Bölüm 20

379 29 33
                                    

Banu Kuruluş

Yüzümdeki yorgunluk her halinden belli oluyordu. Ne kadar makyajla kapatmaya çalışsam bile o yorgunluk geçmiyordu. Eskiden gülerek gizlediğim duyguları artık hiç bir şekilde gizleyemiyordum.

Gülereken bile yorgundu bakışlarım. Lakin hiç kimse fark etmiyordu benden başka.

Beni her kes erkeklerden nefret eden biri olarak tanırdı. Hayır tanımıyorlardı.

Ben erkeklerden nefret etmiyordum. Beni bu hale getiren erkeklerden nefret ediyordum. Bunların başında olmasa da sonunda Timurda vardı.

Pişmandı. Bir şey değiştirmezdi. Geç gelen pişmanlık benim için bir şey ifade etmezdi. Evet benimde suçlu olduğum konular oluyordu sonradan pişman olduğum. Ama ben pişman olduğum konularda insanların hayatlarını mahv etmiyordum.

Timur benim hayatımı mahv etmemişdi elbet, ama sus pus kalmıştı. Bir cinayete susmakta cinayet sayılmaz mıydı?

İç çekip yağmur damlalarını izledim. Damla. Ben Damlaya yazmalıydım. Anında telefonu çıkarıp Damlaya en az 1 hafta gelmemesi ile ilgili mesaj atdım. İş görüşmesi yapacağımız şirket uçağı kaçırdığı için zamanımız vardı. Ama ben hiç bir şekilde umursamıyordum çizimleri. Vardı bir planım. Biliyordum ki saygı da duyacaklardı.

Cesur sürünsündü bir az. Elbet barışacaklardı ama Cesurun sürünmesinde hiç bir sıkıntı yoktu.

Başımı yukarı kaldırıp yağmurun yüzüme gelmesine izin verdim. Islaktım evet. Ama umursamıyordum. Yağmuru seviyordum. Küçükken de evden kaçar, yağmura sığınırdım. Yağmur yağıyorsa güvende hissederdim. Şimdi de öyleydi.

Olduğum yerde hiç kimse yoktu. Zaten insan olan yerleri sevmezdim. En güvensiz yerler benim için insanların toplu olduğu yerlerdi.

Bir parktaydım. Saat belkide akşam 5'ti. Damlaya mesaj atınca öyleydi. Bu saatde parkın bu kadar boş olması garipti. Hayır aslında değildi. Burası yıkık dökük bir yerdi. Çocukluğumdan beri sadece yağmur yağınca geldiğim yerdi. Kaçış noktamdı. Evimdi. Sokaklar benim evimdi.

Sokaklar kimisi için korkutucu, kimisi için ise özgürlüktü. Benim özgürlüğümdü.

Yağmur sıklaşmaya başladığında, taşın üzerine oturup gözlerimi kapatdım.

Hiç bir zaman tadamadığım bir çocukluğum vardı ellerde parçalanmış. Onu istiyordum. Doyasıya gülmediğim, oynayamadığım bir çocukluk borçluydu Aktepe ailesi bana. Aktepe olmamıştım hiç bir zaman.

İyi ki de olmamıştım. Annem olmamıştı. Doğumda kayb etmişdik. Benim doğumumda...

Kabullenememişti o adam annemin ölümünü. Zaten o adam annemi hiç sevmemişti. Sadece köle gibi kullanmıştı. Yani ben öyle duymuştum. Annesini öldüren denilmişti. Aktepe olmayı hakk etmiyor denilmişti. Her şey denilmişti.

O yüzden Kuruluştum ben. Aktepe olmayı da istemezdim. Bana cehennemi yasadan bir ailenin soy ismini taşımak... Korkunçtu.

Yağmuru hissedemediğimde hızla gözlerimi aralayarak yukarı baktım. Üstüme tutulmaya çalışılan bir karton vardı. Üstüme tutulmaya çalışıyordu biri ıslanmamam için.

Garip bakışlarla onu izlerken, o benim onu gördüğümü fark etmiyordu bile. Kaşlarını çatmış, büyük bir dikkatle yapıyordu bunu.

Neden yapıyordu bunu şu an? Deli miydi? Kafasını aşağı eğince, qarip bakışlarımla karşılaşmayı beklemiyor gibi bir surat ifadesiyle baktı.

Yıllar Sonra Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin