" Korktuğun karanlığa onları gömeceğim."
İyi okumaylar!
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım.
" Daha önce intihar girişimim oldu. "
Buna verilebilecek cevap neydi bilmiyordum ama susmuştum. Çünkü şok olmuştum ve dediklerine bir anlam veremiyordum. Aklımda bir sürü soru vardı fakat bunların hiçbirini ona soramadım. Cevaplamak için hazır olmadığını söylemişti.
Tekrardan sesini duydum:
" Bir deli ya da şizofren olduğumu düşünebilirsin. Bu söylediğimle benden uzaklaşsan seni yine anlarım. Ama şunu bil ki bir daha bunu denemiyeceğim çünkü... "
Sustu. Konuşması için:
" Çünkü? " dedim.
Gözlerime baktı.
" Çünkü artık yaşamam için çok güzel bir sebebim var. "
" Senden uzaklaşmayacağım. Ne zaman anlatmak istersen ben buradayım. " dedim. Ona biraz süre vermek en doğrusuydu. Ardından devam ettim:
" Ve sana tavsiyem seni hayatta tutan o sebebi sıkıca tut, bırakma. " dedim.
Onun adına üzülmüştüm. Anlam veremediğim bir şekilde intihar ettiğini duyduğumdan beri kalbim ağrıyordu.
" Bırakmam. Bırakmayacağım. Eğer o beni bırakmassa. " dedi.
Titremeye başladığımda hemen ayağa kalkıp gülümseyerek konuştu.
" Gidelim artık, Deniz Kızı. Tabii hastalanmaya niyetin yoksa... "
Ayağa kalktım. Yağmur halâ yağıyordu. Ellerimi bana verdiği deri ceketin cebine koyduğumda ceplerin sıcak olduğu fark ettim. Tıpkı elleri gibi , bana sarıldığı an gibi...
Aklıma gelen şeyle durdum.
" Bu arada şizofren ya da deli olduğunu düşünmüyorum. "
Bu dediğim ikimizi de kahkaya boğmuştu. Biraz yürüdükten sonra yollarımız ayrılmıştı. Ben sağa o sola sapmıştı.
Eve vardığımda kendimi yatağa attım. Yorulmuştum. Fiziksel anlamda değil de daha çok zihinsel anlamda yorulmuştum. Babamı aramalıydım. Aradım onu. Her şeyi baştan sona anlattım. Ona notun fotoğrafını çekip attım. Nedenini bilmiyordum ama babam pek de şaşırmış gibi görünmüyordu. Polise haber vereceğini söylemişti. İçim biraz bile olsa rahatlamıştı.
( Ateş' in Anlatımıyla)
O intihar ettiğimi söylediğim ilk kişiydi. O, çok iyi çalışmam gereken bu yoğun hafta da hastalanmayı göze alıp ceketimi verdiğim ilk kişiydi. Ve o annem dışında sarıldığım ilk kızdı.
Evet, ona sarılmıştım. Ve müthiş bir şeydi. Menekşeye benzer bir konusu vardı. Kokusu bile çiçektendi.
Ondan intikam almak istiyen kişi kimdi bilmiyorum ama ona zarar vermek istediği kessindi. O kişi her kimse onu bulmalıydım. Ayrılmadan önce kendisine dikkat etmesini söylemiştim fakat babasının evde olmadığını öğrenince sinirim bozulmuştu.
Şuanlık başına bir şey gelirse kendini koruyabilecek bir güce sahip değildi. İlerleyen vakitlerde ona kendisini korumasını öğretmeliydim.
Kadınların sürekli şiddet gördüğü bir ülkede , bir dünyada kadınların dövüş eğitimi görmeleri şarttı. Üstelik olanlar sadece şiddetle de sınırlı kalmıyor, cinayete kadar gidiyordu.
Bu hafta sahiden çok yoğun bir haftaydı. Ve eğer onu düşünürsem bu benim sonum olurdu.
Yatakta uzanmıştım. İki saat aralıksız çalıştıktan sonra bunu hak ettiğimi düşünürek on dakikalık bir mola vermiştim.
Telefondan gelen bildirimle açıp baktım. Mesaj atan kişi Yurda' ydı. O benim belki de bu hayatta ki en iyi arkadaşımdı ve onunla aynı sınıftaydık. Bir soru atmıştı ve altına da şunu atmıştı:
" Dostum, müsaitsen şu soruya bakar mısın? "
Cevabım otuz saniye sonra gitmişti:
" Cevap on altı mı? " diye sordum. Her ne kadar doğruluğundan emin olsam bile...
" Evet. "
Ayağa kalkıp bir kağıda çözümünü attıktan sonra mesaj attım.
" Anlamadığın bir yer olursa sor. Ama unutma mi yalnızca beş dakikan var. "
" Niçin? " diye sordu.
Onu aradım. Mesajlaşmayı sevmezdim.
" Molanın bitmesine beş dakika kaldı. " diye bir açıklama yaptım.
" Tamam. Anladım zaten. Teşekkür ederim, Yeşil Bey. "
Bana gözlerimden dolayı Yeşil lakabını takmıştı. Tam telefonu kapatacakken aklına bir şey gelmiş gibi durup heyecanlı bir sesle konuştu:
" Eee... Senin Deniz Kızı' nın durumu nasıl? "
Üç dakikası kalmıştı ve beni sinir etmek için her yolu deneyecekti.
Evet, ona Rüya' dan bahsetmek gibi bir hata yapmıştım.
" Benim Deniz Kızı' m diye bir şey yok. Sana daha kaç kere söyliyeceğim, arkadaş bile değiliz. "
Oflayarak konuştu:
" Kusura bakma, Ateş ama yanılıyorsun. Ben daha önce hiçbir kızdan bu şekilde bahsetttiğine şahit olmamıştım. Onu anlatırken yüzün gülüyordu ve belki farkında değildin ama heycanlıydın. Sanki sana bıraksam sabaha kadar onun hakkında konuşacakmışsın gibi konuşuyordun. Ayrıca gülümsemesinin seni büyülediğini söylemiştin. "
" Öyle bir şey demedim. Yalnızca gülümsemesinin tuhaf bir şekilde hoşuma gittiğini söyledim. "
" Çok şey fark etti biliyor musun! " dedi benimle dalga geçerek.
" Sana bir şey söyleyebilir miyim? " dedi. Sayaca baktım.
" Bir dakikadan bile daha kısa sürecekse söyle.
"
" Kızmıcak mısın? " dedi.
" On saniy... "
Daha cümlemi bitirmeden araya girdi:
" Bence sen bu kıza aşıksın. "
Alarm çalmaya başlamıştı.
" Ne! "
" Her neyse ben seni tutmuyayım. Ne de olsa süren bitti. "
Telefonu kapatmak için hareketlendi.
Derin bir iç çektim.
" Sana yanıldığını söylemiyeceğim. Ama şunu bil ki benim hayatım da şuan senin düşündüğün anlam da bir kız olamaz. Biliyorsun kariyerim benim için daima önce gelir. Yani anlayacağın Rüya' yı hayatıma düşündüğün şekilde koyamam. "
Gerçekler bunlardı. Eğer bir kıza karşı ilgi duysam ya da aşık olsam ondan başka bir şeye odaklanamazdım.
Vedalaştık ve telefonu kapattım. Dersin başına geri döndüğümde soru çözmeye devam ettim. O sırada soru da bir şey fark etmemle kahkaha attım. Sahiden yanlış mı görüyordum? Soruda onun ismi vardı. Rüya.
Gözlerimi kapatmamla gülüşü aklıma gelince küfrederek gözlerimi açtım. Allah aşkına o isim orda dururken odaklanmamı nasıl bekleyebilirlerdi?
Az önce eğer aşık olursam dikkatimi ondan başka bir yere vermezdim mi demiştim ben?
Saat beşe geldiğinde kalkıp hazırlanmaya başladım. Bugün cumartesiydi ve dövüş kulübüne gidecektim. Her cumartesi iki saatliğine Efe ile beraber giderdik. Aslında bugün çok ders çalışmalıydım ama Efe' ye gelemeyeceğimi söylesem muhtemelen beni öldürürdü.
Aşağı indiğimde Efe beni bekliyordu. Arabaya bindik. Ben şoför koltuğuna o ise yanıma oturdu. Yaklaşık iki ay önce ehliyetimi almıştım. On sekizime girer girmez almıştım.
Efe elini yumruk yapıp boş havaya atıp konuştu:
" Bugün seni mahvedeceğim. " dedi. Kahkaha attım:
" Sıkıyorsa dene. "
Sonunda varmıştık. Arabadan çıktık. Soyunma odalarına geçtik.
İşte o an gelmişti. Efe karşımdaydı. Elleri yumruk halindeydi ve saldırmaya hazırdı.
" Seninle bir anlaşma yapalım mı? " dedim.
" Nedir? "
" Ben yalnızca ellerimi kullanacağım. Sen ise istediğin şekilde gel. "
Bana baktı:
" Emin misin? "
Dudağımın bir kenarı kıvrıldı. Cevap vermeyeceğimi fark ettiğinde saldırıya geçti.
Çok kısa süren eğitim sonucunda kazanan ben olmuştum. Efe ellerini dizlerine koyup konuştu:
" Ah, yoruldum! Bütün gücünü kullanmak zorunda mıydın? "
" Gücümün çeyreğini bile kullanmadım. "
Aklımda sabahtan beri dolaşıp duran şeydi , Rüya' nın nasıl olduğu. Aramalı mıydım, emin değildim. Güvende değildi. Aramalıydım sanırım. Büyük bir çelişkiden sonra aramaya karar verdim.
( Rüya' nın Anlatımıyla)
Telefonumun çalmasıyla elime aldım. Arayan Ateş' di. Niçin aramıştı ki?
" Alo. " dedi.
" Selam. " dedim.
" Selam. Nasılsın? " diye sordu. Sesi endişeli çıkmıştı. İyi miydi?
" İyiyim. Sen? "
Karşı taraftan bir oh geldi.
" İyiyim. Yalnızca senin adına biraz korkuyorum."
" Neyden? " diye sordum endişelenerek.
" Sana bir şey olmasından. " dedi dürüstçe.
Sertçe yutkundum. Bunun için mi aramıştı?
" Te... Teşekkür ederim. İyiyim, merak etme. "
" Sevindim. Eee... Ne yapıyorsun? "
" Seninle konuşuyorum. " dedim gülümseyerek.
Gür bir kahkaha attı.
" Beni aydınlattığın için teşekkürler. " dedi o da şakaya vurarak.
" Kitap okuyordum. Sen? " diye sordum şakayı bırakarak.
" Dövüş kulübündeyim. Az önce Efe ile dövüştük. "
Dövüş mü? İşte buna şaşırmıştım.
" Dövüş mü? " dedim.
" Evet. "
Güzel bir şey olmalıydı.
" Deniz Kızı? "
" Efendim? "
" Şey... Aslında... Aslında aklıma bir şey geldi. "
" Nedir? "
" Diyorum ki acaba sen de mi bize katılsan? "
Bu teklifini elbette ki kabul etmiştim.
" Neresi orası? " diye sordum.
Neresi olduğunu söylediğinde tanımadığımı fark ettim.
" Konum atabilir misin? Sanırım neresi olduğunu bilmiyorum. "
" Atarım, elbette. Seni getirebilecek biri var mı? " diye sordu.
" Evet, var. Teşekkür ederim sorduğun için. " dedim.
" Sen her şeye teşşekkür mü edersin böyle? " diye sordu daha çok sitemkar bir şekilde.
Her cumartesi açık olduğunu öğrendikten sonra telefonu kapattım.
( 1 hafta sonra - Cumartesi )
Arabadaydım. Mustafa abi beni götürüyordu. Bir sırt çantası almıştım yanıma. İçinde bir tayt ve tişört vardı. Bir de Ateş' in ceketi vardı. Ona vermek için getirmiştim.
Binanın önüne geldiğimizde arabadan çıktım ve Ateş' i aradım.
" Selam, geldim ben. İçerde misin? " diye sordum.
" Evet. Bekle geliyorum. " dedi.
Telefonu kapatıp bekledim. Ateş binanın kocaman kapısında göründüğünde ona doğru yürüdüm.
Birlikte içeri girdik. Kocaman olan salonda eğitmenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Ateş' in sorusuyla ona döndüm:
" Rahat kıyafetler getirdin mi? " diye sordu. Başımı salladım.
Kafasını kaşıyarak etrafa baktı:
" Şey... Sanırım kızlar için olan soyunma odasının yerini bilmiyorum. " dedi.
O sırada yanımızdan geçen bir kızı durdurdum. Ve ona sordum. Kıza teşekkür edip oraya yöneldim.
İçerde yaklaşık on kabin vardı. Boş bir tanesine geçtim. Çantamı açtığımda Ateş' in ceketini gördüm. Az kalsın unutuyordum. Binadan çıktıktan sonra ona vermek en doğrusuydu.
Giyinmiştim. Tam kabinden çıkacakken birinin sesini duydum.
" Ateş' de buradaymış biliyor musun? " dedi biri.
" Saf mısın kızım sen? Onun için geldim zaten. Uzun süredir gelmiyordu. Bak bu sefer onu nasıl da avuçlarımın arasına alacağım. " dedi bir diğeri.
Midem bulanarak dinledim. Bir kere teknik olarak Ateş onun avcunun içine girebilecek kadar küçük değildi. Yani hem boyut olarak hem de...
Sonra yine ilk konuşan konuştu:
" Türkiye birincisinden bahsediyoruz. Karşısına dünya güzeli de çıksa tepki vermez. "
İşte bunda haklıydı.
Çıktım kabinden. Odada küçük dolaplar vardı. Bu dolaplardan boş bir tanesine çantamı koydum. Lakin bu dolapların anahtarının olmaması saçmaydı.
Odadan çıktım. Onlar da çıkmıştı. Ateş' i gözlerim ararken sonunda buldum. Beni beklemişti ve gülümsüyordu.
Önümde duran sarışın ve esmer kızların da Ateş' e doğru yürüdüğünü fark ettim. Ateş onları görmemişti. Gözleri bendeydi. Ve ben yerim de durmuş nereye gideceğimi şaşırmıştım.
Sarışın olan konuştu:
" Selam, Ateş. "
Sesinden de anlayabileceğim üzere bu kız avuçtan bahseden kızdı.
" Selam... " dedi Ateş. Anlaşılan ismini bilmiyordu.
" Bengü. " diye tamamladı.
" Şey... Eğer müsaitsen beni çalıştırabilir misin? "
Ateş bana baktı. Ardından ona döndü:
" Maalesef. Çalıştırmam gereken başka biri var. " dedi bana bakarak. Beni mi kast ediyordu?
" Ah, tamam. Kardeşin mi? " diye sordu kız Ateş' e. Ateş' e sormuştu ama bana bakıyordu.
" Hayır. " dedi.
" Arkadaşın mı? " diye sordu. Ateş derin bir nefes aldı.
" Tanımadığım insanlarla özel hayatım hakkında konuşmayı sevmem. " dedi.
Ateş yanıma geldi.
" Gidelim mi? " diye sordu. Başımı salladım. İsmini bilmiyordum ama etrafı iplerle dolanmış biraz yukarıda duran yere yaklaştık. Aslında film veya dizilerde çok görülen bir yerdi. Sanırım orada çalışacaktık.
Bir masa vardı. Üzerindeki eldivenlerden iki çift aldık. En küçük eldiveni almış olmama rağmen çok büyük gelmişti.
Çalışacağımız yerin eyrafına sarılmış olan ipleri çekti ve geçmemi bekledi. Kendimi eğip geçtim. O da geçti. Tam karşıma geçtiğinde konuşmaya başladı:
" Şimdi istersen başlayalım. " dedi. Başımı onaylarcasına salladığımda devam etti:
" O halde önce pozisyonu öğrenelim. Bacaklarını biraz aç. " dedi. Açtım. Yüzünü buruşturdu.
" Biraz demiştim. " dedi ve bacaklarını açıp gösterdi.
" İşte ikisi arasında bu kadar mesafe bırak. " dedi. Bacaklarına bakıp ona göre davrandım.
" Evet, oldu. " dedi ve devam etti.
" Dövüşte en önemli şeylerden biri hamleyi başlatacak olan kişidir. Ben daima rakibimden gelen hamleyi beklerim. Sen de öyle yapmalısın. " dedi. Anlayamamıştım.
" Neden ki? " diye sordum.
" Aslında dövüş fiziksel bir olay gibi görünse de bence zekayla da ilgisi var. Dövüşürken rakibinin hamlelerine bakarsın ve onu anlamaya çalışırsın. Bir sonra ki hamleyi tahmin etmeye çalışır beynin. Tıpkı satranç gibi. Bu sebepten dolayı rakibin önce başlarsa ondan gelecek olan hamleleri beynin daha çabuk anlar. "
Sanırım anlamıştım. Mantıklıydı.
Konuşmaya devam etti:
" Şimdi önce nasıl saldırdığına bakalım, olur mu? "
O çok güçlüydü ve şuan karşısında pek de şansım varmış gibi görünmüyordu. Ona baştan aşağı baktım. En az bir doksan vardı.
" Merak etme. Sana zarar vermeyeceğim. " dedi içimi rahatlatmak istercesine.
Sanki az önce ilk başlayanın önemli olduğunu söylememiş gibi hemen saldırdım. Yüzüne bir yumruk atacağım sırada hemen başını sağa çevirip kurtardı. Bunun işe yaramayacağını düşündüğümde karnına bir tekme attım fakat o ayak bileğimi tuttu. Tekmeyi atamamıştım ve aynı zamanda tek ayak üzerinde duramadığım için dengem bozulmuştu.
Yere düştüğüm sırada sıkı sıkıya gözümü kapattım. Bir saniye yere düşmeme rağmen canım acımamıştı. Ayrıca bu tekleyen kalbim de neyin nesiydi?
Gözlerimi hafif açtığımda yeşil hareleriyle karşılaştım. Düşeceğim sırada beni belimden tutmuştu. Bir eli belimde diğer eli ise her ihtimale karşı düşersem diye kafamdaydı. Üzerime eğilmişti.
Gözlerimi açtığımda kalbim daha da hızlı atmaya başlamıştı. Çok yakınımdaydı.
" İy... İyi misin? " dedi. Kekelemiş miydi o?
Konuşamıyordum. O kekelerken ben bunu bile becerememiştim. Başımı salladım.
Gözlerime sanki ezberlemek istiyor gibi bakıyordu.
" Gözlerin... " dedi. Sözü yine kesilmişti.
Bir anda ışıklar o geceki gibi gittiğinde korkararak çığlık attım. Beni halâ bırakmamıştı. Normalde karanlıktan korkmazdım. Aksine karanlık bana huzur verirdi.
Ama artık hiçbir şey normal değildi.
O kağıt geldiğinden beri gece ışıkları bile kapatamamıştım.
Beni doğrulttuğunda elini belimden çekmeyip konuştu:
" Şşştt. Sakin ol. Bir şey yok. Yalnızca ışıklar gitti. Ben buradayım. "
Ben buradayım. Ben buradayım. Ben buradayım.
Bir cümlenin insanı bu kadar rahatlatması normal miydi?
Kalan son gücümle ona sarıldım. Kollarını bana sardı.
" Çoçukluğumda bile karanlıktan korkmayan ben küçücük bir kağıt parçası yüzünden karanlıktan korkuyorum. Bu hiç adil değil. " dedim.
" Sana yemin ederim istediğin adalet neyse sağlıyacağım. Ve sana yemin ederim senin korktuğun karanlığa onları gömeceğim. " dedi.
Sinirlenmişti. Sesinden belli oluyordu.
Her yer karanlıktı. Salonun ortasından bir ses geldi. Biri Ateş' e sesleniyordu. Elinde fener vardı ve bize yaklaşıyordu. Hemen ayrıldığımızda sesin sahibine döndük. Ateş:
" Buradayım! " diye seslendiğinde adam feneri bize doğrulttu. Fener tam gözlerimize denk geldiğinde gözlerimi kıstım. Ateş hemen ellerini gözüme siper edip konuştu:
" Şunu gözümüzün önünden kaldırmayı, düşünüyor musun? " diye sordu. Adam feneri indirdi ve konuştu:
" Ha, tabii. Kusura bakmayın. Bir arıza olmuş, gelip baksana diyecektim. Anlarsın bu işlerden sen. "
Bu çocuğun bilmediği bir şey var mıydı? Bir bana bir adama baktı:
" En son ne zaman yaptığımı bile hatırlamıyorum. Unutmuş olabilirim. Efe' yi çağır istersen. " dediğinde adam gitmişti. Benim için gitmemişti, Ateş.
Büyük bir mahcubiyetle ona döndüm:
" Teşekk... " Sözümü kesti:
" Bir daha teşşekkür etmemen konusunda konuşmuştuk diye hatırlıyorum, Deniz Kızı. Ayrıca sözünü kesmeyi sevmiyorum. Bunun için bir daha teşekkür etmek yok. "
Gülümsedim fakat bunu görmediğinden emindim. Bir anda karşımızda ki duvar aydınlanınca herkes oraya döndü. Projeksiyon sayesinde bir video çıkmıştı. Beyaz bir ekan vardı. O sırada kalbimi tekleten o cümle siyah harflerle geldi:
" Bazen hayatta siyah deri bir ceketten daha mühim şeyler vardır. "
Gözlerim kocaman açıldığında tek tek o harflerde gelmeye başladı.
BSACKH
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Ve Kar
Romanceİlk duyuşta aşk... Rüya'nın monoton hayatı birdenbire değişmeye başlar. Kendini hastane ,karakol derken o bankta bulur. O bank ona sadece aşkı öğretmiyecek geçmişin sırlarını da açacaktır. Ateş ise babası gibi işkolik bir gençken kend...