~14~

86 8 3
                                    

Anlayamıyordum. Beynim durmuş gibiydi. Bu not da neydi böyle? Ne demek Korhan ölmedi! Ne demek!!

Başımı önüme eğdim ve dirseklerimi masaya dayayarak başımı ellerimin arasına aldım. İki dakika öncesine kadar bana inanılmaz derecede zevk veren rüzgâr, şu an işkence ediyordu. Kulaklarım uğulduyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Şu durumda sağlıklı düşünmem zaten mümkün değildi.

Kilitlenen telefonun ekranını açıp tekrar baktım mesaja.

"Bunca ay boyunca kandırıldın Defne Karaman. Korhan ölmedi. Onu görmek istiyorsan şehrin doğu tarafındaki çıkışının son harabesine gel. Peşine birisini takmaman senin yararına olur ;)"

Başım zonkluyordu. Gitmeliydim. Dışarıdan bakınca çok riskliydi ama bu fırsatı kaçırmam bundan daha da korkunç olurdu. Kesinlikle gitmeliydim hem de.

Masadan aniden kalkınca, henüz bitmeyen acı kahvemin ücretini ödemediğimi hatırladım. Hızla çantamdan para çıkarıp masaya bıraktım ve çıkışa yöneldim. Seri adımlarla dışarı çıkmaya çalışıyordum. Önüme çıkan, gerek müşteri gerekse garson dinlemeden çarpa çarpa çıkışa ulaşmaya gayret ediyordum. Çıkış koridoruna ulaştığımda taksi bulabilme umuduyla kapıya koşmaya başladım.

Şansıma çok beklemeden, caddeye çıktığım gibi bir taksinin yaklaştığını gördüm. Hemen el atarak durmasını istedim ve hızla kapısını açıp içeri atladım. Şoföre adresi tarif ederken bir yandan da gözüm telefondaydı.

Ellerim titriyordu. Bu mesaj ya doğruysa? Korhan gerçekten hayattaysa? Ne yapardım ki onu ilk gördüğümde? Ayakta durabilir miydim? Şimdiki gibi gözyaşlarıma yenik mi düşerdim yoksa?

"Mümkün olduğunca hızlı gidelim lütfen, çok acil" diye uyardım şoförü.

Daha da önemlisi, bu mesajı atan kimdi?

Neden atmıştı?

Korhan madem hayatta, kendi neden bana ulaşmamıştı?

Yoksa birinin elinde miydi?

Korhan esir olacak kadar ne yapmıştı ki?

Bu bir şaka değildi dimi?

Durduramıyordum. Düşüncelerim susmak bilmiyordu. Kendi beynim beni öldürüyordu. Yol ise bitmek bilmiyordu.

Şoföre "Ne kadar kaldı?" diye sordum ve "Son 1 kilometre falan kaldı" cevabını alınca biraz olsa rahatlamıştım. Bir yandan da yaklaşmış olmanın verdiği heyecanla kalbimin sert ve hızlı atışlarının rahatsızlığını hissediyordum.

Taksiyi kullanan orta yaşlardaki amcanın dikiz aynasından beni izlediğini fark ettim. Ben de gözlerimi ona çevirince aklındakini söylemek zorunda hissetmiş olsa ki, "Kızım senin tek başına ne işin var orada?" diye sordu. "Karışık bir mesele abicim. Sen yeter ki en kısa sürede götür beni oraya." diye cevap verdiğimde kabullenircesine gözlerini devirdi ve sürmeye devam etti.

Taksi yavaşça durunca yerdeki tozun uçuşup açık camdan girdiğini fark ettim. Hızla aşağı inerken bir yandan da ücreti uzattım. Gücümü kontrol edemeden sertçe kapıyı ittirdiğimde sesinden kendim de irkildim.

Mesajda bahsedilen harabe karşımdaydı ve önünde füme rengi bir araba duruyordu. Taksi yanımdan ayrılırken etrafta kimse olup olmadığını inceliyordum. Kimse yoktu. Küçük adımlarla arabaya doğru yaklaşmaya başladım. Camlarına koyu renk film taktırılmıştı. İçinde herhangi bir şey olup olmadığından emin olabilmek için arabanın etrafını gezinmeye başladım.

Arkadan belimi sertçe saran bir kol hissettim. Geriye dönemeden ağzıma bir el yapıştırılmıştı ve bunu yapan kişinin kulağıma nefesini değdirerek "Şşş" demesini duydum. İğrençti. Beni çekiştirmeye başlamıştı. Durmasını istiyordum. Ayağımla, bacaklarına vurmaya çalıştım fakat arkamda olduğu için bu gerçekten zordu.

Benden ne istiyordu bu?

Korhan neredeydi?

Derken, benden iki veya üç yaş büyük olduğunu tahmin ettiğim bir erkek karşıma geçip "Kızımız pek de inatçı" deyip kocaman bir kahkaha attı. Yine iğrençti.

Karşımdaki adam, beni tutan adama hafif bir göz işareti yapınca ağzımdaki el aşağı inerek belimden tutan diğer ele dolandı. Arkamdaki herifin pis pis sırıttığını hissedebiliyordum.

"Bırakın beni" diyerek son nefesime kadar bağırdım. Karşımdaki adam gözlerini açarak yüzünü muzip bir hale bürünmeye zorluyordu. Cevap vermemeleri sinirimi bozuyordu.

"Korhan'a ne yaptınız?" diye bağırdığımda ikisi de kocaman bir kahkaha patlattı. Ne demekti yani bu? Cevap alabilmek için ısrarla "Korhan nerde?" diye sordum tekrar.

Arkamdaki adamın, kulağıma eğilip iğrenç bir nefes sıcaklığıyla "Korhan yok, biz sana yeteriz bebeğim" diye cevaplamasıyla irkildim. Tüylerim diken diken olmuştu. Korhan mı yoktu? Dalga mı geçiyordu benimle? Bunu kabullenemezdim.

"Ne yaptınız Korhan'a adi şerefsizler" diye bağırdım boğazım patlarcasına. Ayakta duramıyordum. Dizlerimin bağları çözülmüştü adeta ve yere çöktüm. Gözlerimden akan yaşlar yanaklarımı ısıtıyordu. Arkamdaki pislik hala belimi bırakmamıştı. Karşımdaki adam ise tepkisiz bir şekilde bakıyordu. Birkaç saniye sonra ise bana doğru adım atmaya başladı. Yanıma gelince, olduğum seviyeye gelebilmek için o da yere çöktü.

Boğazım düğüm düğümdü. Ağzımı açıp da bir kelime dahi konuşamıyordum. Tek yapabildiğim karşımdaki adama iğrenç bakışlar atmaktı. Eli usulca çenemi tuttu ve ağzından şu kelimeler döküldü: "Korhan öldü. Ama sen tuzağa düştün. Zevkini çıkarmaya bak güzelim."

Ben, dediklerini idrak etmeye çalışırken o ise yüzünü iyice bana yaklaştırıyordu. Ben ise hızla düşünüp üzerime eğilen vücudunun avantajını kullanarak sağ ayağımla, etkili bölgeye sağlam bir tekme yapıştırdım. Acılar içinde geri çıkarken arkamdaki pislik bileklerimi kavradı ve "Sakin ol bebeğim" diye tısladı. Sıcak nefessini boynumda hissediyordum şimdi de. Ve dudakları... Midem bulanmaya başlamıştı.

"Ah!" sesini duymamla bileklerimdeki ellerin gevşediğini ve sonra da tamamen açıldığını hissettim. Hızla arkamı döndüğümde Çağın'ı gördüm. Önümde adamı yumrukluyordu. "Napıyosunuz ulan siz!" diye kuvvetle bağırdı. Göz göze geldiğimizde "Araba arkada. Çabuk arabaya koş" diye emir verdi. Başka bir zaman olsa asla emrine itaat etmezdim fakat durum çok farklıydı. Yüzümdeki yaşları silip hızlıca toparlandım ve doğruca arabaya koşmaya başladım.

Koltuğa oturduğumda bedenimin titrediğini fark ettim. Bir yandan gözlerim harabenin bulunduğu yerdeydi. Çağın'ın, belimi tutan adamı bayıltana kadar dövdüğünü tahmin ederek acıyla kıvranan diğer adama yöneldiğini gördüm. Dudakları kıpırdıyordu, bir şeyler söylüyordu fakat arabanın içinde olduğumdan mı yoksa bu durumda hiçbir sesi algılayamadığımdan mı duyamıyordum.

İkinci adamla da sert darbelerle bir süre anlaştıktan sonra doğrulup yerde yatan pisliklere baktı birkaç saniye. Önüne düşen saçlarını hafif bir baş hareketiyle düzelttikten sonra olduğum arabaya doğru yöneldi. Yürüyüşünü izledim. Uzun boyluydu. Daha önce hiç dikkat etmediğim fit bir vücudu vardı.

Kapıyı açtığı gibi koltuğa oturdu ve hızla kollarını boynuma doladı. Zaten şoktaydım şimdi daha da dibe batıyordum. Şefkatle saçlarımı okşadığını hissedince kendimi tutamayarak hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Ben de sıkıca kollarımı ona dolayınca bir süre o şekilde ağladım. Sonrasında kollarını bedenimden ayırıp benim aksime fazlasıyla ifadesiz olan yüz ifadesiyle gözlerimi sildi.

"Sen iyisin değil mi?" diye sorduğunda başımı sallayabildim sadece.

"Karakola gidiyoruz, olan biteni anlatacaksın. Baksınlar icabına"


Senin Problemin Ne?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin