Ertesi gün eve döndüğümde akşam yemeği yenmek üzereydi. Kapıdan girdiğim an tüm gözler üzerime çevrildi. Annem hızla gelip boynuma sarıldı. Kollarımı kaldırıp karşılık verecek gücüm yoktu. Bir müddet o şekilde kaldıktan sonra benden ayrılıp anlatmamı bekler gibi gözlerime bakıyordu. Ben cevap vermeyince, kalan ev halkının gözü üzerimizdeyken, ısrarla sordu. "Kızım nereden çıktı aniden İstanbul'a dönme işi? Hem de bir günlüğüne?"
Âh. Nasıl anlayamazdı? Nasıl tahmin edemezdi Korhan'a gittiğimi? İşte beni bu kadar bile tanımıyordu. Dirseğimi tutan ellerini yavaşça üzerimden indirdim. "Yorgunum, bir ara konuşuruz" dedim ve endişeli üç çift göz eşliğinde yukarı çıktım. Akşam yemeği yeme gibi bir düşüncem yoktu. Bir an önce elimi yüzümü yıkayacaktım ve üzerimi değiştirip uyuyacaktım.
Lavaboya girdiğimde aynadaki yansımam gözüme ilişti. Makyajımın akmış olduğundan haberim bile yoktu. Simsiyah olmuş gözlerim ve yanaklarım çaresizce bana bakıyorlardı. Kıyafetlerim ise tozdan pislikten can çekişiyorlardı. Elimi yüzümü yıkama düşüncemin yerini duş almam gerektiği düşüncesi aldı. Hızla soyunup suyun altına girdim. Soğuk su tüylerimi ürpertirken içimdeki acıya çare olamayacağı aşikârdı.
Kısa süren duştan sonra hızla havlumu üzerime sarıp odama girdim. Baş havlumla saçımı tepeden tutturdum. Sonra üzerimdeki havluyu çıkarıp kumaş bir şort ve en az onun kadar rahat bir tişört giydim. Saçlarımı kurutma gibi bir düşüncem yoktu. Kendiliğinden kururken, hissettirdiği serinlik hoşuma gidiyordu. Başımdaki havluyu çıkarıp kısa bir tarama işleminden sonra yatağıma yöneldim. Kapının tıklanmasıyla irkilmiştim. Ardından Ilgaz'ın sesi geldi: "Girebilir miyim?"
Benden ses gelmeyince girmesi gerektiğini anlamış olsa gerek, kapıyı usulca açtı ve yanıma yaklaşıp yatağın kenarına oturdu. Fısıldayan bir ses tonuyla "Nasılsın" dedi. Ağzımdan tek kelime çıkarmak istemiyordum. 'Nasıl olabilirim?' dercesine baktım gözlerine. Kucağımda duran iki elimi alıp uzun ve kemikli elleri arasında sıkıca tuttu. İkimiz de tek söz etmiyorduk fakat aramızda telepati gibi bir şey vardı ve sanki bu şekilde de anlaşabiliyorduk. Sessizliği bozan Ilgaz olmuştu. "Onun yanına gitmen seni mutlu etti mi?"
Ellerime diktiğim gözlerimi Korhan'ın gözlerine çevirdim. Bir şeyler anlatmaya çalıştığımı farketmişti. Sol gözümden süzülen yaşı gördüğünde, gözlerindeki korumacı ruh yerini acıyan bir hale bırakmıştı. Ne yapacağını düşünüyor gibi bir hali vardı. En sonunda "Uyu istersen?" diye sordu. Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes aldığımda yavaşça başımı aşağıdan yukarıya doğru salladım.
"Kendini iyi hissedeceksen senin yanında uyuyabilirim" dedi. Ilgaz'ın yanında kendimi olduğumdan daha güçlü hissediyordum. Birlikte uyumanın beni rahatlatabileceğini düşündüm ve tekrar başımı salladım. Yatağa benden önce uzanıp benim de yatmam için omzuyla göğsü arasındaki bölgeyi eliyle işaret etti. Yavaş hareketlerle uzanıp göğsüne kapandım. Elleri saçlarımda gezinmeye başlayınca yine huzurlu sesini duydum.
"Ben her zaman senin yanındayım. Benim yanımda güvendesin Defne. Birlikte atlatacağız bu günleri de. Güven bana teyze kızı"
-
Telefonumun alarmıyla gözlerimi araladım. Ilgaz hala yanımdaydı. Ne zaman uykuya daldığımın farkında değildim. Usulca yataktan kalkıp çantamda telefonu arama operasyonundan sonra alarmı kapattım. İşe gitmem gerekiyordu. Ilgaz'ı tek başına evde bırakmak istemiyordum ama o misafirdi ve benimle birlikte işe de sürüklemek istemiyordum. En iyisi şimdilik evde kalmasıydı. İsterse uyandığında dükkana uğrayabilirdi.
Bu saatte daha kimse uyanmadığı için Ilgaz'a not bırakmak zorunda kaldım. Odamda kağıt ve kalem ararken, bulduğum gazetenin boş bir bölümünü yırttım ve çantamda da bir kalem buldum. Yatağın kenarına şu notu bıraktım:
"Günaydın can parçası. Seni uyandırıp peşimden sürüklemek istemedim, sen benim misafirimsin. Uyandığında dilersen dükkana uğrayabilirsin. Ama misafir olarak! :)"
Akşama nispeten kendimi daha iyi hissediyordum. Ilgaz olmasa ne yapacaktım Allah'ım! Kimsenin uyanmaması için çabalayarak sessizce evden çıktım. Sabahın bu saatlerinde, güneş hiç alışık olmadığım bir şekilde cildimi yakıyordu. Bundan kurtulmak için hızlı adımlarla kafeye vardım. Her zamankinden biraz daha kalabalık olan kafenin kapısında beni karşılayanı görünce şoka uğradım. Elini uzatmış ve "Merhaba" diyordu.
Arkadaşlar bir bölümle daha karşınızdayım. Düşüncelerinizi gerçekten çok merak ediyorum. Vote ve yorumlarınızı paylaşırsanız beni mutlu edersiniz. Multimedia Ilgaz :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin Problemin Ne?
Teen Fiction"Senin yüzünden" diyordu. "Her şey senin yüzünden" "Olanların suçlusu sensin" "Senin yüzünden!" #9 Temmuz 2015#