?"

"Saçmalama! Sakın böyle bir şeyi yapma!" diye çıkıştım sertçe.

Nefesimi verdim derince.

Sadece, Tuğçe'yle arası bozulduysa, ona yardım etmek için gidecektim.

Yumduğum gözlerimi aralayıp derin bir iç çektim. Önümdeki siteme bir bakış attım.

"Tamam, geliyorum."

💋

Evden içeri girdiğimde salona girdim. Poşetten çekirdeği çıkarıp babama uzatırken bana merakla bakmıştı.

"Hayrola kızım, niye uzun sürdü gelmen?"

"O markette yokmuş baba. Aşağıdakine gittim." annemle babam "hee" diyerek beni onayladıklarında yanlarından ayrılarak odama geçtim.

Kapıyı arkamdan kapatır kapatmaz yatağımın altındaki sırt çantamı aldım ve üzerime daha uygun bir şeyler seçtim.

Sadece konuşmaya gidecektim. Sadece konuşacaktım. Mert'in bana çok iyiliği dokunmuştu ve ona yardım etmek istiyordum sadece.

Telefonumu elime alıp hemen çocukluk arkadaşım Lalin'i aradığımda telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Evin! Hayatım nasılsın? Çok özledim seni!"

"İyiyim canım teşekkür ederim. Senden bir şey isteyecektim."

"Tabii ki! Ne olursa olsun."

"Annemler seni ararsa sende olduğumu söyler misin onlara?"

"Neredesin sen?"

"Şu an evdeyim, ama bir yere çıkmam gerek. Annemler bu saatte sadece sana gitmeme bir şey demezler."

"Evin, neler oluyor? Sen nereye gidiyorsun?"

"Korkma. Gerçekten kötü bir şey yok. Benim.." aklıma gelen ilk yalanı söyledim.

"Sevgilim var. Hastaymış.. Bi yarım saatliğine ona bakmaya gideceğim."

Lalin telefondan gülmüştü. "Vay vay! Bana niye söylemedin? Kim bu? Neyse.. Daha sonra hesap soracağım sana." gülümsediğimde Lalin nefesini vermişti.

"Tamam, merak etme. Ben idare ederim." gülümsedim.

"Çok teşekkürler. Öpüyorum seni, görüşürüz."

"Görüşürüz! Dikkat et kendine!" onu onayladığımda telefonu kapattım ve çantamı sırtıma aldım.

Salona geldiğimde, hazırlandığımı anlayan annemle babam bana merakla bakmışlardı. "Nereye kızım?"

"Lalin'lere gidiyorum anne. Sohbet etmeye çağırdı."

"Tamam kızım, geç kalma. Kalacaksan da haber et." kafamı sallayıp gülümsedim.

"Tamamdır, hadi görüşürüz."

Kısa sürede evden çıktığımda, hafif karanlık sokakta yürürken düşüncelerim birbirlerini kemiriyordu.

Kalbim sıkışıyordu heyecandan.

Gördüğüm ilk duraktaki otobüse bindiğimde kartımı bastım ve cam kenarına oturarak kafamı yasladım.

Mert.. Neyin var bilmiyorum ama.. Umarım beni üzecek bir şey değildir.


















🪩
















illicit affairs 🪩 mert günokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin