7. Bölüm: İNANAYIM MI?

1 0 0
                                    

Yağmurlardı bizi buluşturan ve belki de yağmurlar olacaktı yine bizi ayıran.

İyi okumalar!

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayalım. :⁠-⁠)

( Rüya' nın Anlatımıyla )

Bunalmaya başlamıştım. Gözüm pencereye kaydı ve yağmurun yağmadığını fark ettim. Berk' in sesiyle kendime geldim:
" Geliyorlar. "
Merdivenlere baktım. Evet, geliyorlardı.
Olaylar nasıl bu kadar hızlı gelişmişti bilmiyorum ama memurun kelepçesini çıkarıp adamın bileğine koyması ve adamın inkarlarına rağmen onu götürmesi bir olmuştu.
Ateş' e baktım. Bunu nasıl yapmıştı?
Memur geri döndü ve sandalyesine oturdu:
" Bunu bizlere söylediğin için teşekkür ederiz." dedi bana bakarak.
" Teşekkürler edilecek bir şey yapmadım." diyip sandalyeden kalktım.
" Kolay gelsin. " diyip kapıya ilerledim.
Ateş' e gözüm kaydı. Muhtemelen onu son görüşümdü. Sahi ya , bunu nasıl becermişti?
Dışarıda yağmur yoktu. Muhtemelen bugün bir daha gelmiyecekti.
Bugün öğle arası Berk bütün hayallerimi yıkmıştı. Ben de okul çıkışı banka gidip kitabımı okumaya karar vermiştim. Bu yüzden her zaman ki bankıma doğru ilerledim ve vardığımda okul çantamı bankın üzerine koydum.
Merak ediyordum. Ateş bunu nasıl yapmıştı? Ayrıca Yasin Tekin niye bu kadar tanınıyordu? Telefonumu elime alıp küçük çapta bir araştırma yaptım. Babası ünlü ve zengin bir iş adamıymış.
Çantamı elime alıp kitabımı çıkarırken bir daha görmeyeceğimi düşündüğüm o kişiyi gördüm. Evet, Ateş' i ....
Banka yaklaştı ve bana bakıp konuştu:
" Oturabilir miyim? "
Onunla bu bankta karşılaşmıştık. O zaman bu soruyu sormayı akıl edememişti.
Başımı onaylarcasına salladım. İşte o an bir şey düşündüm. Belki de parayla o memuru ikna etmişti. Babası zengin olduğuna göre bunu yapmış olamaz mıydı?
Ayrıca niye buraya oturmuştu?
Ona baktım. Doğrudan sahile bakıyordu. İşte o sözler ağzımdan döküldü:
" Beni mi takip ediyorsun? " diye saçma bir soru sordum.
Bana baktı ve gülümsedi:
" Ben..." dedi durdu.
" Seni..." dedi ve yine durdu.
" Takip..."
" Ediyorum! "
Her kelimeyi yavaş yavaş söylemişti. Ardından bir kahkaha atıp konuştu:
" Asıl sen beni takip ediyor olmayasın? "
" Ne? " diye bir çığlık çıktı ağzımdan.
" Bak ben uzun süredir sürekli buraya gelirim. " dedim. Gerçekten uzun bir süre olmuştu.
" Ne kadar uzun bir süre oldu? Yaklaşık iki haftadan daha fazla değildir heralde. " dedi.
" İki haftadan daha fazla. Hatta iki yıldan bile... Ama anlaşılan sen iki haftadır burayı keşfettin. " dedim buruk bir gülümsemeyle.
" Pekala, doğru bir tahmin dedektif ! " dedi ve kitabını çıkarıp okumaya başladı.
Sahile döndüm ve aklımdaki soruyu sordum:
" Para her şeyi halledebiliyor mu? " diye sordum.
Ona dönmeden sormuştum. Ama bana baktığını hissedebiliyordum.
" Neden sorduğunu bilmiyorum ama para her şeyi değil az bir şeyi halleder
." dedi.
Ona döndüm ve sesime küçümseyici bir hava katarak:
" Cidden mi ya! " dedim.
" Ne imâ etmeye çalışıyorsun? " diye sordu.
" Bir şey imâ etmeye çalışmıyorum. Sadece söylesene adamı tutuklattırmak için memura kaç lira ödedin? " dedim.
Bana yaklaşık beş dakika boyunca baktı. En sonda dayanamayıp:
" Ne? " diye sordum ama beni umursamayarak telefonunu eline aldı.
Konuşmayacağını anladığımda kitabımı elime alıp okumaya başladım ama daha bir kelime okumadan Ateş' in telefonundan bir konuşma sesi geldi:
" Ben ilk önce tanışmayı daha doğ..."
Bu Ateş ve kadının konuşmasıydı. İşte o an kadının söylediği şey ikimizi de utandırmıştı:
" Belki de kız arkadaşınızın saçma düş..."
Kafamı gömdüğüm yerden kaldırıp Ateş' e baktım. Bana bakıyordu.
Ateş' in yaptığı şeyi anladığımda utanmıştım. Mırıldanarak:
" Özür dilerim. Yanlış anladım." dedim. Gülümseyerek:
" Sorun değil. " dedi.
Kitabını okumaya başladı ve yüzümde kocaman bir gülümseme belirledi. Berk' e benzemiyordu, geveze değildi. Yüzümdeki gülümsemenin nedeni buydu. Tam kitabıma başlayacakken:
" Neden gülümsedin? " diye sordu. Şok olmuş bir şekilde ona baktım. Kitabını okumuyor muydu?
" Aslında , kuzenine benzemiyorsun. Yani geveze değilsin. Kitabımı okuyabileceğim. Onun için gülümsedim. " dedim.
Anladım anlamında kafasını salladı ve bir soru daha sordu:
" Bu kitabı okumuş muydun? " dedi ve kitabın kapağını gösterdi.
Az önce geveze olmadığını mı söylemiştim? Yüzümdeki ifadeyi görünce hemen konuştu:
" Şey... Özür dilerim. Konuşmamalıydım. "
Bu dediğine kahkaha attım. O da gülmüştü. Kitaplar hakkında konuşacaksak akşama kadar konuşabilirdik.
Kitap Ölü Ozanlar Derneği idi. Filmden kitaba uyarlanmıştı.
Bir anda yağmur yağmaya başladı. Kitabını ceketinin içine koydu. Ben de çantama koyup konuştum:
" Evet, okudum. " dedim.
Kitabı çok eskiden okuduğumu hatırlıyordum. Konusu güzeldi fakat verdiği mesaj bana göre yanlıştı.
" Anı yaşa. " diye mırıldandı Ateş. İkimizde sahile bakıyorduk. Yağmur hızlanmıştı ve insanlar evlerine ulaşmak için koşuyorlardı ama ikimizin de bunu pek umursadığı yoktu.
" Yaşanılmaz. " dedim. An yaşanılamazdı. Bana döndü:
" Niçin böyle düşünüyorsun? " diye sordu. Ona döndüm.
" Çünkü an yaşanılmaya değmez. " dedim. Anında itiraz etti:
" Anın yaşanılmaya değip değmeyeceğini biz kendimiz belirleriz. An yaşanılır, Rüya. Şuan yağmurdan kaçmadığına göre yağmuru çok seviyor olmalısın. Onun için şuan çok mutlusun. Ve belki farkında değilsin ama anı yaşıyorsun. " dedi.
Sözleri etkileyiciydi. Ama tahmin edin bakalım ben etkilenmiş miydim?
Tabii ki de hayır!
İlk defa ismimi kullanmıştı. O an bir kadının sesini duyduk ve hemen yanımızda dikilmiş olan kadına döndük:
" Selam gençler! Bu yağmurun altında niçin duruyorsunuz? Hani kendimi anladım. Ekmek parası... Peki ya siz? "
Kadının elindeki gül sepetini fark ettim. Gül satıyordu.
Normalde normal bir romantik öykünün içinde olsak bu sahne daha iler ki sayfalarda olurdu. Ama şuan romantik bir öykünün içinde değildik. İçinde olsak bile başroller kesinlikle biz olmazdık.
" Yağmuru seviyoruz. " diye kısa bir cevap verdi Ateş.
" Bence yağmuru değil birbirinizi seviyorsunuz. Ondan bu haller. " dedi ve Ateş' e bakıp devam etti:
" Sevdiceğini mutlu etmek ister misin bir gül alarak? "
İkimiz de şok içinde kadına bakıyorduk. Kocasından şiddet gören kadın bir bu gül satan kadın iki benden ne istiyorlardı? Ateş' e baktım. O da bana döndü. Hangimiz konuşacaktık? Pekala, sanırım bu iş bana düştü.
" Yanlış anladınız. Birbirimizi sevmiyoruz. Yani bir ilişkimiz yok. " dedim. Ardından Ateş:
" Evet, ayrıca onun erkek arkadaşı var. "
Hemen ona döndüm ve " Ne saçmalıyorsun? " der gibi ona baktım ama doğrudan kadına bakıyordu. Gıcık.
" Ah, gençler ! Arkadaşlığınız hatrına bir gül alıverseniz. " dedi. Hemen ortaya atılıp:
" Aslında bakarsanız biz arka..." dedim ama Ateş sözümü keserek kadına:
" Bir tane alayım. " dedi.
Kendine alıyor diye düşündüm. Ateş gülü aldığında kadın gülümseyerek bana baktı ve konuştu:
" Senin yerinde olsam bu yakışıklı ve kibar genç delikanlıyı kaçırmazdım, kızım. Böyleleri çok bulunmaz. " dedi ve oradan ayrıldı.
Şok içinde kadının arkasından bakakalmıştım. Ateş' e sinirle dönüp:
" Neden yalan söyledin? " dedim.Anlamamazlıktan gelerek:
" Ne yalanı?" dedi umursamaz bir ifadeyle. Ama umursadığı her halinden belliydi.
" Ateş, bilmiyormuş gibi davranma. " dedim sinirle. Bana bakarak:
" Yalan mı? " diye sordu.
" Yalan olup olmadığından sanane! Benim erkek arkadaşımın olup olmadığını bilmeyerek niye böyle bir şey dedin kadına! "
" Bu yok demek oluyor, sanırım. " dedi. Halâ tek derdi buydu. Pes ederek:
" Evet, yalan. Benim bir erkek arkadaşım yok. " dedim.
" İnanayım mı? " dedi. Sanki inanması zor bir şeymiş gibi soruyordu.
Daha ben bir şey demeden gülü bana uzattı.
" Her neyse. Al şunu. " dedi.
Bir ona bir verdiği kırmızı güle baktım. Kendi için aldığını düşünmüştüm.
" Kendin için aldığını sanıyordum." dedim.
" Aslında senin için de almadım. Yazık kadına, şu yağmurda bile çalışıyor dedim ve aldım. Benim işime yaramaz senin olsun. " dedi.
" Benim işime de yaramaz. " dedim gülümseyerek.
" Kızlar sever böyle şeyleri. Yani en azından annem çok sever gülleri. "
" O halde ona ver. Ben gül sevmem, Ateş Tekin. "
" Eve kadar bunu taşıyamam. İyi sen bilirsin. Ben de çöpe atarım. " dedi.
Kaşlarım yukarı çatıldı ve ben daha ne olduğunu anlamadan çöpe doğru ilerlemeye başladı. Hayır , gülü çöpe atamazdı!
" Bekle! " diye bağırdım ve hemen yanına gidip gülü elinden aldım.
" Cani! " diye bağırdım.
" Ben gül sevmem, Ateş Tekin. " dedi. Taklidimi yapıyordu. Gözlerimi devirerek içimden:
" Kuzeninden daha beter. " dedim.
" Bak , orda dur. Kimse gıcıklık seviyesinde kuzenimi geçemez. " dedi gülümseyerek.
Bir dakika... İçimden söylemiştim ama ya!
Lanet olsun ki sesli söylemiştim.
Bu söylediği şeye gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Sanırım haklıydı. Yüzümde hafif bir gülümseme belirdi.
" Güldürdüm seni. Ve sanırım şuan kahkaha atmamak için zor duruyorsun. " dedi. Sanırım bunda da haklıydı.
" Ne alaka ? " dedim ve banka doğru ilerledim. Yağmur çok hızlı yağıyordu.
" Görüşürüz. " dedi arkamdan.
Hiç sanmıyorum. Ya da hayır sanıyorum çünkü daha bugün onu son kez gördüğümü düşünmüştüm ama yanılmıştım.
Bir anda titremeye başladım. Sanırım eve gitmeliydim. Yağmuru çok sevsem de hastalanmaya niyetim yoktu. Çantamı alarak eve gitmek istiyordum. Ateş' e arkamı döndüm ve eve doğru yürümeye başladım.
Gülü kokladığımda kokusunun güzel olduğunu fark ettim.
Ama yine de buradaki en güzel şey yağmurdu.

...
Herkese tekrardan merhabalar!
Bu bölümde Ölü Ozanlar Derneği adlı bir kitaptan bahsettim. Yani filmden uyarlanan bir kitaptan... Bu kitabı daha ortaokul zamanlarında Türkçe hocamızın önerisiyle okumuştum. Yani aslında hem bu bakımdan hem de kitabın çok güzel olması bakımından kitabın bende ki yeri çok farklı. Kesinlikle önerebilirim.
Bu bölümde geçen o gülü unutmamanızı tavsiye ederim.
O halde bir sonra ki bölümde görüşmek üzere.:⁠-⁠)





Ateş Ve KarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin